Hazırlayan/ Şeyda GÜMÜŞ BİNGÖL

Çin'de ortaya çıkmasının ardından önce İtalya başta olmak üzere Avrupa'da hızla yayılan korona virüsün merkez üssü artık başta New York olmak üzere Amerika. Aylardır tüm dünyanın mücadele ettiği korona virüsü ABD'de hızla yayılıyor. Can kayıpları da aynı oranda artıyor. Peki virüs Amerika'da neden bu kadar hızlı yayıldı ve neden çok fazla can alıyor? New York'da yaşayan gazeteci Şeyda Gümüş Bingöl, ABD'nin korona virüs ile imtihanını 9 Eylül Gazetesi okurları için yazdı.

Kayıpları tüm Amerika genelinin yüzde 45’ini oluşturan New York şehrinin sokaklarında matem havası hissediliyor. İnadına erken gelen bu tatlı bahar günlerinde evlerimizde beklerken, ambulans sesinden durulmuyor. “The city that never sleeps (Hiç uyumayan şehir)” olarak bilinen, eğlencesi, etkinliği, müziği, sanatı, gürültüsü, yaşam kavgası hiç bitmeyen New York’un sokakları, insanların omuz omuza hızla yürüdüğü meşhur caddeleri, meydanları, parkları, restoranları ve ünlü mağazaları sessizliğe gömüldü. Şehrin o sınırsız özgürlük hissi veren ortamı, çok çeşitli kültürü ve rengi şu günlerde en derin uykusunda.

Kendi yarattığı canavar

Dünyanın en güçlü ülkesi olarak gösterilen Amerika Birleşik Devletleri (ABD), tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyor. İnsanlığı tehdit etmeye devam eden yeni tip korona virüsü Kovid-19’a karşı hazırlıksız yakalanan ABD, bir yandan salgın sebebiyle çok sayıda kayıp vermeye devam ederken, öte yandan da ekonomik gerileme ve toplumdaki sosyal sıkıntılar ile baş etmeye çalışıyor. Resmi olarak sokağa çıkma yasağı ülke genelinde hiçbir eyalette ilan edilmemesine rağmen, tüm eyaletlerde “evde kal” çağrısı yapılıyor. Okullar, mağazalar, iş yerleri, restoranlar kapalı. Bazı, çalışması “gerekli” işyerleri açık ve burada sadece çalışması “gerekli” kişilerin işe gitmesi öneriliyor. Restoranlar yalnızca paket servisi yapıyor. Bazı eyaletlerde maskesiz sokağa çıkmak yasak. Kimisi çok tedirgin, panik halinde. Kimi hayatına eskiden olduğu gibi devam ediyor. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, kurallara uyanlar da var, uymayıp sokağa çıkmak için yeni alışkanlıklar geliştirenler de.

Aslında dünya geneli ile mantıklı ve rakamsal karşılaştırmalar yapıldığında, ABD şu anda felaket sahnelerinin gerçekleştiği gibi bir durum yaşamıyor. Virüsün kontrolsüz bir şekilde yayıldığı ve önlem almakta geç kalan diğer ülkelerde yaşananların aynısı burada da oluyor. İstatistik verilerine göre, 331 milyon nüfuslu ABD’de ortalama 41 bin kayıp var. Amerika’nın yaklaşık iki katına tekabül eden 602 milyon nüfusuyla Avrupa’da (tüm ülkeler dahil) can kaybı 100 bini geçti.Ancak ABD’de dinamikler farklı. Belli bir düzenin dışındaki ani değişikliklere uyum sağlamakta ABD, Avrupa kadar başarılı değil. Derin bir tarihten ve yüzyıllar süren savaşlardan, hastalıklardan uzak bu kıtada devlet, acil hastane kurmak için hızlı disiplin ve düzene sahip tek kurumu olan ordusundan destek almak durumunda kaldı. Belki mesele tam olarak bu, değişikliklere karşı direnç derecesi.

