Röportaj / Murat ATTİLA

Büyük dayısının ismi verilen Nevres Cenk Kiral, Hasan Tahsin'in büyük bir vatansever olduğunu belirterek, “O hepimizin ortak değeri. Bu işin ideolojisi, siyaseti olmaz. Hasan Tahsin'e sahip çıkan tüm İzmirlilere, ailesinin bir temsilcisi olarak gönülden şükranlarımı iletiyorum” diyor.

İzmir'in işgalinin, gazeteci Hasan Tahsin'in şehit edilişinin ve düşmana ilk kurşunun atıldığı 15 Mayıs 1919'un 100. Yılında İzmir Gazeteciler Cemiyeti bir dizi etkinlik düzenledi. Bu etkinliklerden biri de 9 Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Doçent Ahmet Mehmetefendioğlu'nun verdiği konferanstı. Konferansın sürpriz bir de konuğu vardı. Osman Nevres'in (Hasan Tahsin) kızkardesi Binnaz Hanım'ın oğlu Cici Sait Toparlak'ın torunu Nevres Cenk Kiral aile adına etkinliklere katılmak adına İzmir'deydi. Konferansın ardından büyük dayısının adı verilen Nevres Cenk Kiral ile sohbet ettik.

Hoşgeldiniz, Hasan Tahsin'in Şehit edilişinin 100. Yıldönümünde sizi burada görmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Bize kendinizi tanıtır mısınız? Hasan Tahsin ile akrabalığınız nereden geliyor?

Hoşbulduk, teşekkür ediyorum. İsmim Nevres Cenk Kiral. Anne tarafımın kökeni itibarıyla Osman Nevres yani Hasan Tahsin ile akrabayız. Annemin babasının dayısı Hasan Tahsin oluyor. Yani dedemin dayısı Osman Nevres. Bana da onun adını koymuşlar. Kısa süre önce Yaşar Bey'in çıkardığı kitapta Cici Sait diye geçen Hasan Tahsin'in yeğeni dedem. Hasan Tahsin'in yeğeninin torunuyum. Hasan Tahsin'in kızkardeşlerinden Binnaz hanım, dedem Cici Sait Toparlak'ın annesi.

Değerli hocamız Ahmet Mehmetefendioğlu ve Yaşar Aksoy gibi gazeteci büyüklerimiz olmasa, Hasan Tahsin'in akrabalarının varlığından haberdar olmayacaktık. Bugüne kadar aile hiç ön planda olmadı. Bu planlı bir seçim miydi? Yoksa bir devlet politikası mıydı?

Ne annemden ne büyükbabamdan böyle bir baskı duyduğumu hatırlamıyorum. Gelip kapıyı çalan olduğu zaman herhangi bir özel aile tavrı yoktu. Yaşar Aksoy'un kitabında okudum. Büyükbabam Sait Toparlak'a gittiğini bir takım belgeleri aldığını anlatıyor. Ben o zaman küçük bir çocuktum. Aradan 20 yıl geçtikten sonra Ahmet Bey (Ahmet Mehmetefendioğlu) bize ulaştı. Yine ailemizin elinde olan tüm belgeleri kendileriyle paylaştık.

Hasan Tahsin İzmir'in önemli bir değeri. Kentin belleğinde yer alabilmesi için İlk Kurşun Anıtı çok önemli ancak tek başına yeterli değil. Gelecek kuşaklara değerlerimizi ve kent bilincimizi aktarmak için bu konuda sizce başka neler yapılabilir?

Belki de bir Hasan Tahsin İlk Kurşun Müzesi projesi hayata geçirilmeli. İşgal altındaki İzmir'in Direniş Kahramanlarının da yer aldığı, dönemin ruhunu yaşatan bir müze. Bu müzede Hasan Tahsin'i, direnişin diğer unsurları, dönemin gazeteleri, objeleri yer almalı. Bunun için aile olarak destek verebiliriz, belki İzmir Gazeteciler Cemiyeti de buna öncülük edebilir.

Kimilerine Hasan Tahsin sosyalisti, kimilerine göre de maceracı bir ittihatçıydı, Teşkilat-ı Mahsusa'nın bir fedaisiydi, ateşli bir yurtseverdi. Sizce Hasan Tahsin bunların hangisi?

Çok ateşli bir vatansever olduğu kesin. Belirli dönemlerde anlık, fevri tepkileri olabilecek kadar romantik bir kişiliği var. Teşkilat-ı Mahsusa içerisinde dünyada çok yeni başlayan bir pratiği de ilk olarak, üstelik de vatanseverlik temasıyla uygulamaya sokan bir yaklaşımı var. Ülke sevgisiyle büyüyen bir yapı, zamanın ruhunu da anlamak lazım. Yani İttihat Terakki'nin ortaya çıktığı dönemdeki zamanın ruhuna baktığınız zaman gerçekten 'devrimci' bir şeyleri değiştirmek isteyen tabiri caizse farklı bir enerji akımı ile dünyaya gelmiş bir kuşak var. Bu sadece tek başına sadece Osman Nevres değil. Ona benzeyen tarzda içinde tutkuları olan, ters giden bir şeyleri düzeltmek isteyen insan toplulukları var. Mesala yüzyıllar boyu süren Osmanlı geleneği karşısında değişimi savunan insanlar var. Bizim aile aramızda bildiğimiz Osman Nevres'e gelince... Çok müthiş bir vatanperver, ilerici, ama kuru ve cahil bir deli doluluk değil, son derece bilinçli, okumuş, eğitimli, Avrupalı perspektifinde ama vatanını da hiç bir zaman geriye atmayan, onun hakkını yedirmeyen yaklaşımı olan gerçek bir yurtsever.

