Murat BÜYÜKYILMAZ

Türkiye tarımının problemleri uzun yıllara dayanan ve birikerek bir kriz haine gelen çok yönlü sorunlar yumağı olsa da Pandemi ile birlikte mevcut sorunlar ağırlaştı, çok daha fazla görünür hale geldi.

Küçük üretici çiftçilerin tohum tedariğinden pazar ilişkilerinin zarar ettiren koşullarına kadar her aşamada maliyetleri artarken gelirleri azaldı, üretimi sürdürebilmelerinin koşulları büyük oranda ortadan kalktı.

Tarımsal ürün tedarik zincirinin tekelleşmesinden tüketiciye sunulan ürünün her açıdan kalitesine ve fiyatlarına kadar gıdanın yolculuğu toplumsal çıkarların dışına düştü, düşürüldü.

Tüketicilerin gıda ihtiyacının karşılanması, gıdaların besleyiciliğinden güvenliğine ve erişilebilir oluşuna kadar pek çok başlıkta yoksulluğu artıran ve toplum sağlığını tehdit eden boyutlara erişti.

Küresel ekolojik kriz-Pandemi döneminde artan toplumsal hassasiyete rağmen- derinleşti, tarımın ekolojik duyarlılıklarla sürdürülerek doğayla uyumlu bir insan yaşamının kurulması ihtiyacı daha da acil bir hal aldı.

Kısaca yukarıda özetlediğimiz tablo, Türkiye tarımına ve gıda sistemine dair durumu ortaya koymanın yanında, bütünlüklü bir tarım stratejisi ihtiyacını karşılayabilmemiz için de önemli ip uçları veriyor. Pandeminin tarım alanındaki yansımalarını takip etmek, tarımda yazılmayı bekleyen ekolojik, üretici ve tüketiciyi gözeten yeni bir hikayenin izleğini sunuyor.

Dolayısıyla, Pandemi döneminde Türkiye tarımından kesitlere bakmak büyük önem arz ediyor.

Pandemide ekonomik büyüklüğü artan Türkiye tarımı, üreticilerin ve tüketicilerin kaybettiği bir dönem olarak tarihimize geçti. Bütünlüklü ve toplumcu bir tarım stratejisinin yokluğunda, zor koşullara rağmen üretimlerini sürdürmeye gayret eden küçük üreticiler ve tarım işçileri ile salgın koşullarında sadece barınma ve beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için hayatlarını riske atarak kazandıkları ücretlerini gıdaya harcayan on milyonlarca yurttaş -ki konumuz açısından tüketiciler- kaybetti. Kazanan ise uluslararası gıda tekelleri, tarıma hiçbir katkısı olmayan aracı tüccarlar ve büyük sermayeli şirketler oldu.

Aşağıda üç ayrı kesitte ortaya koyduğumuz sorunlar ve çözüm olanakları, Türkiye tarımında yeni bir toplumcu hikayenin ilk adımlarını sunuyor. Sorunu doğru şekilde ortaya koyarak ilerlemek ve bütüncül bir çözüm stratejinine ulaşmak mümkün ve gereklidir. Adım adım devam edeceğiz…

Alarm veren çay tarımı

Çay tarımı, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rize, Trabzon, Artvin ve Giresun illerinde 800 bin dekarlık bir alanda 200 bin üretici tarafından yapılıyor. Çaykur ve özel çay fabrikalarında çalışan işçiler ve mevsimlik işçiler de eklendiğinde yaklaşık 2 milyon kişi çay üretiminden geçimini sağlıyor. Çoğunlukla ülke içindeki tüketimde değerlendirilen ve büyük ölçekte olmasa da ihracata da konu olan çayın hasatı, ilk sürümü mayıs ayında olmak üzere yılda 3 kez olmak üzere yapılıyor.

Üretim bölgesi olan Doğu Karadeniz’deki nüfusun yaşlı olması ve bölge gençlerinin işsizlik sebebiyle büyük şehirlere göç etmesinden dolayı çayın hasatı ve işlenmesi çoğunluğu göçmen işçiler eliyle yapılıyor.

Hasat öncesi hazırlıklar, hasat ve sonrasında işleme için gereken iş gücünün temininin Pandemi sebebiyle mümkün olmadığı çay üretiminde, büyükşehirlerden bölgeye akın eden çay üreticilerinin aileleri, bulaşı riskini artırdı.

Söz konusu insan akınının bölgedeki birçok yerleşim alanına virüsü taşıdığı, pek çok bulaşı vakasına ve değişen ölçeklerde yerel karantina uygulamalarına sebep oldu. Bu şehirlerin girişlerinde uzun araç konvoyları ve güvenlik/sağlık ekiplerinin kontrol noktaları gündem oldu.

Pandemi öncesinde de alım fiyat düşüklüğünden kota uygulamalarına kadar çeşitli sorunları olan çay üreticisi, salgın koşullarında ciddi bir tehditle karşı karşıya kaldı.

Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Çervatoğlu’nun öncülüğünde çay hasatında yaşanan sorunlara bir yanıt olarak örgütlenen MECİ hareketi, ölçeğinin kısıtlarına rağmen tarımda dayanışmacı ve üreticiden yana bir çözümün mümkün olduğunu açıkça ortaya koydu. Fındıklı Belediyesi’nin öcülüğündeki MECİ hareketi, işsiz gençlere güvenceli çalışma imkanı sağlayarak pandemide tarım işçilerinin ve çay müstahsillerinin bölgeye ulaşamamasına rağmen çayı bahçede bırakmadı, Türkiye tarımında yazılmayı bekleyen yeni bir hikayenin ufkunu açtı.

