Hazırlayan / Özde KOCA / Gökmen KÜÇÜKTAŞDEMİR

10 gün sürecek Karia yolculuğuna çıkmadan önce zihnimde tonla soru vardı. Sorular attığım her adımla cevap buldu, gördüğüm her yeni doğal güzellikle olumsuz düşünceler anlamını yitirdi, keşfetmenin hazzıyla duygularım değişip dönüştü. Zihnim yeni fikirlere açıldı. Yol alırken başarma duygusu içimi kapladı. Bazıları için zor ya da sıradan görünebilir ama benim için bu yolculuk eğitici ve öğretici olmasının yanında bazı kalıplarımı kırmama, kendimi aşmama neden oldu. Biliyorum ki bu kalıpların oluşmasında çevremdeki insanların fikirlerinin de önemi büyüktü. Toplumsal yargılar ve yetiştirilme tarzımız bazen bizi yeniliklere kapatıyor. Bu nedenle farklı hayatlar ve yaşam tarzlarını görüp anlamak yerine bizler için seçilmiş belli şablonları yaşıyoruz.

Daha fazla tanınmalı

Küçük Prens kitabını okuyanlar ya da animasyonunu seyredenler bu yazdıklarımı daha iyi anlayacaklardır. Küçük Prens'in de anlattığı gibi çocukluğumuzu unutup adam olmaya çalıştığımız gün, hayallerimizi rafa kaldırıyoruz bir bakıma. Aslında bizi besleyen, yaşamı güzelleştiren onlar. Bu yolcuğu, çocukça ve gereksiz bulanlar aslında ne kaçırdıklarını hiç bir zaman bilemeyecekler. Dileğim Karia yolunun daha fazla bilinmesi ve daha çok ziyaretçi çekmesi yönündedir.

Kırmızının hakimiyeti

Yolculuğun 8. gününe gelindiğinde Selimiye'den Orhaniye'ye kadar birçok antik kentle karşılaştık. Aslında geçtiğimiz ve gördüğümüz yerler yüz yıllardır insanların kullandığı yollar üzerindeydi. Sadece doğa onları örtmeyi iyi biliyordu, biz de yeniden belirgin hale getirmeyi. Kastabos Antik Kenti'nde Turgut Köyü'nü görmek, sonra ormanın içinden dolana dolana merkeze inmek güzeldi. Hava olağan üstü güzel, tabiat harikaydı. Terra Rossa yani kırmızı topraklar bölgeye iyice hakim olmuştu. Akdeniz iklim bölgesinde kalkerli araziler üzerinde oluşan bu topraklar, genellikle makiler ile kızılçam ormanlarının altında gelişiyordu. Kireçten, yıkanma olayı ile uzaklaşan toprakta demiroksit biriktiği için renk kırmızıya dönüyordu.

Arkamızda kırmızı ayak izleri bırakıp Turgut Köyü'ne vardığımızda çok yorulmuştuk. Orhaniye'ye minibüsle gidip hava kararmadan çadırımızı kurup, Kızkumu'nda denize girmeyi planlıyorduk. Zamanlamamız o kadar iyiydi ki sanki minibüs bizi bekliyordu. Hemen araca binip penceresinden doğanın güzelliklerini seyretmeye devam ettik. 15 dakika sonra Kızkumu'ndaydık. Bir marketin önünde inip biraz alışveriş yapıp sonra plaja yöneldik. Orhaniye Köyü'ndeki Kızkumu, Marmaris'e 30 kilometre uzaklıkta, yeşili ve mavisiyle cennet gibi bir yer. Denizin içindeki 600 metre uzunluğundaki ve ortalama 3 metre eninde kızıl kumlar, uzaktan bakanlara insanların deniz üzerinde yürüdüğü izlenimini veriyor. Kızkumu, mavi tur tutkunlarının da vazgeçemediği yerler arasında. Teknelerini Kızkumu'nun çevresindeki küçük koylara demirleyen gezi tutkunları, doğal güzelliklerin tadını çıkarıyor.

Dağları izlemek

Kumsala inip yerleştikten sonra denize girip yorgunluk atıp, bir de oradan baktık yolculuk ettiğimiz dağlara. Plajın son sakinleri de evlerine giderken karar verdiğimiz noktaya çadırımızı kurduk. Akşam saatlerinde rüzgar şiddetini artırdı ama gecenin ilerleyen dakikalarına doğru tüm etkisini yitirdi. Artık gece için süslenmiş bu plajı ve çevresindekiler seyretmenin tadı bir başka güzeldi.

