Dr. Bahar Arslan

Birinci Dünya Savaşı sonunda İzmir’de ekonomik ve sosyal durum ile şehre yön veren siyasal gelişmeler ülkedeki genel durumdan farksızdı.

Doğu Akdeniz’in bu en önemli liman şehrinde oluşan kozmopolit ortam, 1.Dünya Savaşı sona erdiğinde İzmir ve çevresinin de işgal edileceği beklentisini ve tehlikesini yaratmakda gecikmiyordu. Şehir içinde yüzlerce yıl bir arada yaşamış Rumlar ve Ermeniler bu işgal beklentisinde emperyalist devletlerin emelleri doğrultusunda hareket ediyorlar ve kentteki sosyolojik kutuplaşmayı arttırıyorlardı.

Uluslararası konjonktürde ise İzmir ve çevresinin hangi devlet tarafından işgal edileceği İtilaf Devletleri kanadında sorun yaratıyordu. İzmir ve çevresi 1. Dünya Savaşı’da imzalanan gizli antlaşmalarla İtalyan işgal sahası olarak saptanmıştı. Ancak savaş sona erdiğinde İngiltere, Doğu Akdeniz'de ve Batı Anadolu’da ulusal çıkarlarını Yunanistan üzerinden daha iyi sağlayacağını düşündüğünden Yunanlıların İzmir ve çevresini işgaline daha sıcak bakıyordu. Bu durum İtilaf Devletleri cenahında bir yarılmaya neden olmuştu. Nitekim 19 ocak 1919’da Paris Barış Konferansı'nda İngiltere ve Lloyd Gerorge, Yunan başbakanı Venizelos’un kadim Megali İdea tezine destek vererek “Küçük Asya”da İzmir ve çevresinin Yunan işgal planına dahil olmasını kararlaştırdılar.

Osmanlı imparatorluğunun parçalanmasını sağlayacak bu işgal planları Paris, Londra, Atina gibi batı başkentlerinde masaya yatırılırken, İzmir, Doğu Akdeniz'in en canlı limanıyla ve tarımsal açıdan güçlü hinterlandıyla emperyalistlerin iştahını kabartan bir merkez konumundaydı.

Gediz ve Menderes nehirlerinin suladığı verimli ovaları, üzüm, zeytin, incir ve pamuk ile meyan kökü üretimi ile tarımsal açıdan antrepo özelliği taşıyan şehir, zaten bu zengin tarımsal metaları ve madenleri sayesinde 19. Yüz Yıl'dan beri batı emperyalizminin çekim noktasıydı.

Demiryolları ve buharlı lokomotifler ise şehrin bu zengin hinterlandını limana bağlayan en önemli küresel araçlar olarak kapitalist dünya ile geleneksel tarım toplumunu buluşturuyordu.

Levanten aile şirketleri, aracı-komprodor yerli tüccarlar ve batılı tüccarlardan oluşan bir tür ticari konsensüs-uzlaşma ve sosyolojik uyum, şehri, kısa sürede Levant'ın (Doğu Akdeniz) en önemli ekonomi ve ticaret merkezi haline getirmekte gecikmiyordu.

İzmir, bu süreçte kentsel alt –yapı hizmetleri açısından da büyük bir gelişme gösteriyor, şehrin önce havagazı daha sonra da elektrikle aydınlatılması işi, yabancı şirketlerin aldığı ihale imtiyazları ve sözleşmeleriyle sağlanıyordu. Keza şehir içinde önce atlı tramvayların daha sonra da elektrikli tramvayların gündeme gelmesi aynı ilişkilerin bir sonucuydu. (1)

Dahası şehirde kentsel ve kamusal hizmetlerin bir belediye dairesinin kurulmasıyla planlanması ve yürütülmesi talebi yine bu toplumsal kesimlerden geliyor ve İzmir 1867’den itibaren bir belediye idaresine kavuşuyordu. (2)

Mütareke imzalandıktan sonra İstanbul’da son kongresini toplayarak kendisini fesh eden İttihat ve Terakki yerine bu son kongrede Teceddüt Fırkası adıyla bir yeni siyasal oluşum meydana getirmişti.

