Mavi ekonomi kavramı, 2008 küresel finans krizi sonrası ortaya çıktı. Dünyanın dörtte üçünü kapsayan ve hayati öneme sahip olan deniz ve okyanuslarda sürdürülebilir büyümenin sağlanması amaçlanan mavi ekonomiyle buralardaki ekosistem ve biyolojik çeşitliliğin korunması ve su kalitesinin iyileştirilmesi hedefleniyor.

Dünya Doğayı Koruma Vakfının (WWF) "Sürdürülebilir Mavi Ekonominin İlkeleri" isimli raporunda, okyanuslar, denizler ve kıyı bölgeleri ekosistemlerinin dünyadaki milyarlarca insanın geçim kaynağı olmasının yanı sıra gıda güvenliği ve ülkelerin ekonomik refahı için de hayati öneme sahip olduğu belirtiliyor.

"Dünyadaki yedinci büyük ekonomi" olarak nitelenen okyanuslardan 24 trilyon doların üzerinde varlık elde edildiğine yer verilen raporda, deniz ve okyanus ortamlarının uzun vadede iş ve beslenme sağlama kapasitesi, ekonomik faaliyetlerin baskısı ve plansız kalkınma yaklaşımlarıyla tehdit altında bulunduğunun altı çiziliyor. Raporda, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerdeki birçok hükümetin, kuruluşun ve topluluğun, deniz ve okyanusların ekonomik gelişimini yönetme konusunda daha tutarlı, bütünleşik, adil ve bilime dayalı bir yaklaşımın gerekliliğini fark etmeye başladığı ifade ediliyor.

"Üretim yapılırken çevrenin istismar edilmemesi gerekiyor"

Mavi Ekonomi kitabının yazarı Prof. Dr. Gunter Pauli, üretim yapılırken çevrenin istismar edilmemesi gerektiğine dikkati çekerek, mavi ekonominin aslında tüm sektörleri etkilediğini kaydetti. Pauli, bu konseptin insanların ihtiyaçlarına yönelik iş alanları da yarattığını ve ekonomide bir nevi katalizör görevi görerek sosyal sermayeyi güçlendirdiğini belirtti.

Pauli, kavramın küresel çapta farkındalığının hızla artığına işaret ederek, "Şimdiye kadar yiyecek, kimya, kağıt ve teknoloji gibi alanlarda 200'den fazla proje uygulandı, 5 milyar dolarlık yatırım yapıldı. Henüz küçük bir hacmimiz var fakat giderek büyüyoruz ve ilgi oldukça yüksek." değerlendirmesinde bulundu.

Temiz teknoloji ve yenilenebilir enerjiye yatırım çağrısı

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk de mavi ekonominin deniz üstü rüzgar enerjisi, okyanus termal enerji dönüşümü, su ürünleri, deniz, kıyı ve seyir turizmi, deniz biyoteknolojisi gibi birçok farklı sektörü içinde barındıran büyük bir alan olduğunu söyledi.

Öztürk, mavi ekonomi denildiğinde akla gelen ilk şeyin denizlerden verimli bir şekilde yararlanmak olduğunu belirterek, "Bunun için ilk şart denizlerin temiz olması. Balık da tutsan, turizmle de uğraşsan, yelken de yapsan önce denizlerin kirlenmesini önlemelisin." diye konuştu.

Sürdürülebilir mavi ekonominin deniz ekosistemlerinin çeşitliliğini korunmasını gerektirdiğini anlatan Öztürk, devletlerin bu alanda temiz teknolojilere ve yenilenebilir enerjilere yatırım yapması gerektiğini vurguladı.

Mavi ekonominin iş bulma için kolaylaştırıcı etkisi var

Mavi ekonominin potansiyeli hakkında balıkçılık sektöründen örnek veren Öztürk, Akdeniz'de faaliyet gösteren yaklaşık 35 bin balık şirketi olduğunu ve burada 6 milyar dolarlık bir değer yaratıldığını kaydetti.

Öztürk, kavramın aynı zamanda mavi büyümeyi gerektirdiğini dile getirerek, "Mavi büyüme demek iş bulmak, para kazanmak demek. Bu alan aynı zamanda insanlara iş sağlıyor. Normalde bir insanın iş bulması için devletlerin kişi başına harcadığı miktar 60 bin doları bulurken bu sektörde 10 bin dolar. Bu sektörün iş bulma bakımından kolaylaştırıcı etkisi de var." değerlendirmesinde bulundu.

TÜDAV'ın "Ulusal Yetki Alanları Dışında Kalan Açık Denizlerin Korunması ve Yönetilmesi" raporunda, Akdeniz'de açık deniz alanlarının belirlenmesi konusunda üzerinde tüm kıyı ülkelerince mutabakata varılmış bir düzenleme bulunmadığına işaret edilerek, bu ülkelerin mavi ekonomi stratejilerini ulusal çıkarlarından bağımsız bir şekilde oluşturamayacaklarının altı çiziliyor.

Kaynak: aa