Hazırlayan/ Serdar ÇELENK

Peki gerçekten memlekete, dünyaya zararı olmadan, faydası olan turizm nedir acaba?

Ben bir rehber olarak, eskiden ne kadar çok tur yapabilirim, ona bakıyordum. Ama zamanla vücudumuz gibi düşüncelerimiz de olgunlaşıyor. Sayının değil, kalitenin önemli olduğunu zaman içinde anlıyor insan.

Aldatıldık

Turizmde de böyle. Yıllarca aldatıldık, hala aldatılmaya devam ediyoruz. “Ne kadar çok turist, o kadar iyi” diye. Bir ara resmen dünyanın turizm çöplüğü olmuştuk. Günlüğü iki-üç ingiliz sterlinine oda satınca, Kuşadası, Marmaris, Fethiye’de insanlar evlerini pansiyona çevirmişti üç kuruş için.

Abartmak ruhumuzda var. Vur deyince öldürüryoruz. Turizmin eğitimini alarak, anıyla, şanıyla, hakkıyla yapmak yok. Arkamızdan atlı koşturuyor sanki. Bir an önce paraları toplayalım, köşeyi dönelim telaşı var herkeste. Arkamızda bıraktığımız yıkıntı, yakılmış ormanlar, kirletilmiş toprak, ırzına geçilmiş doğa.

Oysa her işte olduğu gibi, doğaya, kültürümüze zarar vermeden de turizm yapmak mümkün. Sürdürülebilir turizm yani. Kırmadan, dökmeden, ormanı yakmadan, ticari ahlakımızı bozmadan.

Ucuzlukla övünmek ayıp

Güler misin, ağlar mısın? Gazeteler manşet atıyor. “Avrupa’nın en ucuz turizm ülkesiyiz. Turistler İspanya, İtalya, Fransa yerine bizi tercih ediyor.” Güzel kardeşim, 5 yıldızlı otelin odasını 3 kuruşa satarsan tabi doldurursun. Doğal kaynakları sonuna kadar bedavaya kullanacaksın, personeli üç kuruşa 16 saat çalıştıracaksın. Maliyetleri düşürmek adına kaliteli malzeme kullanmayacaksın. Bu turizmi babam da yapar. Ayıp, ayıp. Ucuz ülkeyiz demek ayıp.

Dünya değişiyor, gelişiyor. Buna bağlı olarak tüm alışkanlıklarımız, davranış şekillerimiz de tabii. Turizm de bundan üzerine düşen payı alıyor. Belki en çok etkilenen sektörün başında turizm geliyor. Nedeni de, turizmcilerin tatillerinde özgür hareket etmek isteyen turistleri çekme atraksiyonları. Tabii hep abartarak.

Eğitim ama kime ?

Eğitim şart diye dilimize yapışan bir laf var ya. Eğitim gerçekten gerekli. Ama sadece hizmet sunana değil, hizmet alana da. Yani turistleri direkt olmasa da, dolaylı eğitmek şart. “Ben turistim, paramı veriyorum, istediğimi yaparım” yok. Turist olarak da sorumluluğun var. İstediğini yapamazsın. Bu ülkeye, onun sahibi olan halka, doğaya karşı sorumluluğundan dolayı.

Okul açıp turisti eğitemeyeceğimize göre, önce bu değerlere kendimiz sahip çıkacağız. Değerli olduğunu bileceğiz, göreceğiz, göstereceğiz. Öncelikle yaşadığımız çevrenin, doğanın, kültürümüzün üzerine titreyeceğiz. Sonrada konuklarımızdan çevreye duyarlı olmalarını bekleyeceğiz.

Overtourısm - Aşırı Turizm

Hani başta dedik ya, aldatıldık diye. “Ne kadar çok turist, o kadar iyi”. Külliyen yanlış. Yanlış olduğunu bize batıdaki örnekleri net olarak gösteriyor. Çok yakın zamanda turizm terminolojisine yeni bir sözcük girdi. “Overtourism” Yani aşırı turizm. Amerika’yı tekrar keşfetmenin gereği yok. Fazla turist iyi bir şey değil.

