Haber/ Didar DEMİRCİ

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, kentte 30 Ekim tarihinde meydana gelen ve 115 can kaybına neden olan depreme yönelik bir basın açıklaması gerçekleştirdi. ‘Dayanışmayı değil, Depremin Felakete Dönüşmesi Engelleyin’ başlığı altında İzmir Mimarlık Merkezi’nde gerçekleşen basın açıklaması metnini Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı okudu.

Toplantıya İzmir Emek ve Demokrasi Güçlerini temsilen DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, Eğitim Sen İzmir 1 Nolu Şube Başkanı Necip Vardal, İzmir Tabip Odası (TTB) Başkanı Lütfi Çamlı, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İzmir İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Aykut Akdemir ve İzmir Barosu Başkan Yardımcısı Özgür Yılmazer yer aldı.

“Deprem değil bina öldürür”

Depremin yaşattığı acının büyük olduğunun ve yaşananlardan dolayı üzüntülerini İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına dile getiren DİSK Ege Bölge Temsilcisi Memiş Sarı, “Seferihisar açıklarında, İzmir’e 70 km. uzaklıkta gerçekleşen bu depremin sonuçları bir kez daha “deprem değil bina öldürür” gerçeğini gözler önüne serdi. Bayraklı’nın depremden bu derece etkilenmesinin, depremin can ve mal kayıplarını artıran bir felakete dönüşmesinin, ranta dayalı imar politikaları, imar affı gibi kaçak yapılaşmayı olağan hale getiren politikaların yanında bölgenin zemini ve bu zemine uygun bina yapılmaması olduğunu, konu ile ilgili bileşenimiz olan kurum yetkilileri açıkladı. Şu an itibariyle 7 müteahhit tutuklanmış durumda ancak, sorumluluk sadece bu kişilerle sınırlı değil elbette. Şimdi, bir yaşam alanından toz yığınına dönüşen, insanlarımıza mezar olan binaları yapan 3-5 müteahhitin bileğine kelepçe takarak bu büyük felaketin sorumlularından hesap sorulabilir mi?” diye konuştu. Sarı, “Bu ölümcül hırsızlığa göz yuman, binaların temel kamusal denetimlerini gerçekleştirmeyenler neden yargılanmıyor? Ülkemizin acil ve yaşamsal sorunu olan depremlerden kaynaklanan tahribatların üstü kolayca örtülemez” dedi.

“İlk göze çarpan plansızlık”

Öte yandan Sarı, emek, meslek örgütleri ve siyasi partilerle deprem felaketine ilişkin gözlemlerini sahada bulunarak kamuoyuyla paylaşmak istediklerinin altını çizerek, “Öncelikle görece planlı, geniş caddelerin, parkların bulunduğu deprem alanında, 99 depremini de yaşamış bir ülke olmamıza rağmen ilk göze çarpan yine plansızlık ve koordinasyonsuzluk oldu. Arama kurtarma ekipleri can kurtarma derdinde iken, kendilerini göstermeye çalışan bakanları gördük enkaz üzerinde. Çadırların kurulması, yardımların toplanması ve ulaştırılması noktasında da iktidar partizanlıkta sınır tanımadı. Yerel yönetimleri, meslek örgütlerini süreçten dışlamaya çalıştı. İktidar yanlısı her türlü oluşum her türlü serbestlik içinde hareket ederken halkın yardımlarını depremzedelere ulaştırmaya çalışan, sadece maddi olarak değil ruhsal olarak da depremden zarar görenlere moral destek sunmaya çalışanlar çadır alanlarından çıkarıldı. Engellenmek istenen İzmir halkının dayanışmasıdır. Bundan sonra da İzmir halkının dayanışma konusunda sergilediği örnek tutumun sürmesi için İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri elinden geleni yapacaktır” ifadelerini kullandı.

Salgın bahane ediliyor ama önlem yok!

Depremzedeler için bir araya gelen sivil toplum kuruluşlarını ve diğer gönüllüleri sahadan salgın bahanesiyle çıkartıldığını iddia eden Sarı, “Pandemi koşullarında yaşanan depremde, pozitif olan ve karantinada bulunan depremzedeler için bir çözüm üretilmedi. Çadır alanlarında semptom taraması, gerektiğinde test yapılması, izolasyon alanlarının oluşturulması gibi talepler yerine getirilmedi. Pandemi bir sağlık sorunu olmaktan çıkarılıp hükümetin elinde siyasi bir enstrüman haline getirildi. Bu hususta, Sağlık Bakanlığı gerçek bir sağlık sorunu olan salgın ile mücadelede tam olarak yetersiz kalmış, bilimsel gerçeklerden kopmuş, birinci basamakta salgın yönetimi tam bir kaos haline gelmiştir. Salgın mücadelesi tümüyle hastanelere ve üçüncü basamak sağlık sisteminin üzerine yıkılmıştır. Salgın yakında, ülkemizi ve halkımızı çok ağır bir şekilde yıkıma uğratacak ve ülkemizi esir alacaktır” diye eleştirdi.

Her 100 kişiden 25’i pozitif

Öte yandan İzmir’de pandeminin artış gösterdiğinin altını çizen İzmir Tabip Odası Başkanı Lütfi Çamlı, “İzmir’de yapılan testlerin 100 tanesinden 25’i pozitif sonuçlanıyor. Çadır kentlerde pandemi koşullarının olumsuzluklarının önüne geçilmesi için görevli olan herkese ve depremzedelere düzenli test yapılması gerekiyor. Ayrıca, çadır kentlerde yaşayan vatandaşların kamuya ait misafirhane veya yurtlara yerleştirilmesi şart” dedi.

“Yeni rant alanları yaratma çabasındalar”

Depremin yaralarını sarmanın uzun bir süreç olduğunu ve bu süreçte kışın geldiğini dile getiren Sarı, “Geçici barınma alanlarının yeri bir an önce belirlenmeli, gerekli altyapıya bir an önce kavuşturulmalıdır. Depremden etkilenen halkın eğitim ve sağlık sorunlarının çözümünün yanı sıra psikolojik destek ihtiyacı da bulunmaktadır. Binaların gerçek anlamda hasarlarının ne durumda olduğunun tespiti gereklidir. Deprem bir felaket ve bağlı sorunlar kümesi olmaktan çıkarılıp hükümet için bir şov enstrümanı haline getirilmektedir. Bu alanda yeni rant alanları yaratma çabalarının ilk belirtileri uç vermektedir. Bu konuda kısa , orta ve uzun vadeli gerçekçi programlar ile ele alınmak zorundadır. Zira deprem de bir çok yönüyle sağlık sorunudur” şeklinde konuştu. Sarı, hasarlı binaların artçı depremde felakete yol açtığını gözlemlediklerinin altını çizerek, “TMMOB ve İzmir Tabip Odası başta olmak üzere ilgili kurumlar doğrudan sürece dahil edilmelidir” dedi.

İzmir’den giden aylık verginin yüzde 12’sinin yardım amaçlı gönderildiğini hatırlatan Sarı, “Belediyelerin iller bankası payının yaralar sarılana kadar kesintiye uğramamasını talep ediyoruz. Afet bölgesi mutlaka ilan edilmeli. Soruyoruz: Deprem vergileri nerede?” dedi.