10 Ağustos'ta Balıkesir Sındırgı'da yaşanan ve Marmara'dan Ege'ye geniş bir coğrafyada hissedilen 6.1 büyüklüğündeki deprem, ardından getirdiği yoğun artçı sarsıntı aktivitesiyle bölge halkını tedirgin etmeye devam ediyor. Geçen 1,5 aylık sürede, büyüklükleri zaman zaman 5.0'ı bulan 10 binden fazla artçı sarsıntı kaydedildi. Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Sinancan Öziçer, bölgedeki sismik hareketliliğin olağan dışı bir seviyede seyrettiğini belirterek, durumun bir "deprem fırtınası" olarak tanımlanabileceğini ifade etti. Öziçer, ana şoktan önceki dönemde bölgede günde ortalama 7-8 deprem kaydedilirken, bu sayının şu anda günlük 100'ün üzerine çıktığını vurguladı.

Artçı sarsıntıların seyrine ilişkin detaylı bilgi veren Öziçer, "Depremden sonra Eylül ayının başına kadar günlük 400-500 olan artçı sayısı, Eylül'den itibaren bir azalma eğilimine girmişti. Günlük 50-70 civarında sarsıntı kaydediyorduk. Ancak birkaç gün önce meydana gelen 5.0 büyüklüğündeki artçı depremle beraber bu sayı yeniden 100'lerin üzerine çıktı," dedi. Bu durumun, yer kabuğundaki enerjinin boşalmasının henüz tamamlanmadığını ve sürecin devam ettiğini gösterdiğini belirten Öziçer, "Artçı depremlerin birkaç ay daha süreceğini bekliyorduk. Bu aktivite, günlük deprem sayısı normal seviye olan 10'un altına düştüğünde sona ermiş sayılacak," diyerek vatandaşları uzun soluklu bir sürece hazırlıklı olmaları konusunda uyardı.

İzmir neden bu kadar şiddetli hissediyor: 'Zemin büyütmesi' tehlikesi

Sındırgı merkezli depremlerin, yüzlerce kilometre uzaklıktaki İzmir ve çevresinde yarattığı korku ve panik, akıllara "Deprem neden bu kadar geniş bir alanda ve bu kadar şiddetli hissedildi?" sorusunu getirdi. Jeofizik Mühendisi Sinancan Öziçer, bu durumun en temel nedeninin "zemin büyütmesi" olarak adlandırılan jeofiziksel bir olgu olduğunu açıkladı. Deprem dalgalarının, kaynağından çıktıktan sonra kat ettiği yol boyunca geçtiği zeminlerin yapısına göre karakter değiştirdiğini belirten Öziçer, İzmir'in jeolojik yapısının bu tehlikeyi artırdığını vurguladı.

Öziçer, süreci şu sözlerle anlattı: "Deprem dalgaları kayalık bir zeminden geçerken farklı, balçık ya da alüvyon bir zeminden geçerken çok daha farklı bir davranış sergiler. Kilometrelerce uzakta meydana gelen bir deprem, İzmir'e yaklaştığında ve sönümlenmeye yakınken, enerjisini artıracak, büyütecek bir zemine denk geldiğinde şiddetini katlayarak artırır." Bu nedenle özellikle İzmir'in sahil kesimleri, Bayraklı, Bornova gibi alüvyon zemin üzerine kurulu bölgelerdeki 35 yaş ve üzeri, mühendislik hizmeti almamış yüksek binaların bu deprem dalgalarına karşı çok daha savunmasız olduğunu belirten Öziçer, yaşanan korku ve paniğin temelinde bu zemin-yapı etkileşiminin yattığını ifade etti.

'Deprem olacak, önemli olan hazır olmak'

Türkiye'nin dünyanın en aktif ikinci deprem kuşağında yer aldığını hatırlatan Sinancan Öziçer, gelecekte de büyük ve yıkıcı depremlerin yaşanmasının kaçınılmaz bir gerçek olduğunu söyledi. "Ülkemiz, Alpler ile Himalayalar arasındaki en aktif deprem kuşağı üzerinde bulunuyor. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de can kayıplarına sebebiyet verecek büyüklükte depremler meydana gelecektir. Bunun yeri, zamanı ve büyüklüğünü maalesef net bir şekilde söyleyemiyoruz," diyen Öziçer, belirsizlik karşısında yapılabilecek tek şeyin hazırlıklı olmak olduğunun altını çizdi.

