Yeni yayın dönemi için haber programları ve röportajlarla İzmir’de fark yaratacak çalışmalara imza atacak 9 Eylül Tv, Gazeteci Serkan Aksüyek’in “9 Eylül Özel” programında, 9 Eylül Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hakkı Uyar’ı konuk etti.
9 Eylül İzmir’in kurtuluşunun, o dönem içerisinde bulunan koşullar hatırlanarak daha iyi anlaşılabileceğini ifade eden 9 Eylül Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hakkı Uyar, Osmanlı’nın son dönemlerinde askeri yönden başarılı bir süreç yaşamadığını, isyanlar, savaşlar ve anlaşmalarla Avrupa ortalarından Anadolu’ya kadar geri çekildiğini aktardı.
Milli mücadeleyi yürüten kadronun Birinci Dünya Savaşı'ndaki cephelerde piştiğini vurgulayan Uyar, bu deneyimlerini Kurtuluş Savaşı'nda sahada uyguladıklarını dile getirdi.
Program’da Uygar’ın anlattıklarından öne çıkan kısımların bazıları şu şekilde oldu:
Birinci Dünya Savaşı'nda uğranılan yenilgi neticesinde Mondros Ateşkesi Antlaşması'nı imzaladık ve Osmanlı'nın da geri planda paylaşılması tasarları gündeme geldi. Ve İtilaf Devletleri Donanması'nın İstanbul'a geldiği 13 Kasım 1918'den İstanbul'un kurtulduğu 6 Ekim 1923'e kadar başkent işgal altındaydı. Ve biz başkent olmadan bir Kurtuluş Savaşı yürütürdük. Gerçekten bu muazzam bir şey.
Batılıların desteğiyle ‘Büyük Yunanistan Projesi’ için düğmeye basıldığını ve Anadolu’da Yunan işgaline yol açıldı, amaç Türkleri Batı Anadolu'dan süpürmek, aynı zamanda doğuda da ‘Büyük Ermenistan Projesi’ni hayata geçirmekti. Silahlarına el konulmuş, İstanbul hükümeti orduyu dağıtmış. 15 Mayıs 1919'da Yunan işgaliyle başlayan ve Ocak 1921'e kadar süren işgali yavaşlatmaya çalışan, İzmir'in işgaliyle beraber Hasan Tahsinlerle başlayan bir direniş hareketi süreci. İç bölgede oluşan Kuvai Milliye cepheleri var. Ama Yunan ilerlemesini durduramadılar. Bu dönemde Mustafa Kemal ve arkadaşları da kongreler süreci, meclisin açılma süreci ve düzenli ordu kurma sürecindeydi.
1921 yılı içerisinde yaşanan 1 ve 2. İnönü, Eskişehir-Kütahya ve Sakarya Savaşı'na savunma savaşları olarak değerlendirmek gerekiyor. Bunlardan birini Eskişehir-Kütahya'da kaybettik. Yunan ilerleyişinin Polatlı yakınlarına kadar ilerlediği dönem bu. Türk milleti varını yoğunu ortaya koydu bu süreçte, İnönü savaşları ve Sakarya muharebesi yaşandı. Sakarya'yla beraber varımızı, yolumuzu kullanarak Yunan ilerleyişini durdurduk. Artık savunma evresi bitti, sonraki Büyük Taarruz'a geçen kadar süre 11 aylık bir hazırlık süreci var.
'Tekalif-i Milliye' emirleri
Bu arada ‘Tekalif-i Milliye’ emirleri var; millet olarak Türk Kurtuluş Savaşı'nı ne kadar büyük zorluklarla yaptığımızı gösteriyor. Her elden bir çift çorap, iç çamaşırı, telden çiviye kadar ne varsa insanlardan toplanmış. Kurtuluş Savaşı'ndaki en büyük askeri üstünlüğümüz süvari güçlerimizdir. Sakarya'da da var süvariler aslında ama süvarilerin elinde bir kılıç yok.Mızrak yapmışlar. Orta Çağ'da ya da Eski Çağ'da kullanılan mızrakları süvarilerin eline vermişiz. Ya da bir takım kılıç denemeleri var, çarpık çurpuk kılıçlar. Dolayısıyla çok büyük zorluklarla yürütülen bir mücadele.