Sabah balıkların suyun üzerindeki dansıyla uyandık. Onları izlerken kahvaltımızı yapıp toplanmaya başladık. Plajın ilk ziyaretçileri gelirken, biz bu güzelliği geride bırakarak Hisarönü'ne doğru yola çıktık. Yolumuz uzundu.

Arıların saldırısı

Hisarönü'ne gelmeden gördüğümüz yüzlerce kovan bölgede arıcılığa verilen önemi gösteriyordu. Yolculuk boyunca birçok yerde kovan görmüştük, ormanda arıların sesleri ile yürümüştük ama hiçbiri bu bölgedeki kadar yoğun değildi. Yol üzerindeki kovanları sonu gelmeyince biraz paniğe kapılıyorsunuz ama sakin olmanızı ve başınıza bir tülbent geçirmenizi tavsiye ederim. 2 arının saldırısında zor kurtulduk. Daha fazla olsalardı ne olurdu bilmiyorum. O yüzden bu bölgeden geçen yürüyüşçülerin çok dikkatli olması gerekiyor. Ve bence arıcılar da yol kenarlarını kullanmak yerine kendilerine ayrılması gereken yerleri kullanmalılar. Böylece kimse zarar görmez.

Son Kale Hisarönü

Dağları aşıp Hisarönü'ne gelmek demek yolculuğun sonuna yaklaşmak demekti. Saatlerdir yoldaydık ve çok yorulmuştuk. Özellikle izleri kaybettiğimiz ve yeniden bulmak için çaba sarf ettiğimiz dakikalar bizim biraz daha fazla yorulmamıza neden olmuştu. Her şeye rağmen asfalta yola indiğimizde ve bir süre sonra plajı gösteren oka doğru yöneldiğimizde zamanlamamızın harika olduğunu gördük. Saat 17.15 gibi plajdaydık. Önce hemen deniz kenarında bulunan bir restoranda yemek yedik, sonra da denizin tadını çıkarıp çadırımızı kurduk. Bizim için fethedilmesi gereken son kale de alınmıştı. Çadırımızın manzarası yine muhteşemdi.

Doyamadığımız denize bir gün sonra da girip, çıktıktan sonra toplandık ve Marmaris'e ulaşmak için yola koyulduk. Yeni dağlar, geniş vadiler ve ormanlar aştık. 10 günlük macera Marmaris'te son buldu. Arabamıza bindiğimizde keyfimize diyecek yoktu. Başarmıştık. Yeni yerler keşfetmek ve yeni maceralara atılmak için birbirimize söz verip Marmaris'ten ayrıldık, İzmir'e döndük.

Kızkumu Efsanesi

Efsaneye göre Bybassos Kralı'nın kızı güzel prenses ile bir balıkçı birbirlerine aşık olurlar. Kız geceleri sahile çıkıp kandille balıkçıya işaret verir ve balıkçı da karşı kıyıdan sandalıyla gelerek buluşurlar. Kral bunu zaman içerisinde öğrenerek bir gece kızını takip ettirerek balıkçının denizden geldiğini, kızının kumsalda onu beklediğini, beklediği yeri de elindeki bir ışıkla balıkçıya haber verdiğini öğrenir. Kral askerlerine kızını kumsalda yakalayıp elindeki ışığı alarak balıkçıya işaret vermelerini ve balıkçıyı yakalamalarını emreder. Denilen yapılır. Balıkçı karşı kıyıdan ışığı gördüğü anda atlar kayığına, kürek çekmeye başlar. Kız askerlerin elinden kurtulup denizin ortasındaki delikanlıya doğru koşmaya başladığı anda bir mucize gerçekleşir ve kızın her adım attığı deniz anında kumsala dönüşür. Arkadan koşan askerlerin üzerlerindeki ağırlık onları suya batırdığı anda bir asker ok ve yayına sarılır. Amacı delikanlıyı vurmaktır ama ok kıza saplanır. Efsaneye göre de kumların rengi kızın kanıyla kırmızıya dönüşür. Delikanlı okla öldürülen prensesi alıp kayığıyla ortadan kaybolur ve bir daha ikisini de gören olmaz.

NOT: Paylaşımlarımız için 'yola.ciktik' Instagram hesabımızı, yazılarımızı okumak için de yolaciktik.com'u takip edebilirsiniz.