Türk Edebiyat Tarihi’ne “Kalpaklılar” ve “Doludizgin” gibi kurtuluş savaşını anlatan dev romanlar armağan eden Samim Kocagöz, 1950’lerde bu romanlarını yazarken özelikle savaşın özellikle İzmir cephesindeki olayları, geçmişte o günleri yaşamış olanları bularak, onlarla konuşarak, dahası çeşitli resmi askeri raporlara ulaşarak, en önemlisi işgal olayını çok yakından izlemiş olan kayınpederi İzmir Gümrük İdaresi’nde görevli olan Fadıl Dokuzeylül’ün yazılı hatıralarını inceleyerek kaleme almıştır.

Samim Kocagöz’ün bu konuda yazdığı uyarıcı yazılar şu sırayı takip eder:

  1. Sömürgeciliğe atılan ilk bomba – YÖN dergisi – 15 Mayıs 1963

  2. Adsız kahraman – Demokrat İzmir - 14 Eylül 1975

  3. İlk kurşun sorunu – Cumhuriyet – 25 Mayıs 1976

Bu yazıların önemi, Samim Kocagöz’ün ilk kurşunu atan gazeteci Hasan Tahsin’in bu eylemi, Yunan birliklerinin karaya çıktıkları ilk noktada yani Pasaport civarında gerekleştirmiş olduğunu ısrarla ileri sürmesidir. Samim Kocagöz, ilk direnişin bomba ile (ve/veya) silahla yapıldığını belirttikten sonra, Yunan birlikleri Konak Meydanı’a geldiklerinde ikinci bir direnişle karşılaştıklarını açıklar. Yani iki tane ilk kurşun vardır; biri Pasaport’ta, ötekisi ise Konak’ta atılmıştır (veya topluca direnilmiştir). Yıllarca ilk kurşun konusunda yapılan tartışma ve spekülasyonlar, işte bu çelişkiden veya paralellikten kaynaklanmıştır.

Samim Kocagöz’ün belgeleri

Samim Kocagöz, bu açıklamalarında kullandığı belge ve bilgileri de okuyucuları ve kamuoyu ile paylaştı. Şöyle ki:

  1. Garp Cephesi Nasıl Kuruldu? – Hamdi Bey – İzmir Milli Kütüphanesi’nde 63 / 753 numarayla kayıtlı eser.

  2. 1918 yılı içinde çıkmaya başlayan ve 6 Mayıs 1919 tarihine kadar devam eden Hukuk-u Beşer gazetesinin koleksiyonu, İzmir Milli Kütüphanesi’nde A / 406 numarayla kayıtlı cilt.

  3. Umum Jandarma Kumandanı Miralay Ali Kemal Sırrı’nın 5 Haziran 1919 tarihli, ilk kurşunu Hasan Tahsin’in attığına dair raporu (Bu rapor Genelkurmay Başkanlığı Harp Dairesi Başkanlığında mevcuttur). Miralay Ali Sırrı’nın bu raporu, İzmir Güney Deniz Saha Komutanı Amiral Necmettin Sönmez’in isteği üzerine kendisine gönderilmiş ve oradan anıt kampanyası yürüten İzmir Gazeteciler Cemiyeti’ne teslim edilmişti.

  4. İzmir Rüsumat Başmüdürü Agah Bey’in İzmir’in işgalini saat saat anlattığı ve İstanbul Rüsumat Müdüriyeti Umumiyesi’ne gönderdiği 20 Mayıs 1919 tarihli eski harflerle 35 sayfa tutan rapor. Bu rapor, işgal sırasında Gümrük Başkatibi Fadıl Bey (Samim Kocagöz’ün kayınpederi Fadıl Dokuzeylül) tarafından temize çekilip 505 resmi kayıt numarası ile Dersaadet’e (İstanbul) gönderilmişti. Bir kopyasını saklayan Fadıl Bey, bu raporu daha sonra damadı Samim Kocagöz’e verdi. Samim Kocagöz’ün “Kalpaklılar” romanını yazar iken çok faydalandığı bu rapor, Fadıl Bey tarafından Atatürk İl Halk Kütüphanesi’ne daha sonra armağan edildi. Bu rapordan faydalanılarak yazılan “Kalpaklılar” romanını okuyan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, yazarı Samim Kocagöz’e “Bunca ayrıntıyı nerden buldun?.. Ben ki bu savaşın içinde yaşadım..” demiştir (İlk Kurşun Sorunu, Demokrat İzmir, 25.5.1976)

  5. İzmir Gümrük Başkatibi Fadıl Dokuzeylül’ün Yunan işgali hatıratı (Yayınlanmamış tarihi hatırat).

  6. Jandarma Yüzbaşısı Mümin Efendi’nin (Türk casusu Gavur Mümin), ilk kurşunun Pasaport’ta atıldığına dair olay mahallinde görgü şahidi Yedeksubay Yıldırım Kemal Bey’den duyduğu ayrıntıları, yeğeni Naci Sadullah Danış’a anlatmasıyla ortaya çıkan “Danış” imzalı basında yayınlanan seri ve ayrıntılı yazılar.