İttihat ve Terakki İzmir Katib-i Mesulü Celal Bey (Celal Bayar) ile o sırada Meclis-i Mebusan’da İzmir vekili olarak bulunmakta olan Vali Rahmi Bey’in yolları bir kez daha kesişmişti. Zira Celal Bey İttihat ve Terakki’nin feshedilip yerine Teceddüt Fırkası’nın kurulmasıyla yeni fırkanın İzmir Katib-i Mesulü olmuştu. İstanbul’da kurulan yeni partinin kurucuları arasında yer alan Vali Rahmi Bey ise bu görevi Malta’ya sürgün edildiği tarihe kadar sürdürmüştü.

Mütareke döneminde Teceddüt Fırkası’nın İzmir teşkilatında Mahmut Celal Bey’den başka eski Foça Müftüsü ve Vilayet Encümeni üyelerinden Sırrı Efendi ile tüccardan Giritli Raşit ve Eczacıbaşı Süleyman Ferit Beyler bulunuyordu. Bu durum bile açıkça göstermekteydi ki, İzmir’deki Teceddüt Fırkası, İttihat ve Terakki’nin örgütsel olarak devamıydı. Nitekim İttihat Terakki’nin Beyler Sokağı’nda bulunan kulüp binası Teceddüt Fırkası’nın İzmir merkezi olmuştu. (3)

Bununla birlikte şehirde hatırı sayılır bir Hürriyet ve İtilaf Fırkası taraftarlarıyla gazeteci Hasan Tahsin Recep’in Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası siyasal olarak faaliyet gösteriyorlardı.

İttihatçıların önder kadrosunun mütarekenameyi takiben yurt dışına kaçmalarından sonra hükümet, İttihatçılara karşı sert ve otoriter bir tutum takınıyor bu durum İzmir’de de kendisini bariz bir şekilde gösteriyordu.

Örneğin Milli Kütüphane bir İttihatçı oluşumu gibi görülerek kapatılıyor, şehirde bulunan Donanma Cemiyeti, Milli Müdafaa Cemiyeti ve Türk Ocağı gibi kuruluşlar İttihatçılarla iltisaklandırılarak kapatılıyorlardı.

İZMİR BASINININ DURUMU

İzmir’de Türkçe basın İttihatçı ve İtilafçı kamplaşmasının gazeteler düzeyinde sürdürüldüğü bir mecra olmuştu. Anadolu, Köylü ve İttihad gibi İttihatçı yanlısı basın ile Müsavat, Islahat ve Hasan Tahsin’in Hukuk-u Beşer’i (4) İttihatçı karşıtı yayın çizgileriyle efkar-ı umumiyenin yani kamuoyunun algılarının belirlenmesinde başrolü oynuyorlardı.

Tüm mütareke döneminde İzmir basınında ortaya çıkan bu karşıtlık ve kamplaşma üzerinden oluşan yayın politikası, işgal tehlikesi çanlarının çalmaya başladığı bir ortamda şehirde bulunan münevverlerin ve aydınların ruh hallerini yansıtması açısından da hayli ilginçti.

Eski bir İttihatçı ve Teşkilat-ı Mahsusacı Hasan Tahsin (Osman Nevres) mütareke döneminde İzmir’e gelmişti. Artık o da keskin bir İttihatçı muhalifidir. Şehirde bulunduğu sürece zahire ticaretiyle uğraşır ve İzmir hinterlandıyla zahire tüccarı kimliğiyle bağlantılar kurar. Mütareke döneminde İzmir’de yayınladığı gazetesinin adı Hukuk-u Beşer yani insan haklarıdır. Bir taraftan gazete çıkarıp diğer yandan İzmir ve çevresinde işgallere karşı olası bir milli mukavemetin illegal- gizli örgütlenmesinin nüvelerini oluşturmaya çalışır. Gerçekten de bu radikal düşünce içerisinde olan sadece Hasan Tahsin gibi eski İttihatçılar değildir. (5)