Girgin'den '13 yıl hapis cezası' iddialarına yalanlama
Girgin'den '13 yıl hapis cezası' iddialarına yalanlama
İçeriği Görüntüle

Depreme karşı mücadelenin sadece devletin veya belediyelerin görevi olmadığını, topyekûn bir seferberlik gerektirdiğini belirten Oda Başkanı, "Deprem bölgesinde yaşadığımızı bilmeli ve bu gerçeği kabullenmeliyiz. Depreme karşı hazır, dirençli, güçlü ve sağlıklı bir kentte yaşamak için vatandaşlardan yerel yönetimlere, sivil toplum örgütlerinden merkezi idareye kadar herkesin üzerine düşen görevleri eksiksiz bir şekilde yerine getirmesi gerekiyor," çağrısında bulundu. Kentsel dönüşümün rantsal bir anlayışla değil, bilimsel veriler ve can güvenliği önceliğiyle yapılması gerektiğini vurguladı.

Depremin 'güzel yanı': Fay hatları birer doğal kaynak hazinesi

Depremlerin yarattığı yıkım ve korkunun ötesinde, bu doğa olayının bir de 'güzel yanı' olduğunu belirten Sinancan Öziçer, konuya farklı bir perspektiften yaklaştı. Fay hatlarının geçtiği bölgelerin aynı zamanda önemli doğal kaynak rezervlerini barındırdığını söyleyen Öziçer, bu durumun Türkiye için büyük bir ekonomik potansiyel taşıdığını ifade etti. "Fayların olduğu yerlerde petrol, maden yatakları, jeotermal enerji gibi birçok doğal kaynak var. Bizler, bu coğrafyada yaşamanın getirdiği bu dezavantajı avantaja çevirebiliriz," dedi.

Bu potansiyelin nasıl değerlendirilebileceğini ise şu sözlerle açıkladı: "Hem depreme karşı dirençli ve güvenli kentler inşa ederek can güvenliğimizi sağlayabiliriz, hem de aynı fay sistemleri üzerinde bulunan tüm doğal kaynak rezervlerini bilimsel yöntemlerle tespit edip ekonomimize kazandırabiliriz. Bu sayede ülkemizi daha konforlu, daha zengin ve enerjide dışa bağımlı olmayan bir hale getirebiliriz." Öziçer'e göre, depremle mücadele sadece yıkımı önlemek değil, aynı zamanda fay hatlarının sunduğu zenginlikleri akılcı bir şekilde kullanarak refahı artırmaktır.

'Deprem dünyanın nefes almasıdır, yaşamın devamı için şart'

Konuşmasının sonunda deprem olgusuna felsefi bir yaklaşım da getiren Sinancan Öziçer, depremlerin aslında dünyanın canlılığının bir göstergesi olduğunu ve yaşamın devamı için zorunlu olduğunu belirtti. "Depremlerin olmaması, dünyamızdaki yaşamın kısa süre içerisinde yok olması anlamına gelir. Dünyada depremler olmazsa yaşam biter. Çünkü depremler, dünyanın adeta nefes almasıdır. Bizler nasıl nefessiz yaşayamıyorsak, dünya da depremsiz yaşarsa üzerindeki yaşam sona erer," diyerek sarsıcı bir tespitte bulundu. Bu nedenle asıl yapılması gerekenin depremlerden korkmak yerine, onlarla birlikte yaşamayı öğrenmek olduğunu vurgulayan Öziçer, sözlerini şöyle tamamladı: "Depremlerden korkmadan, depremlere karşı dirençli bir mücadele göstererek, yaşanabilir ve sağlıklı kentler yaratarak bu coğrafyada gündelik hayatlarımıza güven içinde devam edebiliriz."

Kaynak: DHA