Basında çıkan haberlerde olduğu gibi, New York sokaklarında cesetlerin bulunduğu gibi bir durum yok. Ama Manhattan sokakları bomboş evet, özellikle hava karardıktan sonra Batman filmindeki Gotham şehrine dönüşmüş bir ortam var. Hastane morglarından cesetler ambulanslarla New York şehrindeki Hart Adası’na taşınıp, gömülüyor. Eski zamanlardan bu yana bu adaya evsizlerin, kimsesizlerin gömüldüğü biliniyor. Korona virüs ile mücadele eden dünyanın çoğu ülkesinde de, bu tür mezar alanlarının oluşturulduğu biliniyor. Yine basında yer aldığı gibi gıda konusunda sıkıntı çekilmiyor. Çok kar yağdığında bile panik yaparak market raflarını boşaltan Amerikalıların ilk şokla giriştiği market savaşları sona erdi. Tuvalet kâğıdı, dezenfektan gibi ürünlerin satış adedi kısıtlandığı için artık herkes ulaşabiliyor. Eldiven ve maskeleri çılgınlar gibi satın alan Amerikalılar, sağlık personelinin ekipmanlarının yetersiz olduğunu duyunca, fazla ürünleri hastanelerin kapılarına bırakıyor. Ekonomik bir sıkıntı var ama bu da zaten salgınla başlayan bir durum değil. Salgın ekonomik daralmayı körüklemiş oldu.

İlk darbe rehavetten geldi

Amerikalılara özgü tüketim çılgınlığı, korku senaryolarına kapılıp abartma, dünyada yalnızca Amerika kıtası var gibi yaşayarak “bize bir şey olmaz” rahatlığına kapılma, üstüne Amerikan basınının toplumsal ve ekonomik kaos korkusunu körükleme alışkanlığı da aynen devam ediyor.

Özetle, dünya devi ve özgürlükler ülkesi imajıyla her zaman en iyi fotoğrafı veren Amerika, yeryüzünde yaşanan en kötü dönemlerden birinde, aslında sadece Kovid-19 salgını ile değil, kendi yarattığı canavarlar ile de başa çıkmaya çalışıyor. Birleşik Devletler şu sıralar, dünyanın en kötü sağlık sistemine sahip oluşu, yüzlerce renk ve kültürle kurduğu toplumsal yapının aslında hiç de göründüğü gibi adil işlemediği, ucuz iş gücüne yönelik Çin ve Uzak Doğu ülkelerine bağlı üretiminin, dünyanın durmasıyla sarsılışı, ekonomisinin aslında kelebek etkisine bağlı ve çok hassas olması gibi yıkıcı gerçeklerle yüzleşiyor. Üstelik bir de federal yönetim ve eyalet yönetimlerinin arasındaki koordinasyonsuzluk ve gerginlik artmaya devam ediyor.

ABD Başkanı Donald Trump, her gün iki saati aşkın basın toplantısı düzenleyerek, ekibiyle birlikte korona virüs konusunda yaptıkları çalışmaları anlatıyor. “İki saati aşkın süre aynı odada brifing alan, soru-cevap seanslarına katılan basın çalışanlarına test yapılıyor mu?”, “Aralarında virüs kapan var mı?” soruları hep aklımıza gelse de bu konuda henüz bir açıklama yapılmadı.

Birleşik Devletler, ekonomik faaliyetlerin ve sosyal yaşamın normale dönmesi için virüs tehlikesinin tamamen ortadan kalkmasını beklemek gerektiğini düşünenler ile ekonominin bir an önce harekete geçirilmesi gerektiğini savunanlar arasındaki tartışmalara sahne oluyor. Ülkenin birkaç eyaletinde, ekonominin bir an önce açılması gerektiği yönünde gösteriler yapılıyor. Başkan Trump da, ekonominin harekete geçmesi yönünde görüş bildiriyor, hatta attığı tweetler ile vatandaşları ekonominin durdurulmasına karşı çıkmaları yönünde protesto etmeye davet ediyor. Trump, ekonominin tekrar harekete geçirilmesinin üç adımda gerçekleştirilebileceğini savunuyor.

