Haber / Eser Soygüder Yıldız

Suna Mollahüseyinoğlu, hem bir girişimci hem de gönüllü bir eğitmen. Süleyman Demirel Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Yapı Öğretmenliği bölümünde öğretmenlik stajlarını yaparken eğitim sistemindeki sıkıntıları fark etmeye başlayan Mollahüseyinoğlu’nu eğitim alanındaki bu eksik ve yetersizlikler girişimci yapmış. 

Yüksek lisans yaparak akademisyen olan ve bu süreçte üniversite öğrencilerinin okuma ve dört işlem becerilerindeki yetersizliklerini gören Mollahüseyinoğlu, üniversitedeki görevinden ayrıldıktan sonra bireysel akademik danışmanlığa başlayarak girişimciliğe adım atmış. Anlayarak okuma ve dört işlem becerisi alanlarında teknikler geliştiren Mollahüseyinoğlu, bu alanda Türkiye çapında sınıf öğretmenlerine gönüllü ve ücretsiz olarak ‘Okuyorum Öğretmenim’ projesi ile eğitimler de veriyor.

Mollahüseyinoğlu, yaptığımız röportajda eğitim sistemindeki birçok sıkıntıya dikkat çekti, “Eğitim sistemindeki çıkmaz ve handikapların faturasını başta öğrenciler ve ardından veliler ödüyor” diyerek, velilere birçok uyarı ve öneride bulundu.

“Türkiye’deki eğitim sistemi içinde en büyük sıkıntı nedir” diye sorsam nasıl bir tablo çizersiniz bize?

Türkiye eğitim sisteminde hepsi birbirinden önemli ve ivedilikle iyileştirilmesi gereken konular var. Ancak en temel sorunların başında çocuklarımızın büyük kısmının hala doğru okuma, okuduğunu anlama ve matematikteki dört işlemi yapabilme becerisinin olmaması geliyor. Zaten buna en iyi kanıt PISA karnemiz. MEB tarafından PISA alternatifi olarak Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirmesi (ABİDE) adlı çalışmaya göre Türkiye'de öğrencilerin yüzde 66'sı okuduğunu anlamıyor. Ayrıca Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) verilerine göre Türkiye, kitap okuma oranında dünyada 86'ncı sırada. MEB raporuna göre sekizinci sınıf öğrencilerinin yüzde 16’sı dört işlem yapamıyor. 

Neden doğru okumak ve okuma alışkanlığı kazanmak önemli?

Öğrencinin okuma hatası yapmaması çok önemli. Eğer hatalı okursa okuduğunu da anlayamaz. Bu da okuma alışkanlığı kazanmasındaki en büyük engeldir. Okuduğunu anlayamayan çocuk matematik sorularını da doğru çözemez. Anlayarak okuma tekniklerinin ilkokuldan itibaren öğrencilere verilmesi ve öğretilmesi, öğrencilere okuma alışkanlığı kazandıracak ve ülkenin okuma oranını, genel kültür seviyesini, akademik başarısını, uluslararası eğitim karnesini bir anda yükseltecektir. Bunun için devlet politikası nezdinde değişikliklere ihtiyaç var. Çocukların eğitim hayatının ilk yıllarında çözüm üretmek gerekiyor. 

Yöntemler yanlış

Eğitim sistemi çocukları okumaya yönlendirmede ne kadar başarılı sizce?

Maalesef pek başarılı değil, mevcut sistem çocuklarda okumayı teşvik edeceğine, onu bir ceza olarak algılatıyor bile diyebiliriz. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan okullara ve çocuklara çok ciddi bir okuma baskısı var. Yapılabilecek en yanlış yollardan biri uygulanarak, şehirlerde okuma yarışmaları düzenleniyor. Yarışmada birinci olan öğrenci bile bu yarışma süresince büyük stres yaşıyor. Birinci dışındaki çocuklar ise başarısız olarak algılatılıyor ve bu da çocuklarda okumaya karşı bir önyargı oluşturuyor. Okuması yavaş ya da hatalı olan, kelimeleri yanlış okuyan, harf yutan çocuklar göz ardı ediliyor. Bu çocuklar okuyamadığını ve başarısız olduğunu düşünerek okumaya karşı soğuyor.