İzmir ve Ege Bölgesi’nde milli bir mukavemet düşüncesini hayata geçirmek için çok sayıda illegal hücre mütareke döneminde faaliyet içerisindeydi. Bunlar İttihat ve Terakki’nin feshinden sonra İttihat ve Terakki ile gönül bağlarını koparmamış taşradaki İttihatçılardı ve İttihatçıların İstanbul’da kurdukları Karakol Cemiyeti, Mim Mim Gurubu, gibi para-militer illegal cemiyetlerle bağlantı içerisindeydiler.

Örneğin İzmir ve civarında Kuşçubaşı Eşref (Sencer) Bey, Hacim Muhittin (Çarıklı) Bey, Çerkes Ethem ve kardeşleri, Rahmi (Apak) Bey, Ali (Çetinkaya) Bey bu milli mukavemetin oluşumunda faaliyet gösteriyorlardı. Dahası İzmir’de Yunan işgali başladıktan sonra bile Ankara ve Milli Mücadele ile olan istihbarat bağları İzmir’in düşman işgalinden kurtuluş günü olan 9 Eylül 1922'ye kadar devam etmişti. Hacı Hüseyin (Öklem) Bey ve Yüzbaşı Osmanzade Mümin (Aksoy) Bey yani nam-ı diğer Gavur Mümin işgal döneminde Ankara’ya şehirden aktardıkları bilgilerle vatanın ve İzmir’in kurtuluşu konusunda çok önemli roller oynamışlardı. (6)

İŞGAL ÖNCESİ BELEDİYE SEÇİMİ

Mütareke döneminde İzmir’de en ilgi çekici siyasal gelişmelerden birisi de 1919 yılı Ocak ayında yapılan İzmir belediye seçimleriydi. Görüldüğü kadarıyla Teceddüt Fırkası İzmir belediye seçimlerinin Müslüman Türkler lehine sonuçlanması için kayda değer bir çaba göstermiştir. İttihat ve Terakki karşıtı basının muhalefetine rağmen şehir içindeki Müslüman adaylar seçime Teceddüt Fırkası’nın ortak listesinden katılmışlardı. Bu durumun tek nedeni ise şehrin işgal edileceği tehlikesine karşı ortak bir mukavemet oluşturmaktı. Şehir içindeki gayr-ı Müslim cemaatlere ve özellikle Rumlara karşı psikolojik bir üstünlük sağlama düşüncesi, yerel seçimlerde bu işbirliğini yaratan saiklerin başında geliyordu. Özellikle Rumlar, belediye seçimlerinde üstünlük sağlayarak şehrin işgal projesinde bir toplumsal ve demografik dayanak elde etmek istiyorlardı.

Seçimde Rum namzetler üstünlük sağlarlarsa İzmir ve civarının işgaliyle ilgili olarak uluslararası alanda bir meşruiyet algısı yaratılabilirdi. İşte bu tehlikeyi gören Teceddüt Fırkası seçime ayrı ayrı listeler halinde değil ortak bir liste ile gidilmesi konusundaki duyarlılığını ifade etmekten çekinmiyordu. 25 Ocak 1919’da yapılan seçime Sulh ve Selamet Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası namzedleri de Teceddüt Fırkası ortak listesinden katılmışlardı.

1470 oyun kullanıldığı seçimde Teceddüt Fırkası’nın karma listesinden İzmir Belediye Meclisi’ne seçilenler ise şunlardı: Osmanzade Hacı Hasan Paşa, Kapanizade Tahir Bey, Uşakizade Muammer Bey, Tevfik Paşa, eski mektupçu Kamil Bey ve Emirlerzade Refik Bey.