Sömürgeciliğe “İlk bomba” yazısı

Sevgili büyüğüm rahmetli Samim Kocagöz, işte bu yukarıdaki geniş ve gerçek belgelere dayanarak ilk kurşun olayını ısrarla yıllar içinde anlatmış, yazmış ve savunmuştur.

Samim Kocagöz’ün bu tarihi belgelere dayanarak kaleme aldığı ilk ve belki de en önemli yazısı, 15 Mayıs 1963 tarihinde Doğan Avcıoğlu tarafından yönetilen YÖN dergisinde yayınlanan “Sömürgeciliğe Atılan İlk Bomba” başlıklı yazısıdır.

Üniversite öğrencisi iken tüylerim diken üstünde heyecanla okuduğum ve o yıldan beri arşivimde sakladığım bu dergideki söz konusu yazının “İlk kurşunun nerede atıldığı ile ilgili bölümünü” buraya almak istiyorum:

“.. İşte 1919 yılının 15 Mayıs günü, İzmir rıhtımına çıkan sömürgecilerin askerlerine bir Türk gazetecisi, İzmir’de çıkan Hukuk-u Beşer gazetesi Sermuharriri Hasan Tahsin Bey, bir bomba savurdu. Bomba, rıhtıma çıkan bir Yunan müfrezesinin ortalık yerine düşmüş, birkaç asker ölmüş bir çoğu yaralanmıştı. Geriye kalanlar neye uğradıklarını bilememişler, feslerinin püsküllerini uçurarak, heyecan ve sevinçten sarhoş rıhtımı kordonu dolduran karşılayıcı yerli Rumların arasına kaçışmışlardı. İlk şaşkınlık geçince, yerli Rumlar ve askerler, Gazeteci Hasan Tahsin Recep Bey’i paramparça edip şehit ettiler..

.. Hasan Tahsin’in yurtseverliği sömürgecilere duyduğu kin, öfke, onu bu fedakarlığa götürmüştü. Yine biliyordu ki, sömürgecilere atılacak ilk bomba, Anadolu için, halk için, Türklüğün kurtuluşu için bir semboldü.. 15 Mayıs’ta yapılan ve sonraki günlerde oluşan Yunan mezalimi, öne Batı Anadolu’da yer yer halk topluluklarını ‘efelerin, askerlerin) silaha sarılmalarını bir bakıma sağlamıştır..

.. Kordonboyu’nda atılan bombanın şaşkınlığından kurtulup büyük törenlerle İzmir’in içine yürüyen Yunan ordusu, Konak Meydanı’na geldiğinde yeniden bir direnme ile karşılaşmış, Sakı Kışla’dan dağıtılan Türk askerlerini birini attığı kurşunlarla bir yol daha dağıtılmıştı. Ordunun en önünde Yunan sancağını taşıyan kişi bir kurşunla vurulmuştu. Çoğu dergilerde, gazetelerde bu “ilk bomba” ile “ilk kurşun” birbirine karıştırılmakta yanlış bilgi verilmektedir..

.. Bulabildiğimiz belgelerden inceledik. Özellikle İzmir’de o günleri yaşamış kişileri dinledik. Konuştuğumuz eski İzmirliler, Konak Meydanında Yunanlılara ilk kurşun atılmadan önce, Kordonboyu’nda atılan bombanın ve olayın haberinin bütün İzmir’e yayıldığını, bombanın patlayışını çoğu kimselerin duyduğunu söylediler..

.. Söylentiler arasında Yunan ordusuna atılan ilk bombayı, Hasan Tahsin Recep Bey’in İzmir Rumlarının dinsel lideri Papaz Hrisostomos’un kilisesinin deposundan aldığı da vardır. Metropolit Hrisostomos, Yunan askeri İzmir’e çıkmadan önce, İzmir Gümrüğü’nden Kızıl Haç damgalı sandıklar içinde geçen silah, cephane ile yerli Rumları silahlandırmıştı..”

Mihaili Rodas’ın anıları

Sevilay Özkes’in “Mihaili Rodas’ın Anıları ve Önemi” başlığı altında, DEÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi olarak hazırladığı çalışmaya göre (İzmir, 1992,s.59-60), Mondros mütarekesinden sonra İzmir’e gelen ve Yunan işgali ile beraber İşgal Komutanlığı tarafından Matbuat ve Sansür Müdürlüğü’ne tayin edilen Mihaili Rodas, anılarında “Hasan Tahsin’in halkını müdafaa için direniş safında bulunacağını” işgal öncesi (14 Mayıs günü Maşatlık’ta yapılan miting çalışmaları sırasında) kendisine açıkladığını anlatmaktadır. Anıları okuyalım:

“Ayakta olan bu Türk kitlesi arasında Hukuk-u Beşer gazetesinin genç Çerkez muharriri Hasan Tahsin’e tesadüf ettim. Gazetesinde Bolşevik tarzında müteaddit sosyalist malakat neşretmiş idi. Gazetesinde bütün unsurların bir gün gelip uhuvvet dairesinde ahenk üzere yaşamalarını temsil eylemiş idi. Hasan Tahsin’i müteheyyiç halk arasında gördüğüm vakit kendisinden vaziyeti sordum. Hiç tereddüt etmeden bana, ahval icap ederse ertesi günü Türk ahalinin müdafaası için o safta bulunacağı cevabını verdi. Gerçekten de genç Çerkez muharririn cesedi 15 Mayıs’ta öğleden sonra Kışla önünde bi-ruh olarak bulundu”.

Yaşar Aksoy’un notu: Bu anı, ülke içindeki tüm dini ve etnik yapıların ahenk içinde yaşamasını isteyen bir sosyalistin icap ederse vatan müdafaasında en ön safta olacağı gerçeğini yansıtmaktadır.

Hasan Tahsin’in Çerkez olduğu iddiası ise tamamen yanlıştır. Burada Çerkez Ethem ile olan ilişkisi sebebiyle şehir çevresi, onu Çerkez mi bilmiştir?.. Bilemiyoruz. Daha ilginci Rodas, cesedin kışla önünde bulunduğunu belirtmektedir. Bu da Hasan Tahsin’in kışla önünde şehit edildiği varsayımına okuyucuyu yönlendirmektedir.

Oysa o gün şehit olan Türklerin cesetleri, sahilde Sarı Kışla’nın denize yakın kısmında yığın halinde birkaç gün öylece bırakılmıştır. Bu cesetler, sadece Konak Meydanı’nda şehit olanları değil, başka yerlerde şehit olan Türklerin cesetlerini de kapsamaktadır. Örneğin tutuklandıktan sonra kafile halinde Yunan gemilerine veya bazı binalara götürülen esir edilmiş Türkler, Pasaport sahili yolunda da öldürülmüşlerdir. Onların cesetleri de Konak sahiline taşındı ve oraya bir süreliğine terk edildi. Peki, eğer Hasan Tahsin ilk direnişi Pasaport sahilinde yapıp, öldürülmüş ise; onun cesedinin de Konak sahiline getirilmediği, ne malumdur?.. Çünkü Mihaili Rodas, Hasan Tahsin’in Konak Meydanı’nda ateş ettiğini görmemiştir, sadece daha sonra cesedini görmüştür.

İlk kurşun olayının sonucu

Bütün bu ve daha nice tanıkların, hatıratın ve belgelerin ışığında Hasan Tahsin’in ilk direnişi başlattığı kabulü, gerçekçi temellere dayanır. Üsteğmen Germencikli İbrahim, Arap Rasim, Saatçi Aziz Efendi, ismi meçhul hapishane kaçkını gibi kişiler, işgal anında Yunanlılarla Konak Meydanı civarında çarpışmış onlarca kişi içinde bulunmuş olabilirler. Ama direnişin ilk eylemini Hasan Tahsin yapmıştır. İlk kurşunu bir Rum attı iddiası ise, Türkler tarafından savunma duygusu ile ileri sürülmüş politik bir iddiadır. Gerçekçi hiçbir yönü yoktur.

Burada olayın üstünden geçen 100 yıl içinde insanları, “Hasan Tahsin mi, yoksa Saatçi Aziz Efendi mi?”, diye ikilem içinde bırakan gerçek ise şudur:

Hasan Tahsin’in eylemi ile Saatçi Aziz’in kurşunu arasında 1 kilometre mesafe ile en az yarım saatlik zaman farkı vardır. Önce Hasan Tahsin bomba fırlatıp sonra belindeki tabancayı sıyırıp ateş etmiş, şehit edildikten sonra yeniden yürüyüşe geçen Yunan ordusuna Konak meydanında bu kez Saatçi Aziz veya başkaları da mukavemet etmiştir. Her iki fedaiye de rahmet diliyoruz. Burada şunu belirtmeden geçemeyiz. Hasan Tahsin’in ilk kurşunlarını yarattığı muazzam panik ve dehşet sebebiyle patlamanın bomba zannedilmesi de mümkündür.

Sonuç: Aradan 100 yıl geçtikten sonra Türkiye Cumhuriyeti ile temelden sorunu olan gerici, sahte liberal, sahte sosyalist kişilerin Hasan Tahsin’i itibarsızlığa uğratmaya çalışmaları, gerçekte onların Atatürk’e ve devrimlerine sinsice düşman ve sonuçta Emperyalizmin hizmetinde olduklarına işaret eder.

Ulusal kahraman, balçıkla sıvansa bile yurtseverlik parıltısıyla o balçığı eritir..

Devam edeceğiz..