Büyük Taarruz öncesindeki cephe hattına bakarsak yaklaşık 700 kilometrelik bir cephe hattı var. Yunanistan uçak sayısında, çöp sayısında, kamyon sayısında, otomobil sayısında teknik olarak bizden üstün. Ona rağmen ama bir asker ve tüfek sayısında, hafif makineli tüfeklerde bir miktar böyle denklik sağlamış, tek üstün olduğumuz alan süvari birlikleri. 11 aylık hazırlık döneminde halkın elinde ne var ne yok yine toplamışız.
Bu savaş, bir yandan İstanbul’a karşı mücadele verilerek, diğer yandan Karadeniz kıyılarında Pontus çeteleriyle, iç isyanlarla, işgallerle uğraşılarak veriliyor. Onların da altını çizmek lazım.
Bu 11 aylık süre içerisinde halk işte tarlasını ekmiş, tekrar ürünü almış, ambarına koymuş. Büyük taarruzu orduyu besleyebilecek noktaya geldikten sonra büyük taarruzu yapmışız.
İstihbarat engellendi
Kocatepe Büyük Taarruz'un Atatürk'ün yönettiği bölge. Bütün ovaya hakim her şeyi adeta uçaktan bakıyor gibi görebildiği tek yer. Yunan istihbaratını ellerinden geldikçe de engelliyorlar. Üstelik askeri sevkiyatı da gece yapıyorlar. İngiltere, Meclis’teki gizli oturumdan dahi bilgi almaya çalışıyorlar ve saldırı olmayacağı kanaatine varıyor. Atatürk bunu kamuflaj olarak kullanıyor. Ağustos sonuna doğru Hakimiyeti Milliye'de Atatürk’ün Çay Partisi düzenleyeceği haberi yer alıyor ve düzenliyorlar gerçekten de. Ama Atatürk o arada cephede.
Atatürk bu büyük taarruzu, ordunun kaynaklarının kısıtlı olması dolayısıyla çok kısa sürede bitirmek istedi. Ama bir faktör büyük devletlerin müdahalesine izin vermemek. Büyük taarruzdan önce Anadolu’nun İstanbul'la, dış dünyayla bütün iletişimini kesti. 26 Ağustos'ta Afyon'dan başlayan taarruz 9 Eylül'de İzmir'de bitti. Hatta bazı Türk süvari birliklerimiz geri kaçan Yunan birliklerinden daha önce İzmir'e girdi.
Mustafa Kemal Ankara'ya dönüyor 4 Ekim'de Mecliste bir konuşma yapıyor, büyük taarruzun ayrıntılarını anlatıyor ve hesap veriyor. Bir lider, başkomutan meclisine geliyor taarruzu şöyle yaptık, böyle yaptık. Halkın temsilcilerine bu hesabı veriyor. Aslında son derece demokrat bir yaklaşım. Millete hesap verme.
9 Eylül'de Türk ordusu İzmir'e girdi ama bu mücadele gerçekten çok büyük zorluklarla verildi. 9 Eylül'de İzmir'e giriyorsun Karaburun'un kurtuluşu 1 hafta sonra. Ordunun ne kadar kıt ve zorluklarla bu mücadeleyi... Biz milletçe hani zaferleriyle önemli milletiz. Uğradığı mağduriyetleri, saldırıları anlatmaktan çekinen bir milletiz.