Vali Nurettin Paşa’nın seçim sonuçlarını 28 Şubat’ta onaylamasından sonra ise 1337 oyla en fazla oyu alan Osmanzade Hacı Hasan Paşa belediye başkanı olmuştu. (7)

Mütareke döneminde Teceddüt Fırkası’nın İzmir’de sergilediği önemli faaliyetlerinden bir diğeri ise şehirde kurulan İzmir Müdafaa-yı Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’ne verdiği örtülü destektir.

Mütarekenamenin kasvetli havası içinde kendi bölgelerindeki haksız işgallere karşı cemiyet kurmak, kongre tertiplemek ve milli mukavemeti bölgesel düzeyde işler kılmak isteyen insanların bu çabaları İzmir’de mart ayı içerisinde bir büyük bölgesel kongrenin toplanmasına vesile olmuştu. Büyük İzmir Kongresi işgallere karşı bölge insanın tepkisini dile getiren ve İzmir’in işgal edileceği düşüncesine karşı en büyük organizasyonlardan birisi olarak göze çarpar.

30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekenamesi imzalandığında İzmir şehri mütarekeyi büyük bir yeisle karşıladı. Şehrin münevverleri bu karmaşık durumda İzmir’in İtilaf devletleri tarafından işgal edileceği düşüncesi üzerine çözümler üretmeye başlamışlardı. Şehirde mütareke imzalandığı süreçte var olan İttihatçı ve İtilafçı tartışması giderek karmaşık bir hale bürünmüştü. Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın İzmir’deki taraftarları I. Dünya Savaşı’nın bütün olumsuz sonuçlarından İttihatçıları sorumlu tutuyorlardı. Bu nedenle şehirde mütareke döneminde örgütlenmeye çalışılan her harekete karşı kuşkucu bir gözle bakıyorlar ve bu hareketleri İttihatçı olmakla damgalıyorlardı.

İzmirli aydınlar tarafından kurulmak istenen İzmir Müdafaa-yı Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti de bu gelişmelerden payını aldı. Şehirde Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın yayın organı konumunda olan Islahat ve Müsavat gazeteleri Müdafaa-yı Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’nin İttihatçı saiklerle kurulmak istendiğini her fırsatta yineliyorlardı. Öyle ki Müdafaa-yı Milliye Cemiyeti diye bir cemiyet varken Müdafaa-yı Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti’nin kurulmasını gereksiz ve manasız buluyorlardı. Nitekim Islahat Gazetesi’nde yayınlanan “Gülmeli mi? Ağlamalı mı?” başlıklı yazıda cemiyetin kuruluş amacı eleştirilirken cemiyet kurucuları da sert bir dille yermekteydi.

8 Ocak 1919’da Islahat’ta bu başlıkla yayınlanan yazı şehirdeki genel havayı yansıtması açısından ilgi çekicidir. Yazıda “Müdafaa-yı Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti ne oluyor? Memleketimizde bir Müdafaa-yı Milliye Cemiyeti var. ...Tokadizade Şekip, Şeyh Nuri, Hacı Mithat, Doktor Ethem, Ahmed Burhaneddin Beyler gibi cidden kıymettar simalar da bunu düşünemedi. Kendileri çolukla, çocukla tevhid-i mesai ederek ayrı bir izanla Müdafaa-yı Hukuk-u Osmani Cemiyeti yaptılar. Rica ederim. Müdafaa-yı Milliye demek Müdafaa-yı Hukuk-u Milliye-yi Osmaniye demek değil midir? O halde ikinci bir cemiyete ne lüzum vardı ki?” deniliyordu.

Zeki Arıkan’ın da belirtmiş olduğu gibi “İtilafçı basın, Müdafaa-yı Hukuk-u Osmaniye Derneği’nin kuruluşunu da bir İttihatçı oyunu olarak görüyor, bu yüzden böyle bir örgütün filizlenip güçlenmesinden kaygı duyuyordu.” (8)

İşte bu tartışmalarla biçimlenen mütareke dönemi İzmir’inde Müdafaa-yı Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti 1919 yılı Kasım ayı sonlarında kurulabilmişti.