Eğitim sistemi ‘oku’ diyor ama nasıl okuması gerektiğini öğretmiyor, öyle mi?

Evet bir anlamda öyle. MEB’in ve karar vericilerin ‘her çocuk okusun’ derken iyiniyetli olduğundan eminim ama bunu sağlayacak yöntemleri yanlış. Okumayla ilgili yapılan hatalardan bir tanesi de okullardaki kitap okuma sınavları. Sınav ve yüksek not için okunan kitaplarla çocuklarda kitap okuma alışkanlığı oluşmaz. Bu projelerle kitap okumayı heveslendirmek ya da sevdirmek, okuma becerisini kazandırmak mümkün değil. Halbuki kitap okuma atölyeleri, okuma çemberleri gibi çok güzel uygulamalı teknikler hayata geçirilebilir. Çocukların okuma hatalarını giderecek eğitimlerin ve tekniklerin en azından sınıf öğretmenlerine verilmesi, öğretmenlerin de öğrencilere uygulaması gerekir.

Siz gönüllü olarak sınıf öğretmenlerine doğru okutma tekniklerinde eğitimler veriyorsunuz. Öğretmenlerin ilgisi nasıl?

Öğretmenlerdeki okuma tekniklerine yönelik açığı gördükten sonra gönüllü olarak ‘Okuyorum Öğretmenim’ projesi başlattım. Türkiye’nin dört bir yanından öğretmen arkadaşlarla haftada bir gün uzaktan görüntülü toplantı yapıyoruz. Kitap okuma alışkanlığı kazandırma aşamalarını tek tek inceliyoruz. Onlar da benden öğrendikleri teknikleri, kendi okullarında öğrencilere aktarıyorlar. Benim de istediğim bu zaten.

Bunun için başka neler yapmayı planlıyorsunuz?

Projemizdeki öğretmenlerin velilerini de bu eğitime dahil edeceğim. Çocuğun evde kitap okumasını desteklemek ve kitap okumanın keyifli hale getirilmesini sağlamak için velilerin de bilinçlendirilmesi gerekiyor. Sonrasında da bu platform hem öğretmen hem veli hem de öğrencilerin buluştuğu bir büyüklüğe ulaşacak.

Tek kaygı sınav başarısı

Peki velilerin hızlı ve doğru okuma eğitimlerine yaklaşımları nasıl?

Ebeveynlerin bütün kaygısı sınav üzerine. Sınavda okuduğunu anlasın, daha hızlı soru çözsün, sınav süresini yetiştirsin derdinde çoğu. Çocuğum kitap okuma alışkanlığı kazansın, daha çok ve anlayarak okusun, kültürel olarak kendini geliştirsin düşüncesinden ziyade, sadece sınav ve akademik başarıya odaklı olarak bu eğitimlere yöneliyorlar.

‘Sınav sistemi olmasa kimse okumanın gerekliliğini ve önemini anlamayacak, böyle bir bilinç ailelerde oluşmayacak’ diyebilir miyiz?

Aileler lise ve üniversite sınavına hazırlandıkları için çocuklarına okuma eğitimi aldırıyorlar. Özellikle son yıllarda yeni nesil sorular yüzünden okumanın önemi fark edildi. Ne yazık ki sınav başarı kaygısı hem velileri hem de öğrencileri okuma tekniklerine yönlendiriyor. Halbuki okuma alışkanlığı kazanmış, okuma becerisi olan bir çocuğun zaten ayrıca bir desteğe veya kursa ihtiyacı yok. Devletin yeterli ve doğru eğitim verememesi nedeniyle bu açığı, eğitim veren bireyler ya da özel kurumlar kapatıyor.

Okuma becerisi ve alışkanlığı kazanmış yeni bir nesil nasıl yetiştirilir sizce?