Bu sıkıcı fonun üzerine, özellikle Avrupa’yı ve tabii ki tüm dünyayı yıkıp geçen korona virüsü, bu konuda hiçbir hazırlığı olmayan Amerika kıtasını ciddi anlamda sarstı, çok sayıda kayıplar verdi. Aramızdaki sohbetlerde “işte o filmler hep gerçek oluyor” dehşetiyle adı geçen film endüstrisi bile, bu tür konularda ABD’den daha hazırlıklıymış diyebiliriz.

Dünyanın en pahalı sağlık hizmeti

Amerikalılar, dünyanın en kötü sağlık sistemine sahip. Başkan Obama döneminde sistem biraz hafifletilmiş, düşük gelir düzeyindeki kişilere, çok düşük miktarlarla ya da tamamen ücretsiz sağlık sigortası hizmeti verilmeye başlanmıştı.

Salgının yayılmasına sebep gösterilen en büyük etken de sağlık sistemi oldu. ABD’de sağlık sigortası özel bir hizmet. Eğer ABD’de kişisel olarak özel bir sağlık sigortanız yoksa dünyanın en pahalı sağlık hizmeti faturalarına hazır olmalısınız. Eyaletten eyalete değişen farklılıklarla, sağlık sigortası fiyatları da oldukça pahalı.

Korona virüs ülkede ilk kez 5 Mart tarihinde görüldü. Vaka sayısının artmaya başlamasıyla, çok az sayıda olan devlet hastanelerine yönelen düşük gelirli, test sayısının yetersiz olması sebebiyle hizmet alamadı. Özel hastanelerin ise, ilk başlarda 2 bin - 3 bin 500 dolar arasında test fiyatları talep ettiği görüldü. Kovid-19 tedavisini hastanede almak zorunda kalanları daha kötü bir sürpriz bekliyor, ortalama tedavi fiyatları 20 bin dolardan başlıyordu.

Böyle bir ortamda, düşük gelirli ABD’liler elbette semptomları fark etseler de, hastaneye koşmak yerine, kendilerini evlerinde karantinaya aldılar ya da hafif semptom görülenler çalışmaya devam etti. Böylece bir ayı aşkın bir süre virüs ülkede, özellikle de New York eyaletinde hızla yayıldı. Korona virüsün zengin-fakir ayrımı yapmadığı yönündeki algı da bu şekilde yıkılıyor.

Ekonomiyi sarstı

Kıta genelinde ekonomik sıkıntı zaten birkaç yıldır “geliyorum” diyordu. Geçtiğimiz 5 yılda, ülkenin en büyük perakende satış zincirlerinin, ünlü mağazaların, büyük şirketlerin, New York’un meşhur 5. Cadde’sinde dünya devi markaların prestij mağazalarının bir bir kapandıklarına şahit oluyoruz. Salgınla birlikte bu ekonomik daralma iyice büyüdü. Ülkede, özellikle büyük şehirlerde yaşayan insanların büyük kısmı saat ücretiyle ve vasıfsız işlerde çalışıyor. Dolayısıyla herkes evden çalışma imkânına sahip değil. Yaşamak için işe gitmek zorunda. Federal devlet ABD’de yaşayıp vergi mükellefi olma koşuluna sahip herkese para yardımı yaptı, durum böyle devam ederse yine yardım yapacağını da belirtti. Fakat düşük ücretle çalışan çoğunluk, yasal olarak ABD’de yaşamadığı için bu para yardımından faydalanamadı.

Bir çok eyalette hastane ve ekipman yetersizliğini gidermek için ciddi paralar harcanarak yeni hastaneler inşa edildi. Ülke genelinde, planlanan etkinlik, plan, projeler, spor etkinlikleri, sinema sektöründeki yatırımlar, şirketlerin planladığı yeni yatırımlar 2021 yılına kadar iptal edildi.

Geçtiğimiz hafta açıklanan rapora göre, ABD genelinde 22 milyon işsiz var. Salgının da bu rakamın artmasına etkisi büyük. Amerikan borsası da ciddi kan kaybetti.

YARIN: NEW YORK NEDEN SALGININ MERKEZ ÜSSÜ?