Cemiyet kuruluş amacını Wilson Prensipleri’ni kendisine ilke edinerek şöyle belirtiyordu: “Aksam-ı vatanın maddeten ve manen terakki ve tealisi esbabını temine çalışmak, efkar ve hissiyat-ı memleket-i alem-i medeniyete iblağ ve isal eylemek”.

Bu amaçla bir araya gelen İzmir’in önde gelen münevverleri Moralızade Halit ve Moralızade Nail, Menemenlizade Muvaffak, Haşim Enveri, Nazmi, emekli Binbaşı Hüseyin Lütfi, Abdurrahman Sami, İtibar-ı Milli Bankası İkinci Müdürü Naci, Tokadizade Şekip, Sahlepçizade Hacı Mithat, eski Dahiliye Müsteşarı Cami, eski Adliye Nazırı İsmail Sıtkı, Talebe Müfettişi Ragıp Nurettin, Şerifpaşazade Remzi, sabık İzmir mektupçusu Vasfi Bey cemiyetin ilk kurucuları arasında yer alıyorlardı. Bütün bunlarla birlikte cemiyetin ilk kurucularıyla ilgili farklı isimlere de rastlamak olasıdır. Örneğin Mesut Çapa makalesinde bunlara ek olarak tüccardan Osman Nuri Bey, Hacı Hasanzade Ethem, tüccardan Arif Bey, tüccardan Selahattin Bey, Selimzade Mehmet Bey, Mevlevi Şeyhi Nuri Efendi, Ahmet Burhaneddin Bey, Alemderzade Ethem Beylerin isimlerini zikretmektedir. (9)

Cemiyetin Milli Mücadele tarihimiz içerisindeki en önemli etkinliği 17-19 Mart tarihlerinde İzmir’de düzenlemiş olduğu Büyük İzmir Kongresi’dir. Bu kongre sadece İzmir şehrinin değil, tüm Batı Anadolu Bölgesi’nin haklı sesini dünya kamuoyuna duyurabilmek amacıyla toplanmış, Milli Mücadele kongreleri içerisinde en önemlilerinden birisidir. Bu kongre Milli Mücadele’deki bütün kongreler sürecinin başlangıcını oluşturması açısından ayrı bir öneme sahiptir.

İzmir ve mülhakatında 37 müftü, 37 belediye başkanı ile her kazadan 2 ve livalardan 3 delegenin katıldığı kongre 17 Mart 1919’da Milli Kütüphane’nin Beyler Sokağı’ndaki sinemasında toplandı. Cami Bey’in umumi katipliğinde başkanlığını İzmir Belediye Reisi Hacı Hasan Paşa’nın yaptığı kongrenin başkan vekilliklerini ise Balıkesir Belediye Başkanı Hafız Mehmet Emin, Denizli Belediye Başkanı Hacı Tevfik ve Muğla Belediye Başkanı Ragıp Bey yapmıştı. (10)

Bu dağılım 1919’da başlayacak olan Kuva-yı Milliye ve Müdafaa-yı Hukuk ruhunun adeta bir habercisiydi. Ordu ve askerlerin terhis edilmiş olduğu bir ortamda sivil direniş eşraf, yerel yöneticiler, mütekaid askerler, din adamları, tüccar ve köylüler tarafından örgütlenecekti.

İzmir Müdafaa-yı Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’nin düzenlemiş olduğu Büyük İzmir Kongresi Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda kongreler sürecinin başlangıcını temsil ediyordu. Nitekim 15 Mayıs 1919’da İzmir işgal edilmezden bir gün önce işgali protesto etmek için düzenlenen ünlü Maşatlık Mitingi’ne katılanların ve orada işgali protesto bildirgesini hazırlayanlar İzmir Türk Ocağı ve İzmir Müdafaa-yı Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’ni kuranlardan oluşmaktaydı.

