Haber/ Özge GÜNERKEN

Bazı insanlar hayvanları severken, bazıları ise hayvanların kendilerinden uzak olmasını tercih eder. Çoğu hayvansever, kendilerini bildikleri günden bu yana bu sevginin var olduğunu dile getirir. Yapılan araştırmalar ışığında oluşturulan yeni bir teori ise kimi insanların hayvan sevgisine genetik yatkınlığı olabileceğini savundu. Hatta teoriye göre hayvanlardan rahatsız olmama özelliği bile DNA özelliklerimizden kaynaklanıyor olabilir.

İnsan hayvan ilişkileri uzmanı John Bradshaw, hayvanlarla olan iletişimimizin on binlerce yıl öncesine dayandığını gösteren kanıtların olduğunu; genetiğin de insanların neden hayvanları sevdiklerini veya hayvanlarla hiç ilgilenmediklerini açıklamaya yardımcı olabildiğini aktardı.

Hayvan sevgisi ile ilgili en yaygın ve bilindik teori aslında bu sevginin aileden geçtiği yönündedir. Hayvansever bir ailede yetişen, küçüklüğünden beri hayvanlarla iç içe yaşamaya alışkın olan kişilerin ileride kendilerinin de bir evcil hayvan sahiplenme ihtimali çok yüksektir.

İlk çiftçilerden geliyor olabilir

Ancak bazı bilimsel araştırmalar hayvan sevgisinin sonradan öğrenilen bir alışkanlık olmaktan öte genetik ile ilgili olabileceğine işaret ediyor.

Geçmişte bazı toplumların gelişiminin hayvanlarla olan ilişkilerine bağlı olduğunu, Geç Paleolitik ve Neolitik dönemlerde vahşi hayvanların evcilleştirilerek hayvancılık ve çiftçilikte kullanıldığını hatırlatan Bradshaw bu konudaki teoriyi şu şekilde özetledi:

“Hayvanlar evcilleştirildikten sonra insan ile hayvan arasında duygusal ve empatik bir bağ kurulmuştur. Bugün bazı insanları, kedi veya köpek sahiplenmeye yatkın kılan unsurun da bu ilk çiftçilerden gelen genlere bağlı olabilmesi olasıdır. Avcılığı uzun süre sürdüren toplulukların genlerini taşıyan günümüz insanları ise bu nedenle hayvanlara kendilerini uzak hissediyor olabilir. Yani ilk çiftçilerin genlerini taşıyanlar daha hayvansever olurken, avcı genlerini taşıyanlar ise hayvanlara karşı daha uzak hissedebilir.”