Bunun için çocukların eğitimin ilk yıllarında bu kazanımları alması lazım. Bunun da tek yolu, ilkokul çağındaki çocuklara bu eğitimlerin verilmesinden geçiyor. Sınıf öğretmenliği öğrencilerine, kitap okuma alışkanlığı kazandırma eğitimi ile okuma teknikleri eğitimi verilmesi gerekiyor. Aynı zamanda Millî Eğitim Bakanlığının derhal yapılan yanlışları tespit etmesi gerek. İl-ilçe bazındaki okuma yarışmalarından vazgeçilmeli, okullardaki kitap sınavları yasaklanmalı, kilitli kütüphane olmamalı vb. birçok çözüm üretilebilir. Kitap okumak ceza konusu olmaması lazım artık ülkemizde. Geçtiğimiz aylarda bir ilimizin valisi maske takmayan kişileri cezalandırmak için 10 kitap okuma cezası verdi. Bu şunu gösteriyor ki o vali hayatı boyunca okumanın hazzına hiç varmamış. Kitap okumak bir yolculuktur, o yolculuğa çıkmamış olan kişi bunu ceza olarak algılar.

Eğitim pazarı oluştu

Çocuklarına kişi ya da kurumlardan eğitim desteği aldıran veliler nelere dikkat etmeli?

Eğitim sektöründeki boşluk nedeniyle eğitim koçu ya da ödev ablaları ortaya çıktı. Eğitimin piyasasının oluşması çok üzücü. Profesyonel Eğitim Koçluğu sertifika programları var. Öğretmen olmayan herhangi biri o sertifikayı aldığı zaman eğitim koçu olabiliyor. Yani iyi olan öğrencileri alıp, soru çözme garantisini sözleşme ile bağlayıp, iyi okulları kazandıran kahramanlar ortaya çıkmış durumda. Sorumluluk sahibi ve disiplinli her öğrencinin gerçekleştirebileceği bir durumun pazar haline gelmesi çok üzücü. Veliler eğitim koçunu seçerken öğretmen formasyonuna sahip eğitimciler olmasına dikkat etmeliler.

Aynı durum ödev ablaları için de geçerli mi?

Son yıllarda ödev ablaları çok revaçta. Pandemi nedeniyle çocuklarda okuma ve matematik kaybı çok arttı, bu da özel derse ilgiyi çok artırdı. Yine birçok veli sırf fiyatı uygun diye çocuklarını öğretmen olmayan, formasyon eğitimi almamış, bilginin nasıl aktarılacağını bilmeyen kişilere teslim ediyor. Ödev yaptırmak amaçlı da olsa bu kişilerin formasyon eğitimi almış olması lazım.

Öğretmenler mesleğe sahip çıkmalı

“Türkiye’de öğretmenler sindirilmiş durumda. KPSS’den yüksek puan alsa da öğretmenler atanmıyor. ‘Atanamıyorlar’ demiyorum, çünkü ne yazık ki atanmıyorlar. Atanmayan öğretmenler kendilerini tamamlanmış hissetmiyor. Halbuki eğitim sisteminde bu kadar sıkıntılar ve bunların çözümüne yönelik geliştirilebilecek çok proje var. Atanmayan öğretmenler bu açıkları belirleyip projeler üretebilirler, eğitime destek verebilirler. Benim yaptığım gibi... Öğretmen kimliğim ve ruhumla sistemdeki açığı buldum ve o konuda proje ürettim, çalışmalar yapıyorum. Öğretmenlerimizin istemeyerek de olsa boş bıraktığı meydan, hayatında tebeşir tozu yutmamış, öğrencilerle gönül bağı kurmamış, eğitimci tecrübesi olmayan birkaç anlatacak konu ile sahalarda boy gösteren sözde eğitimcilere kalıyor. Öğretmenler bu insanlara meydanı bırakmamalılar. Unutmamak gerekir ki öğretmenlik çok kutsal olan ve hiçbir şekilde istila edilmemesi gereken bir meslek.”