'Laiklik'le devlet işlerinden ayırmak istediğin din, siyasetin her alanına alet oldu. Sen, çelimsiz iğde ağacının sökülmesine bile üzülürken, ülkenin gür ağaçları, güzelim ormanları ranta kurban edildi. Fabrikalar, üretim atölyeleri birer birer satıldı. El üstünde tuttuğun çiftçi topraksız, toprak emeksiz bırakıldı. Barışın önemini unutanlar, tüm komşularıyla ilişkileri bozdu. Kadınlar ve çocuklar, korku içinde ve savunmasız yaşamaya mahkum edildi. Ülkenin geleceği olan gençler, işsizlik ve açlıkla sınandı. Sanatın dalları çeşitli yasaklarla abluka altına alındı. Cumhuriyetin gücünü aldığı tüm kurumlar işlevsizleştirildi. Türk basınının ve milletin sesi, yasalar aracılığıyla bastırılmaya çalışıldı. Basının özgür olması gerektiğini her fırsatta dile getirirken, senin 1924 yılında sarf ettiğin, “Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir” sözünü hatırlatıyoruz. 

Tüm bu nedenlerle seni, her geçen gün daha fazla arıyoruz.