15 Mayıs 1919 günü Konak’ta Askeri Kıraathane’nin önünde emperyalizme karşı ilk kurşunu sıkan gazeteci Hasan Tahsin de mütareke döneminde İzmir’e gelerek işgallere karşı milli mukavemeti örgütleyecek illegal- gizli çalışmalar içinde bulunmuş ve bu dönemde çıkardığı gazetesi Hukuk-u Beşer ile İzmir Müdafaa-yı Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’nin çalışmalarına kerhen destek olmuştu. Zira Hasan Tahsin’in mütareke döneminde İttihatçılara karşı duymuş olduğu tepki cemiyetin çalışmalarında bariz bir şekilde rol almasını engellemişti. Bütün bunlarla birlikte İzmir Müdafaa-yı Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti İzmir ve çevresinde işgallere karşı ulusal bilincin uyanmasına önderlik etmiş, Milli Mücadele tarihimizin en özgün örgütlenme modellerinden birisi olmuştur.

Bu gelişmelerle biçimlenen mütareke dönemi İzmir’i 15 Mayıs 1919’da şehrin Yunan ordusu tarafından işgaliyle birlikte başka bir mecraya bürünmüştür. Gazeteci Hasan Tahsin’in işgal ordusuna karşı sıktığı ilk kurşun tam üç yıl üç ay sürecek devasa bir milli kurtuluş mücadelesinin fitilini ateşlemiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın muzaffer orduları 9 Eylül 1922 günü Konak’ta Hükümet Konağı’na Türk bayrağını astıklarında sadece bir kentin kurtuluşunu değil bir ülkenin emperyalist işgalden kurtuluşunu da sağlamışlardı.

İşgali ve istirdadıyla bir ülkenin kurtuluş ve kuruluş öyküsü olan güzel İzmir!..

Kurtuluş bayramın kutlu olsun!..

Kaynaklar:

(1) Sadık Kurt, İzmir’de Kamusal Hizmetler (1850-1950), İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı Yay., İzmir, 2012.

(2) Erkan Serçe, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e İzmir’de Belediye(1868-1945), Dokuz Eylül Yay., İzmir, 1998.

(3) Bünyamin Kocaoğlu, Mütareke’de İttihatçılık İttihat ve Terakki Fırkası’nın Dağılması, Temel, Yay., İstanbul, 2006, s.160.

(4) Hukuk-ı Beşer,(Yay. Haz. Oktay Gökdemir), İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Kitaplığı Yay., İzmir, 2011.

(5) Yaşar Aksoy, Hasan Tahsin Yürekler Selanik ve İşgal İzmir’inden Hatıralar, Kırmızı Kedi Yay., İstanbul, 2019.

(6) Yaşar Aksoy, Gazi Paşa’nın Casusu Gavur Mümin, Kırmızı Kedi Yay., İstanbul, 2019.

(7) Fevzi Çakmak, İzmir’in Siyasi Hayatında Seçimler (1908-1945), Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 2017, ss. 73-74.

(8) Zeki Arıkan, Mütareke ve İşgal Dönemi İzmir Basını (30 Ekim 1918-8 Eylül 1922), Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 1918, 65.

(9) Mesut Çapa, “İzmir Müdafaa-yı Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti (Aralık 1918- Mart 1920)”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı: 21, ss. 555.

(10) Köylü, 17 Mart 1335;Mesut Çapa, agm., s. 558; Nail Moralı, age., ss. 171-172. Ayrıca Bkz., İzzet Öztoprak, İzmir Müdafaa-yı Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara, 2014; Zeki Arıkan, “İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’nin İç Tüzüğü”, Tarık Zafer Tunaya Anısına Yadigar-ı Meşrutiyet, (Yay. Haz. Mehmet Ö. Alkan), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay., İstanbul, ss. 117-132.