Hasan Tahsin'in Teşkilat-ı Mahsusa tarafından iki arkadaşıyla birlikte İzmir'de milli mücadeleyi örgütlemek için özel olarak görevlendirildiğini biliyoruz. Bugün baktığımızda Hasan Tahsin'in 15 Mayıs'ta yaptığı eylemin Kurtuluş Savaşımız için anlamı büyük. Bir simge olmuş, kitlelerin içindeki bağımsızlık ruhunu harekete geçirmiş. Ancak şöyle bir soru akla geliyor. Bu kadar iyi yetişmiş bir insan, ilerleyen günlerde milli mücadeleye çok büyük katkıları olabilecek bir insan neden bir intihar eylemiyle feda edildi?

Aslında kendisine verilmiş bir emir veya böyle bir görev yok. Fakat kendisinin böyle bir çılgınlığa kalkışma noktasında danışabileceği birileri yok. Zannediyorum o zamanki yapılaşma içinde örgüt ile bir bağlantı kurulamadı. O günün koşullarında Hasan Tahsin'e, “Şunu yap, bunu yapma” diyecek bir yapı bulunmuyor. Benim merak ettiğim bir şey var, bu hareketi yapmaya o gün sabah mı karar veriyor, yoksa planlıyor mu, acaba kimseyle temas edemiyor mu? Yoksa bir kaç gün önceden kararını vermiş miydi? Nail Moralı İzmirli, İzmir Müdafai hukuk cemiyetinin kurucusu. Anıları var, Hasan Tahsin'i iyi tanır. Birkaç gün öncesinden Hasan Tahsin'le konuşuyor. Elinden silahını alıyor, yapmamasını ve daha kötü durumlara yol açacağını söylüyor. Ancak Hasan Tahsin kararlı onun için silah bulmak zor değil. Yani örgütsel anlamda verilen bir karar değil. Hasan Tahsin'in ateşli kişiliğinden gelen bireysel bir eylem olduğunu düşünüyorum. Hasan Tahsin bu çıkışının neye malolacağını biliyordu. Öldürüleceğini biliyordu. Şuurlu bir eylem, şuurlu bir intihar eylemiydi. Başka türlü düşünemiyorum. Çünkü hayat hikayesine baktığımızda son derece akıllı bir insan olduğunu biliyoruz. Buxton kardeşlere yaptığı suikastte yakalandıktan sonra Romanya polisine soğukkanlılıkla verdiği ifadelerde bunu görebilirsiniz. Ama aynı zamanda vatan sevgisi yüzünden her türlü çılgınlığı yapmaya hazır bir deli fişek. 31 yaşında öldü. Hep merak ediyorum. Acaba yaşasaydı ülkenin tarihinde nasıl başka eserler bırakırdı, hangi çatışmaların içine girerdi.

İzmir'in en önemli milli kahramanlarından Hasan Tahsin. İstanbul'da gıyabi bir mezarı var. Ancak neden İzmir'de yok?

Olayın şokundan sonra aile büyük acılar çekmiş. Bir araya gelerek aldıkları bir karar yok. Aile zaten İstanbul'daki Bülbüldere Mezarlığı'nda kendi vefasını ortaya koymuş. Ailenin, “İzmir'de de bir mezarı olmalı, o bizim kahramanımız” gibi dayatmacı bir tavrı olmamış. Devlet de pek ilgilenmemiş. Cumhuriyetimiz öyle enteresan konularla meşguldu ki aklına gelmedi böyle bir değeri ön plana çıkarmak diye düşünüyorum.

Şunu da sorgulamak gerekir düşünüyorum. 70'li yıllarda Yunanlılarla aramız bozulmasaydı aynı ilgisizlik devam edecek miydi? Rumlar, Metropolit Hristotomos'un (İzmir'in işgali sırasında Türk düşmanlığı ile öne çıkan Rum din adamı) heykelini dikmese İlk Kurşun Anıtı yapılacak mıydı?

1930'lu yıllarda ismi telafuz ediliyor. 1961'deki anıtta da adı ilk sırada. Bilinçli bir unutulma olduğunu düşünmüyorum. Yaşatılan tarih olgusunun, bilincinin geç oluşmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Ayrıca genç Cumhuriyetin çok daha önemli sorunları vardı.

Bugün burada beklentilerimin çok üzerinde bir tören ve kucaklama ile karşılaştım. Tüm İzmirliler'e teşekkür ediyorum. Hasan Tahsin hepimizin ortak değeri. Bu işin ideolojisi, siyaseti olmaz. O tüm ulusumuzun simgesi. Bugün burada Hasan Tahsin'e sahip çıkan tüm İzmirlilere, ailesinin bir temsilcisi olarak gönülden şükranlarımı iletiyorum.