Ayçiçeği üretimi ve ayçiceği yağı fiyatları

Mutfakların temel tüketim maddelerinin başında gelen ayçiçek yağı fiyatlarındaki artış sürüyor. İthalat gümrük vergilerinin sıfırlanması/düşürülmesi ve üretim maliyetlerinin artması Pandemi döneminde devam sürerken, bir yandan üreticiler ayçiçek yağını bardakla satıl almak zorunda kaldı, diğer yandan üreticiler yaşadıkları sorunlara dikkat çekerek taleplerini sıraladı.

Ayçiçek üreticilerinin sorunlarını ve taleplerini bir kaç başlıkta şöyle sunmak mümkün:

“Girdi fiyatlarının yüksekliği ve bunların desteklenmemesinden dolayı yeterli işçiliği yapamamaya sebep olmaktadır. Üreticiler, ülke ihtiyacının ancak yarısının karşılanabildiği ayçiçeğinin layıkıyla desteklenmesini talep etmektedirler.”

“Girdiler ucuzlar, devlet desteklerse üreticilerimiz daha fazla özen gösterir. Hem kalite artar hem de daha fazla ekim yapar. Taleplerimiz; mazotun, gübrenin, tohumun ucuzlatılması veya yarı fiyatının devlet tarafından desteklenmesi, gerçek fiyatta alım garantisinin verilmesi ve ayçiçek desteklerinin arttırılarak hasat zamanında verilmesidir.”

“Piyasanın ihtiyacı olan ve piyasayı düzenleyecek kadar ayçiçeğinin Trakya Birlik stoklarında bulunmaması, yani süreci düzgün yürütememesi, yeterli ayçiçek bulunmaması sebebi ile küspede de fiyat artışlarının normal olduğu görülmektedir. Ayçiçek sıkıntısı devam ettiği sürece ayçiçek yağı ve küspe fiyatları artar.”

“Küçük ve orta ölçekli yağ ve küspe üreticisi bir çok sanayi kuruluşu son yıllarda iflas edip piyasadan çekildi, kalanlar da can çekişmekte.”

Yukarıdaki görüş ve talepler, Türkiye tarımının içerisine düştüğü kriz ortamının Ayçiçeği özelinde ne kadar çok boyutlu ve kritik bir aşamada olduğunu ortaya koyuyor. Üretici de tüketici de zor durumda ve kapsamlı bir çözüm politikası ortaya konulmadığı takdirde, sorunlar büyüyerek devam edecek.

Ürün bazlı manipülasyonlar ve fındıkta kazanlar/kaybedenler

Fındık hasatı öncesinde yapılan ve Türkiye'de o sezon ne kadar fındık hasat edileceğini ifade eden rekolte tahminleri, fındık üreticilerinin ürünlerini hangi fiyattan satabileceklerini yani kabuklu fındığın fiyatının ne olacağını belirliyor.

Dünyadaki fındık üretiminin miktarı ve fındık ile fındık ürünlerine olan talep her ne kadar etkileyici olsalar da, Türkiye'deki sezonluk fındık rekoltesinin fiyatların oluşmasındaki temel belirleyen olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla her yıl hasat öncesinde açıklanan birden çok rekolte tahmini; gerek fındık üreticileri ve hatta yevmiyelere etkisi dolayısıyla fındık işçileri, gerekse fındık alanında ortaya çıkan değerden kazanç sağlayan diğer aktörler tarafından ilgiyle takip ediliyor. Rekolte tahminleri ve gerçekleşen rekolte miktarı tüm yıl boyunca tartışılıyor.

2020-2021 fındık sezonu ile ilgili olarak hasat öncesindeki rekolte tahminleri kamuoyuna 600-620 bin ton olarak yansıdı. Üreticiler ve üretici birliklerinin tahmini bu miktarın çok altında olduğu halde fındık alanındaki tüccarlar, ihracatçılar ve kamu otoriteleri tarafından dillendirilen rekolte tahmini 600-620 bin ton olunca, kamu otoriteleri ve piyasa aktörleri bu tahmin üzerinden bir fındık fiyatının oluşmasını sağladılar.

Fındık haşatının üzerinden aylar geçtikten sonra kamuoyu ile paylaşılan açıklamalar ise hasat öncesi tahminlerin doğru çıkmadığı, 2020-2021 sezonu rekoltesinin tahminlerin çok altında bir seviyede yani 450-500 bin ton civarında gerçekleştiği yönünde oldu.

Dünya fındık üretiminin açık ara en büyük üretici ülkesi Türkiye'deki rekoltenin tahminlerin bu kadar altında gerçekleşmesine, pandemi sebebiyle fındık ve fındık ürünlerine yönelik patlama yaşayan talebin de eklenmesiyle birlikte dünya fındık fiyatları ciddi bir artış trendine girdi. Türkiye'deki fındık üretimini dünyaya pazarlayan ihracatçılar tarafından kamuoyuna yapılan açıklamalarda, hasat sonrası dönemde kabuklu fındık fiyatlarının 4 dolar seviyesine kadar çıkabileceği ifade edildi.

Fındık üreticilerinin tüm yıl boyunca verdikleri emek ve fındık işçilerinin emekleri ile ortaya çıkan değerin ne kadarının üreticilerin ve işçilerin kazancına dönüşeceğini belirleyen fındık fiyatlarını birinci elden etkileyen rekolte tahminleri ile hasattan aylar sonra açıklanan gerçek rekolte arasındaki farkın bu kadar büyük olması ise tarımsal üretimden doğan kazancın eşitsiz dağılımını ortaya çıkarıyor. Türkiye'nin en önemli tarımsal ihraç ürünü olan fındık ve milyonlarca yurttaşın gelir kapısı olan fındık üretimi, Türkiye'deki tarımsal üretimin temel sorunlarına ve olası çözümlere ışık tutar nitelikte.