Aşırı kalabalıklaşma, yerel halkın yaşam tarzlarına etkiliyor, bölgenin dengesini bozuyor, hayatı pahalılaştırıyor. Yerel halka fayda sağlamak yerine, onlara yaşamı zindan ediyor. Kazanan kitle turizmi yapan, heyhula otelleri diken yerel olmayan, hatta yabancı büyük yatırımcılar. Diyeceksiniz, yeni iş alanları açılıyor. İnsanları köleleştirmek adına evet.

Sorumlu Turistler

Değişen günlük yaşamımız gibi seyahat alışkanlıklarımız da değişiyor. Sorumlu turizm adına çok olmasa da bilinçli turislerde de değişim gözleniyor. Seyahat ederken yalnızca eğlenmek yerine doğaya faydalı olmayı da amaçlayan gezginler, turizmde farkındalık oluşturuyorlar.

Doğal ve kültürel mirasın korunmasına katkı yapan sorumlu turizmi benimseyen sorumlu turistler çevreyi kirleten, doğal kaynaklarını sorumsuzca kullanan turistlerden farklı davranıyorlar. Yerel halkla daha anlamlı bağlantılar kuruyorlar ve yerel halkın kültürel, sosyal ve çevresel haklarına saygı duyarak, farklı deneyimler yaşıyorlar.

Pandemi okul oldu

Pandemi süreci bize farklı yönelişler, yeni hobiler, yeni algılar ve daha bilinç odaklı bireyler olmamızı sağladı. İnsanlığın merkezinin “para” olmadığını, korunmuş bir çevrede “sağlıklı ve mutlu bir yaşam olduğunu” gösterdi. Sadece bize değil, tüm dünyaya, fakirine, zenginine bunu acı örnekleri ile öğretti. Milyar dolarlar harcayarak yapamayacağınız eğitimi, tüm dünyada eşzamanlı olarak başardı. Covid-19 nedeni ile aşırı kalabalık destinasyonların tercih edilmeyerek, turistleri farklı, doğaya daha saygılı destinasyonlarşa tanıştırdı.

Ekoturizm

Doğal alanlara duyarlı bir turizm akımı olan ekoturizm, bu özelliği ile bölgelerin sürdürülebilir kalkınması için çok önemli bir fırsat. İlk kez 1992 Rio Çevre Zirvesi'nde sürdürülebilir bir dünya ve çevre için ortaya konan kriterler Ekoturizm yapılma yolunu çiziyor. Aynı şekilde Jeoturizm de tatilini doğada geçiren turistlerin tatillerini geçirirken yaşadıkları coğrafyayı, taşını, toprağını tanımalarını, içselleştirmelerini sağlıyor. Bu turizm akımıyla ortaya çıkan jeoparklar ise geleceğin tatil trendlerinden biri olarak öne çıkıyor.

Gastroturizm

Gezginlerin o ülkenin, o bölgenin gastronomik değerlerini tanımak üzere yola çıkıp, o özellikleri deneyimleme, hatta mutfağa girip kendisi de yapmayı denemesi üzerine yürüyen bir turizm şekli. Yani amaç yeme-içme değerlerini deneyimleme. Yoksa biz turist olarak geldik, hadi biraz da güzel bir şekler yiyelim değil. Her turist, her insan günde 2-3 öğün yemek yiyor. Aç dolaşacak halleri yok. Demek bu da çevreye, yerel kültürlere saygılı bir turizm şekli. Üstelik katma değeri de çok yüksek.

