Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) yayımladığı Haziran ayı Ücretli Çalışan İstatistikleri, ülkedeki istihdam piyasasının sağlığına ilişkin son derece kritik ve bir o kadar da endişe verici bir tabloyu ortaya koydu. Sanayi, inşaat ve ticaret-hizmet sektörlerinde toplam ücretli çalışan sayısı, bir önceki yılın aynı ayına göre 312 bin 887 kişi artarak yüzde 2,0'lık bir büyüme gösterse de, bu manşet rakam, sektörler arasında yaşanan dramatik ayrışmayı ve özellikle Türk ekonomisinin bel kemiği olan sanayideki kan kaybını maskeliyor.
Verilerin en endişe verici kısmı, sanayi sektöründe yaşanan tarihi çöküş oldu. Sektör, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 2,1'lik bir daralma yaşayarak tam 105 bin 981 kişiyi işsiz bıraktı. Bu düşüşün lokomotifi ise, bir ülkenin üretim gücünün ve ihracat potansiyelinin en temel göstergesi olan imalat sanayii oldu. İmalat sanayii tek başına yüzde 2,3'lük bir küçülme ile 107 bin 704 kişilik bir istihdam kaybı yaşadı. Madencilik ve taş ocakçılığı sektöründe yüzde 0,8'lik, su temini ve kanalizasyon hizmetlerinde ise yüzde 3,2'lik daralmalar yaşanırken, sanayi sektörü içinde tek pozitif ayrışan alt kalem, yüzde 3,6'lık artışla elektrik, gaz ve buhar üretimi oldu. Fabrikaların çarklarının yavaşladığını, üretim bantlarının durduğunu ve binlerce emekçinin evine ekmek götüremez hale geldiğini gösteren bu veriler, Türkiye'nin üretim odaklı bir ekonomi olma hedefinden ne kadar uzaklaştığını acı bir şekilde ortaya koyuyor.
Büyümenin lokomotifi yine inşaat: Bir yılda 144 bin yeni istihdam
Sanayi sektörünün kan kaybettiği bir ortamda, istihdam artışının yükünü neredeyse tek başına sırtlanan sektör, yine şaşırtıcı olmayan bir şekilde inşaat oldu. Yüksek faiz ortamına ve daralan kredi piyasasına rağmen inşaat sektörü, adeta kendi mikro ikliminde bir ralli yaşayarak, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 8,2'lik devasa bir büyüme kaydetti. Bu oran, sektöre net 144 bin 199 yeni çalışanın katıldığı anlamına geliyor. Bu rakam, toplam 313 bin kişilik net istihdam artışının neredeyse yarısının tek bir sektör tarafından yaratıldığını gösteriyor.
Bu durum, kısa vadede işsizlik rakamlarını olumlu etkilese de, ekonomistler tarafından uzun vadede sürdürülebilir ve sağlıklı bir büyüme modeli olarak görülmüyor. Üretime, teknolojiye ve ihracata dayalı olmayan, büyük ölçüde iç talebe ve kamu projelerine bağlı olan inşaata dayalı bir istihdam yapısı, ekonomiyi dış şoklara karşı daha kırılgan hale getiriyor. Özellikle kentsel dönüşüm projeleri ve devam eden altyapı yatırımlarının bu artışta etkili olduğu düşünülse de, ekonominin geri kalanından bu denli pozitif ayrışması, yapısal bir dengesizliğe işaret ediyor.
Hizmetler sektörü yavaşlasa da umut veriyor
İstihdam artışına en büyük nominal katkıyı ise ticaret-hizmet sektörü yaptı. Sektör, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 3,1'lik bir artışla, net 274 bin 669 kişiye yeni iş imkanı sağladı. Bu da toplam net artışın büyük bir kısmının hizmetler kökenli olduğunu gösteriyor. Ancak hizmetler sektörünün kendi içinde de farklı dinamikler söz konusu.