HER YER ŞEHİTLİK DOLU
İzmir'de de mesela Belkahve'den girişten itibaren İzmir'in her yerinde şehit yeri var. Mesela Şehitler Caddesi diye bir altın dağın üzerinden gelen bir caddemiz var. Orada da dikkat edilirse yol kenarlarında küçük küçük anıtçıklar vardır. En önemlilerinden bir tanesi bizim buradaki Halkapınar şehitliğidir. Dolayısıyla İzmir'in her yeri bu mücadelenin işte ta aşağıya kadar, Çeşme'ye kadar, Karaburun'a gidene kadar o bölgede şehitlerimiz hep var.
GİZLİ YAPILAN BAYRAKLAR
Gazeteci Serkan Aksüyek, programa, işgal yıllarında kadınların evlerindeki kırmızı-beyaz kumaşlardan yaptığı Türk Bayrağı ile katıldı. İşgal döneminde, İzmir'deki Türklerin evlerine bayrak asmaları yasak olduğunu hatırlatan Aksüyek, şu bilgileri paylaştı:
“Türk kadınları kurtuluş heyecanını yaşayacakları günün özlemiyle evlerindeki patiskaları, kırmızı beyaz renkteki sofra bezlerini atmadılar. Ve 9 Eylül 1922 günü bu kurtuluş coşkusunu resmetmek üzere evlerine, sokaklara, İzmir'in sokaklarına bu bayraklardan astılar” diyerek, o tarihten kalma, evde yapılmış Türk Bayrağı’nı gösterdi. Aksüyek, “Bu bayrak o günden kalma, orijinalitesini bozmamış, kiriyle, biraz lekesiyle, ipiyle, o günlerin mücadele ruhunu da bize anlatan çok güzel bir abide. Bunu gözümüz gibi bakıyoruz ve saklıyoruz. Dolayısıyla İzmir'in 9 Eylül coşkusunu da bu güzel bayrakla açmak istedik.”
6 EKİM KUTLANMIYOR
İzmir'de 9 Eylül'ün anlamı, coşkusu, heyecanı neyse geçmiş yıllarda 6 Ekim'in anlamı, coşkusu, heyecanı aynı olduğunu vurgulayan Uyar. “6 Ekim 1923 İstanbul'un kurtuluş günü olarak kutlanırdı. Hala kutlanıyor mu veya aynı coşkuyla kutlanıyor mu çok emin değilim. Onun yerine biraz 29 Mayıs İstanbul'un fethi ikame edildi diyebiliriz. Coşku olarak veya anlam yüklemesi olarak. Burada maalesef Türkiye'de Cumhuriyet'le kavgalı çevrelerde, Osmanlı ile Cumhuriyeti yarıştırma ve Osmanlı'yı Cumhuriyet'in önüne koyma gibi bir patolojik bir durum söz konusu. Şimdi İstanbul'un fethi 29 Mayıs 1453 önemli. Ama İstanbul'un kurtuluşu da önemli. Şimdi 26 Ağustos 1971 önemli. Anadolu'nun fethi ve bir vatan haline getirilmesi. Ama 26 Ağustos 1922 de önemli.Tarihimizin parçaları biri diğerinden üstün değil. Biri olmasaydı diğeri olmazdı.
İZMİR YANGINI
İzmir o dönem Anadolu’nun en gelişmiş şehri. Hem liman şehri hem Levant denilen ticaretin merkezi, ihracatın merkezi. Depolar mal dolu. İzmir Yangını’na ilişkin çeşitli şeyler söyleniyor ama sadece İzmir’in değil bütün Ege bölgesinin yandığını hatırlatmak isterim. Yani Uşak'tan başlayarak Turgutlu'ya, Salihli'ye, Manisa'ya kadar pek çok yerler Yunan ordusu çekilirken yaktı. Rumlar gemilere binip gitmeye çalışıyor. Ama Ermenileri götürecek kimse yok. Ermeniler kendi mahallelerindeki silahlarını ve işte ellerindeki malzemeleri yakıp imha etmeye çalışırken oradaki o yakma çalışmalarının bütün Ermeni mahallesinden başlayarak yani bu işte kahramanlar civarlarından başlayarak bütün İzmir'e sirayet eden bir yangına dönüşmesi söz konusu.