Haber/ Didar DEMİRCİ
İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanı kararıyla feshedilmesine tepkiler sürüyor. Konuya ilişkin İzmir Bölge Adliyesi, Güney Kapısı önünde basına açıklama yapan İzmir Barosu avukatları, ‘İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz’ yazılı pankart açtılar. Konuya ilişkin açıklamayı İzmir Barosu Genel Sekreteri Avukat Perihan Çağrışım Kayadelen, okudu. Sözleşmenin genel hatlarına değinen Kayadelen, “Özel olarak kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti önlemeyi hedef alan ve çok ayrıntılı hükümlerle şiddeti önleme, koruma ve yaptırımları dile getirerek ülkelerin bu konudaki sorumluluğunu belirleyen ilk Avrupa sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi, bugüne kadar Türkiye dahil Avrupa Konseyi üyesi 46 ülke tarafından onaylanmıştır. İmzalanması üzerinden 9 yıl, resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesi üzerinden 7 yıl geçmiş ve 2012 yılında büyük bir gururla, aynı hükümet tarafından 8 martta kadınlara hediye edilen sözleşme, meclis iradesi ve kadınlara yönelik şiddet oranlarının yüksekliği yok sayılarak usulsüz, hukuksuz olarak feshedilmiştir. İstanbul Sözleşmesi, şiddete ve onu kaynaklarına bütünlüklü bir yaklaşımla şiddetin önlene bilirliğine vurgu yapan, şiddetin kaynağı olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dikkat çeken bir yasal düzenlemedir. İstanbul sözleşmesi, tecavüz kriz merkezleri açılmasını, sığınakların artırılmasını, kız çocuklarının zorla evlendirilmemesini, 7/24 açık bir şiddet hattı olmasını, şiddet içeren davalarda etkin takip ve müdahillik mekanizmasını; bu alanda çalışanların toplumsal cinsiyet eğitiminden geçirilmesini, şiddet verilerinin düzenli tutulmasını, şiddete karşı koruma mekanizmasının tanımlı olmasını ve bu konularda devletlere sorumluluk yüklenmesini içeren bir yasal düzenlemedir” dedi.

“Sözleşme olmasa da korumak zorundasınız”

Sözleşme hakkında yapılan eleştirilere değinen Kayadelen, “Hükümet yaptığı açıklamada sözleşmeden çekilme gerekçelerinden biri olarak sözleşmede ‘aile yapı ve geleneklerine aykırılık, uyumsuzluk’ bulunmasını göstermiştir. Soruyoruz; Sözleşmenin hangi maddesi aile yapı ve geleneklerine aykırıdır? Kadınlar töre, gelenek görenek adı altında öldürülmesin, şiddete maruz kalmasın diyen madde mi, yoksa kız çocukları zorla evlendirilmesin diyen madde mi ya da sığınma evi sayısını arttır kadınlara iş imkanı sağla diyen madde mi? Hükümetin de çok iyi bildiği gibi sözleşmede aileye dair bu gerekçeye konu olacak tek bir madde dahi yok. Sözleşmeden çekilme gerekçelerinden bir diğeri ise sözleşmede geçen LGBTİ ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramlarının geleneklerimize aykırı olduğu iddiasıdır. Her düzenlemeyi işine geldiği gibi manipüle etmeyi seven iktidarın aksine sözleşmede LGBTİ+ haklara ilişkin geçen maddede açıkça “bu gerekçeyle ayrımcılık yapılamayacağı ve şiddet uygulanamayacağı” düzenlenmiştir. Buradan hükümet yetkililerine sesleniyoruz aylardır nefret söylemleri ile hedef tahtası haline getirip sözleşmeden çıkma bahanesi haline getirdiğiniz LGBTİ yurttaşları İstanbul Sözleşmesi olmasa da korumak zorundasınız. Bilmiyor olamazsınız: İstanbul Sözleşmesi’nden çıksanız da; CEDAW Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi; Türk Ceza Kanunu; 6284 sayılı yasa; BM İnsan Hakları Sözleşmesi, BM Lanzorette Sözleşmesi; Anayasa 10. madde, gereği de hiç kimseye cinsel yönelimi nedeniyle ayrımcılık yapılamaz ve şiddet uygulanamaz! Durum son derece açık: yürütme, seçimler ve oy hesapları uğruna; milyonlarca kadını yok saymış; şiddet tehdidini ve yaşama güvencesini; ülkede her gün 3 kadının öldürüldüğü rakamlarla sabit değilmiş gibi, hiçe saymıştır. Bu yasalara, bu düzenlemeye karşı çıkanlar ayrımcılık yasağı ve şiddetle mücadeleye karşı çıkmaktadır” diye konuştu. Öte yandan Kayadelen, İstanbul Sözleşmesi’nden ayırılıyoruz demenin “Kadınlara, çocuklara ve LGBTİ+lara “öldürülseniz de, tecavüze, tacize, istismara maruz bırakılsanız da biz failleri, erkek şiddetini koruyacağız” demektir. Bundan sonra işlenecek her kadın cinayetindeki sorumluluğunuzun, her bir kadının göreceği şiddeti peşinen artıracağınızın farkında mısınız?” ifadelerini kaydetti.

“Tek kişilik karar ile çıkılmaz”

Söz konusu Cumhurbaşkanlığı kararının usulsüz ve hukuksuz olduğunu açıklayan Kayadelen, “Milletin iradesiyle Meclis’te oybirliği ile kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanlığı Kararı ile çıkılamaz. Mecliste yasa ile kabul edilen ve Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca yasaların da üzerinde olan temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerden tek kişilik karar ile çıkılamaz” dedi. Kayadelen, “Çok taraflı bir uluslararası anlaşma iç hukukta nasıl yürürlüğe girdiyse aynı usul ile geri alınabilir. Bu nedenle, Karar geçersizdir ve Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ne taraf olmaya devam etmektedir. Bu nedenle sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadır” açıklamasını yaptı. Kayadelen, sözlerini şu şekilde tamamladı:

“Bu karar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, İşkenceye Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi gibi tüm uluslararası sözleşmelerin ve bu sözleşmelerle güvence altına alınan temel insan haklarının ihlali anlamına gelmektedir. Bu gerekçelerle işlemin iptali için dava açmış bulunuyoruz. Kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerinin durdurulması için mücadele sadece İstanbul Sözleşmesi’nin getirdiği bir yükümlülük değildir. Aynı zamanda 10, 17 ve 41. maddeleri başta olmak üzere Anayasal bir zorunluluktur. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılarak bu yükümlülükler ortadan kaldırılamaz. Türkiye’de ve dünyanın her yerinde, kadına yönelik şiddetle mücadelenin yolu, hiçbir bahane ve ayrımcılığa yer bırakmadan şiddeti önleme, kadınları şiddete karşı koruma, failleri cezalandırma ve şiddete karşı bütünlüklü politikalar üretilmekten geçmektedir. Ülkelerin kültürleri ve gelenekleri kadına yönelik şiddetin bahanesi olamaz. Yaşam hakkı tüm uluslararası sözleşmelerde yer alan en temel insan hakkıdır.”