Voluntourısm – Gönüllü turizmi

Birçok alanda olduğu gibi turizmde de gönüllülük kavramı bilinçli insanlar arasında öne çıkıyor. Voluntourizm emek karşılığı maddi bir çıkar oluşmadan tatil yapılmasını sağlıyor. Yani bir işe yardımcı olmanız karşılığında tatil yapmanız anlamına geliyor. Bir çiftlikte mevsimlik işler veya eğitim, ya da çevre üzerine oluyor. Verdiğiniz emek karşılığında ise konaklama, yeme içme ve ulaşım gibi hizmetlerden ücretsiz olarak yararlanabiliyorsunuz. Özellikle gençler ve öğrenciler arasında yaygın olduğunu görüyoruz.

Turizm değişiyor

Turizm gibi turistler de değişiyor. Turizm dinamik, turizm hassas bir sektör. En küçük harekette bir değişim sürecine giriyor. Hem de ürkek. Hastalık istemiyor, huzursuzluk istemiyor. Kendisine zarar verecek gıdalardan uzak duruyor. Doğal ve kültürel mirasa sahip çıkıyor günümüz bilinçli turisti.

Günümüz turisti sosyal medyanın da yardımı ile hızla bilinçleniyor. Bilinçli turist de ne verirsen onunla mutlu olmuyor. Kaynağını sorguluyor. Karbon ayak izini sorguluyor. Su ayak izini sorguluyor. Üretimi sorguluyor. Ondan sonra tüketiyor. Doğa dostu olmayan tesisleri tercih etmiyor. Bu doğrultuda onları müşteri olarak taşıyan seyahat acenteleri de aynı kaygıları taşıyor. Çevre dostu olmayan tesislere müşteri yollamamaya özen gösteriyor.

Herkes için turizm

Engelliler dünya nüfusunun yaklaşık yüzde onunu oluşturuyor. Ülkemizde de oran yaklaşık böyle. Göremeyen, işitemeyen, yürüyemeyen veya daha başka engeli olan insanlar da gezmek, görmek istiyor. Bu onların da en doğal hakları. Başka bir bakışla, hepimiz potansiyel engelliyiz. Geçireceğimiz bir kaza veya hastalık sonucu engelliler tarafına kolaylıkla geçebiliyoruz.

Bu olmasa bile yaşlandığımızda, vücut fonksiyonlarımızı tamamen yerine getiremiyoruz. Yaşlıları ve çocukları da bu gruba eklediğinizde bu oran çok büyüyor. O zaman turizm yaparken bu dezavantajlı grupların durumlarını da göz önünde bulundurarak yapılanmamız gerekiyor.

Günümüzde yapılan turizm göz önüne alınınca, bu kadar hassas davranmak zor geldi değil mi? Hatta bazılarına göre imkansız. Hiç de imkansız değil. Bir İsveç’i ele alalım, bakalım mümkün müymüş, yoksa imkansız mı. İsviçre diğer harika örnek. Elinize boş bir resim çerçevesi alın. Ne tarafa çevirirseniz çevirin, içindeki resim “tablo”. Örnekleri çok. Çok turist gelmeyince, döviz geliri düşer mi? Hayır, eğer bilinçli turizm yapıyorsanız. İsveç, İsviçre, Almanya, Avusturya gibi ülkelere bakınca durumun öyle olmadığını görüyoruz.

Lanet okuyacaklar

Kaldı ki, gelir yüksek olsa bile, ömrü 40-50 yıl bile olmayan yapıları doğanın bağrına hançer gibi sapladığınızda, suyunuza, havanıza, çevrenize geriye getirelemeyecek zarar veriyorsunuz. İki nesil sonra yaşayacak insanlar size sadece LANET okuyacaklar.

Demek ki turizm, her şeye karşın, para için turizm yapmak değilmiş. Gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzun bilincinde, ölçerek, tartarak turizm yapmalıyız. Paranın gözlerini kör ettiği turizmcilerin davranışlarına karşı turizmimizi korurken, ülkemizin doğal ve kültürel değerlerini de korumuş olacağız.

Para herşey değil...