Turizm sezonunun etkisi ve artan lojistik faaliyetler, bu alandaki büyümenin motoru oldu. Ulaştırma ve depolama sektörü yüzde 5,7'lik güçlü bir artışla dikkat çekerken, yaz aylarının gelmesiyle konaklama ve yiyecek hizmetleri de yüzde 5,0'lık bir istihdam artışı kaydetti. Finansal piyasalardaki hareketliliğin bir yansıması olarak finans ve sigorta faaliyetleri yüzde 4,7, gayrimenkul faaliyetleri ise yüzde 4,6 oranında büyüdü. Ancak hizmetler sektörünün tüm alt kalemleri aynı performansı gösteremedi. Özellikle yüz binlerce kişiye iş imkanı sağlayan idari ve destek hizmet faaliyetlerinde yıllık bazda yüzde 0,3'lük bir daralma yaşanması, bu alanda da bazı zorlukların başladığına işaret etti.
Aylık veriler durgunluğa işaret ediyor: İstihdam artışı durdu
Yıllık verilerin yarattığı "artış" algısı, mevsimsellikten arındırılmış aylık verilere bakıldığında tamamen dağılıyor ve yerini durgunluk endişesine bırakıyor. TÜİK verilerine göre, sanayi, inşaat ve ticaret-hizmet sektörleri toplamında ücretli çalışan sayısı, Haziran ayında bir önceki aya göre yüzde olarak hiç değişim göstermedi (yüzde 0,0). Bu durum, ekonomide yeni istihdam yaratma motorunun Haziran ayında tamamen durduğunu ve bir platoya ulaştığını gösteriyor. Bu, sıkı para politikasının ve yüksek faizlerin reel ekonomi üzerindeki soğutucu etkisinin en net hissedildiği an olarak kayıtlara geçti.
Aylık bazdaki sektörel ayrışma ise genel tablodaki dengesizliği daha da derinleştiriyor. Sanayi sektörü aylık bazda da kan kaybetmeye devam ederek yüzde 0,3 oranında küçüldü. Buna karşılık, inşaat sektörü yüzde 0,9'luk güçlü bir artışla aylık bazda da istihdam yaratmaya devam eden tek ana sektör oldu. Devasa büyüklüğüne rağmen ticaret-hizmet sektöründeki artışın ise sadece yüzde 0,1'de kalması, bu alandaki yavaşlamayı da gözler önüne serdi. Kısacası, Haziran ayında sanayi işçi çıkarmaya devam ederken, hizmetler yerinde saymış ve toplam istihdamdaki sıfır değişimi, inşaat sektörünün tek başına sırtladığı küçük bir artış engellemiştir.
Dengesiz büyüme modeli: Ekonomi nereye gidiyor?
Haziran 2025 istihdam verileri, Türkiye ekonomisinin yapısal bir yol ayrımında olduğunu gösteriyor. Bir yanda fabrika bacalarının tütmediği, üretim çarklarının yavaşladığı ve on binlerce sanayi çalışanının işini kaybettiği bir reel sektör gerçeği var. Diğer yanda ise, bu kaybı kâğıt üzerinde telafi eden ancak sürdürülebilirliği ciddi şekilde sorgulanan, inşaata dayalı bir büyüme modeli bulunuyor. Bu dengesiz yapı, ekonominin katma değerli üretimden, teknoloji ve ihracattan uzaklaşarak, içe kapalı ve ithalata bağımlı bir kısır döngüye girme riskini barındırıyor.
Ekonomistler, sağlıklı ve kalıcı bir refah artışı için istihdam artışının sanayi ve teknoloji odaklı olması gerektiği konusunda hemfikir. Sadece inşaat ve iç tüketime dayalı hizmetlerle yaratılan işlerin, olası bir ekonomik kriz anında ilk feda edilecek pozisyonlar olduğu biliniyor. 16 Eylül 2025'te açıklanacak olan bir sonraki istihdam verileri, Haziran ayında başlayan bu durgunluğun geçici bir duraksama mı, yoksa sanayideki çöküşün diğer sektörlere de yayıldığı daha derin bir resesyonun başlangıcı mı olduğunu anlamak adına hayati bir önem taşıyacak.