Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminde Osmanlı Devleti ile savaşın galibi emperyalist devletler arasında imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması hükümleri Anadolu topraklarının sömürgeci güçler tarafından işgal edilmesini öngören bir içerik taşıyordu. Bu gelişme doğrultusunda emperyalist devletlerin daha I. Dünya Savaşı bitmeden kendi aralarında imzaladıkları gizli antlaşmalar su yüzüne çıkmış ve 30 Ekim 1918’den sonra bütün Anadolu toprakları emperyalistlerin haksız işgallerine maruz kalmıştı.

19 Ocak 1919’da Paris’te toplanan barış konferansında başta İngiltere olmak üzere İtilaf Devletleri İzmir ve çevresinin Yunanistan tarafından işgal edilmesini kararlaştırdılar.

15 Mayıs 1919’da Kordon’da İzmir topraklarına ayak basan Yunan askerleri “Zito Venizelos” sesleriyle İzmir Hükümet Konağı’na doğru yürürlerken İzmir’in vatansever evladı Gazeteci Hasan Tahsin’in (Osman Nevres) işgal güçlerine karşı sıktığı ilk kurşun; tam üç yıl sürecek ulusal kurtuluş mücadelemizin başlangıcını, ilk kıvılcımını oluşturmuştu. Halide Edip’in sözleriyle Türk’ün ateşle imtihanı artık başlamıştı. Nitekim bu gelişmeler ışığında 16 Mayıs 1919’da ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik anlayışına dayalı tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurma amacıyla Mustafa Kemal Paşa İstanbul’dan Anadolu topraklarına doğru yola çıktı.

Haklı, onurlu savaş

İzmir’in işgali bütün yurtta kuva-yı milliye ve müdafaa-i hukuk ruhunun uyanmasını sağladı. Mustafa Kemal Paşa; Samsun’da Anadolu topraklarına ulaştığında;  İzmir’i ulusal Kurtuluş Savaşı’nın nihai hedefi olarak tespit etti. Türk ulusu bütün yokluklar ve sıkıntılar içerisinde Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde örgütlenerek emperyalizme karşı ilk ulusal bağımsızlık mücadelesini başlattı. Bu haklı ve onurlu savaş, emperyalistlerce ezilen, sömürülen dünyanın bütün mazlum uluslarına örnek oldu. 15 Mayıs 1919’dan başlayarak “Çılgın Türkler”, işgallere karşı müdafaa-i hukuk örgütleri kurarak yurdun her yerinde örgütleniyor, Mustafa Kemal Paşa’nın çizdiği yol haritası doğrultusunda modern bir ulus- devlet’in temellerine ilk harcı koyuyorlardı. İzmir ve çevresinde de vatansever Türk halkı;  Yunan ordusunun haksız işgalini protesto etmek amacıyla gazeteler çıkarıyor mitingler düzenliyor, Balıkesir Alaşehir ve Nazilli’de kongreler düzenleyerek işgallere karşı düzenli olarak örgütleniyorlardı.

TBMM'nin açılışı

23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan TBMM ile birlikte Ulusal Kurtuluş Savaşı yeni bir boyut kazandı. Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Anadolu’ya geçtiği ilk günden beri üzerinde titizlikle durduğu savaşın;  yasal temsil organları aracılığıyla sürdürülmesine olan inancı TBMM’nin açılmasıyla artık meşruiyet kazanmıştı. Nitekim TBMM’nin düzenli ordularının gerçekleştirdiği I.ve II. İnönü ile Sakarya Savaşları;  Türk ulusunun birlik ve beraberlik içerisinde ulusal aidiyetlerini birleştirdiğinde bütün olumsuz koşullara rağmen neleri başarabileceğini tüm dünyaya göstermişti.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa önderliğinde 26 Ağustos 1922 sabahı başlayan Büyük Taarruz’un artık bir tek hedefi vardı.

15 Mayıs 1922’den bu yana işgalin bütün acılarını yaşamış, bütün sıkıntılarına katlanmış İzmir’in düşman işgalinden kurtarılması!

Gerçekten de Mustafa Kemal’in 1 Eylül 1922 günü “… ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri..” sözleriyle  taçlanan ve bütün Batı Anadolu kentlerinin sekiz gün içerisinde işgalden kurtarılmasını sağlayan o komutta; Akdeniz’den kastedilen aslında İzmir’in düşman işgalinden kurtarılmasıydı.

9 Eylül 1922 sabahı Fahrettin Altay Paşa’ya bağlı Türk süvarilerinin Belkahve sırtlarından İzmir’e doğru inmeleriyle birlikte bu haklı ve onurlu savaş sonlanmış oluyordu. İzmir ve İzmirliler dünya üzerinde başka hiçbir kente nasip olmayacak bu haklı onur ve gururu Dokuz Eylül 1922 sabahıyla birlikte doyasıya yaşıyorlardı. Yüzbaşı Şerafettin ve arkadaşlarının ellerinde İzmir Hükümet Konağı’nda dalgalanan Türk bayrağı;  tüm Dünya’ya yeni bir dönemin başladığını adeta haykırıyordu. Emperyalistler, Mustafa Kemal’in daha Kasım 1918’de İstanbul’da Anadolu’ya geçmeden büyük bir inancın dışavurumu olarak ifade ettiği gibi; geldikleri gibi gittiler.

Tarihin başlangıcı

Dokuz Eylül 1922’nin; yani İzmir’in emperyalist işgalden kurtuluşunun devrim tarihimiz içerisindeki önemi gerçekten de çok büyüktür, anlamlıdır. Bu tarih; yalnızca emperyalistleri ülke topraklarından atmamızı sağlamamış, aynı zamanda; modern Türkiye tarihinin de başlangıcını oluşturmuştur.

Bu anlamda Dokuz Eylül, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinin de başlangıcıdır. Ümmet anlayışından uluslaşma, çağdaşlaşma anlayışına geçişin başlangıç noktasıdır. Padişahın kullarından, tebaasından bir yurttaş ve vatandaş yaratma projesinin dönüm noktasıdır.

Dokuz Eylül, Türkiye’nin çağdaşlaşma mücadelesinin, yanmış ve yıkılmış, tüm kurumlarıyla çağın gerisinde kalmış bir imparatorluğun enkazından modern bir ulus-devlet yaratma savaşımının adıdır. Ne mutlu bizlere ki içinde yaşadığımız kent;  böylesine onurlu, böylesine anlamlı bir misyona sahip!

Doçent Oktay Gökdemir

Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Dokuz Eylül Gazetesi Kurtuluş eki / Dokuz Eylül 2017