DSC_0216Bizim insanımız; avukatı görünce davasını, doktoru görünce hastalığını sorar.
Cevap verirsin, fakat verdiğin cevapları ya internetten edindiği yarım yamalak bilgilerle kontrol eder ya da başka bir avukattan aldığı bilgilerle karşılaştırır. İşte bu, insanı çileden çıkartır.
Bana anacağımın cenazesinde “kiracısını nasıl çıkartabileceğini” soran bile oldu.
Modern toplumda emek; kafa ve kol emeği diye ikiyi ayrılır. Emeğin karşılığı ise ücrettir.
Yani birçok esnaf dükkanında yazılı olan duvar yazısındaki gibi, “emeğin karşılığı teşekkürle ödenmez”.
Hakkını yemeyelim, kol emeğinin karşısında halkımızın eli cebine gider, genellikle…
Ama iş kafa emeğine gelince teşekkür bile çoktur. Genellikle yaklaşım şudur: Ne yaptı ki, iki kelâm etti ya da iki satır yazı yazdı…Bilmez ki (daha doğrusu bilmek istemez ki); o iki kelâm ya da iki satır yazı; kendisini büyük bir yükten kurtarıyor, başına açabileceği olmadık zarardan koruyor. Yine akıl danıştığı kişi; en az beş yıllık bir hukuk eğitimi ile ve binbir fedakarlıklarla bu bilgilere sahip oluyor. Avukatlık ruhsatnamesini aldıktan sonra, büro giderlerinin, vergi, sigorta vb. zorunlu masraflarının olduğu ise akıllara gelmiyor, maalesef…
İşte bu nedenle ülkemizde avukat emeği en göze görünmez emeklerdendir.
Ancak hemen belirtelim ki, avukatlık mesleği mesleklerin en bağımsızı ve en onurlularından birisidir. Maddi kazançlardan ve zenginliklerden çok manevi değerlerini-ideallerini üstün tutan insanlar için eşsiz bir meslektir. Örneğin ben; işçi sınıfımızın ve emekçi halkımızın maruz bırakıldığı haksızlıklar, hukuksuzluklar karşısında onlarla birlikte yürüttüğüm ve zaman zaman da bedeller ödediğim hukuk mücadelelerinden hep onur duymaktayım. Avukat, yüzyıllardır insanlık için, uygarlık için hukukun üstünlüğü için savaş veren onurlu hukukçudur. Öyle ki; ta Roma İmparatorluğundan beri avukatlığın önemi ve değeri kabul edilmiştir. Fakat bugün, ülkemizde siyasi iktidar, avukatı neredeyse potansiyel suçlu görmektedir. Uygulanmakta olan OHAL hukuksuzluğu ile ellerine geçirdikleri KHK çıkarma yetkisi eliyle ülke bırakalım Hukuk Devleti olmayı Kanun Devleti olmaktan bile çıkmış durumdadır. Meclis devre dışı bırakılmış, tek kişinin ağzından çıkan emirler yasa metinlerine dönüşmektedir.
OHAL kapsamında avukatların da hak ve yetkileri gasp edilmiştir. Örneğin; Tutuklu ile avukat görüşmeleri teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilebildiği gibi, görevlilere izletilmekte. Tutuklunun avukatına veya avukatın tutukluya verdiği belge veya belge örnekleri, dosyalar ve aralarındaki konuşmalara ilişkin tuttukları notlarına, kayıtlara el konulabilmekte. Avukatın Soruşturma ve Kovuşturma aşamasında şüpheli ile ve hatta cezaevinde tutuklu ile görüşmesi Savcının talebi ve Sulh Ceza Yargıcının kararı ile sınırlandırılabilmekte ya da tümüyle yasaklanabilmekte. Gözaltındaki şüphelinin müdafii ile görüşme hakkı Cumhuriyet savcısının kararıyla beş gün süreyle kısıtlanabilmekte. Müdafiin dosya içeriğini inceleme veya belgelerden örnek alma yetkisi, “soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebilecek” gerekçesiyle savcı kararıyla kısıtlanabilmekte. Avukat büroları “gecikmesinde sakınca bulunan hal” gerekçesiyle Cumhuriyet Savcısının yazılı emriyle, Cumhuriyet Savcısı olmaksızın aranabilmekte, avukatla müvekkil arasında mesleki ilişkiye ait evrakların ayrı mühürlenmesi kuralı kaldırılmaktadır. Daha da vahimi, onlarca avukat tutuklu ve bazılarının işkence gördüklerine dair haberler çıkmaktadır, gazetelerde. Bütün bu hak gaspları karşısında; hukuk fakülteleri derin bir sessizlik içinde, Barolar ve Birlik yöneticilerimiz ise dostlar alışverişte görsün babından yapılan bir iki açıklama ile yetinmekteler. Anılan hak gaspları bu açıklamalarla ortadan kalkmıyor ki.. Bu arada savunma mesleğine yönelik saldırılara karşı, geçtiğimiz günlerde Bursa Barosu’nun duruşmalara girmeme kararını uygulamaya koymasını saygıyla selamlıyorum, diğer Barolara da örnek olmasını diliyorum.
Ekonomik olarak da avukatlık mesleği için tehlike çanları çalmaktadır. Örneğin;
· Yıkıcı bir rekabet ve pazar kaygısı; hatır, para ve siyasal güç üzerinden kirli ilişkiler,
· Her yıl kapanan yüzlerce bağımsız avukatlık bürosu,
· Yeni ve genç avukat adaylarının önünü (sınav, rekabet vs. ile) kesme, bağımsız avukatlık yapılmasını “pasta payı” ölçütüyle zorlaştırma çabaları,
· Vasıflı emek gücünün fiyatını gittikçe düşürmek, çoğu genç meslektaşımızı ara elemanlara dönüştürmek, her vasıfta işsiz ordusu yaratmak isteyen sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda başta hukuk fakültesi olmak üzere kontrolsüz ve denetimsizce açılan eğitim kalitesi düşük her meslekten fakülteler,
· Türkiye’de faaliyete geçen uluslararası dev hukuk şirketleri,
· Kazanılmış haklardan ve iş hukukunun yerleşik kurallarından dahi mahrum bırakılarak köle gibi çalıştırılan, sayıları giderek artan genç emekçi meslektaşlarımız,
· Ücretli çalışan avukatların sefalet ücretine maruz bırakılması,
· Kamu avukatlarının avukat haklarından yoksun kılınması, dava vekalet ücretlerinin dahi gasp edilmesi, gibi sorunlar ülkemizde avukatlık mesleğinin kalitesini, itibarını ve bağımsızlığını zayıflatmaktadır.