Profesör Ergün Aybars / Dokuz Eylül Gazetesi Kurtuluş Eki / Dokuz Eylül 2017

İngiltere, Dünya Savaşı’nda Fransa ile imzaladığı Sylcos-Pico (1916) gizli anlaşmasıyla da Orta Doğu’yu Paris’te parçalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu konusunda Berlin Kongresi ile uyguladığı stratejisini ise Sevr ile noktalıyordu.

İngiliz Bahriye Bakanı W.Churchill’in kabine toplantısında Başbakan Lloyd George’a “İzmir’in Yunanistan tarafından işgali küllenmiş olan Türk milliyetçiliğini yeniden alevlendirir” dediği gibi; Türk Ulusu, İzmir’in Yunan ordusunca işgaliyle, Ege’nin Yunanistan’a katılacağını görerek, Atatürk’ün önderliğinde emperyalizme karşı bağımsızlık savaşını başlattı.

Atatürk askerî stratejisini Erzurum’dan itibaren İzmir’in kurtuluşuna göre planladı. Doğu’da Ermeniler yenilecek, Sovyetlerle ilişki kurulacak, Güney'de Fransızlar’a karşı gerilla savaşı yapılacak ve batıda Yunan ordusu bir genel taarruzla yok edilecekti.

Balkan ve I. Dünya Savaşları sebebiyle Anadolu perişan durumda idi. Açlık sefalet yaygınlaşmış, nüfus azalmış, salgın hastalıklar; eşkiya, ekonomik ve sosyal çöküntü genel görünümü belirliyordu. Emperyalistler Paris’te Türk yurdunu parçalıyor, Osmanlı Devleti teslim olmuş, kendi ulusuna ve ülkesine ihanete kadar uzanan işbirliğine girmişti.

Batıda şok başladı

İstanbul, İngiliz ve ABD yanlılarının rekabetine sahne oluyordu. İç isyanlar, kaçakların oluşturduğu hiyanet cephesi görüntüyü tamamlıyordu. Atatürk, önce iç hiyanet cephesini çökertip, Büyük Taarruz’la Dokuz Eylül 1922’de Yunan ordusunu denize döküp savaşın askerî cephesini tamamladı.

Türk ordusunun bu kadar kısa sürede ve kesin bir şekilde Yunan ordularını imha edip İzmir’e girişi İtilâf Devletleri başta olmak üzere Batı basınında şok etki yaptı. ABD Konsolosu, “Türkler, Dokuz Eylül’de İzmir’e tam mükemmel bir düzen içinde girdiler” diye bildiriyordu.

Bristol Dışişleri Bakanlığı'na, “Yunanlılar’a karşı savaş bittiği zaman, millî ordu, fiilen hiç de dokunulmamış, çok iyi örgütlenmiş, disiplinli ve mükemmel durumda” olduğunu yazıyordu.

Dokuz Eylül günü İzmir’de denize dökülen görünüşte Yunan ordusu idi. Aslında İtilaf Devletleri yeniliyordu. Almanya’ya Wersay’ı imzalatmış, Avusturya’yı parçalamış, Bulgaristan’ı teslim almış ve Osmanlı Devleti’ne de Sevr’i imzalatmış olan İtilaf Devletleri Türk ulusunun karşısında boyun eğiyor, İngiliz prestiji büyük yara alıyordu.

İzmir’de Dokuz Eylül günü emperyalizmin Türkiye’yi parçalamaya yönelik olan ihtirası, Yunan Megali İdeası, Büyük Ermenistan hayali, İngiltere güdümünde Van Gölü’nün güneyinde Kuzey Irak’ta küçük bir Kürdistan krallığı hayalleri, Haçlı ihtirası denize dökülüyordu. Bu zafer Türkiye’nin bağımsızlığı ve tapusu olan Lozan’ı getirirken, Atatürk’e, çağdaş uygarlığın değerleriyle donatılmış, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurma yolunu açtı.

Osmanlı Bankası

Olayların, 15 Mayıs 1919 Yunan ordusunun İzmir’i işgalinden, Dokuz Eylül 1922’ye nasıl geldiğini iyi anlayabilmek için emperyalizmin oyununu iyi görmeliyiz. Bu sebeple 1878 Berlin Kongresi’ne, hatta 1856 Paris Konferansı’na kadar gerilere gitmek gerekir.

Kırım Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yanında yer alan İngiltere ve yandaşı Fransa sözde Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünü savunuyordu. Gerçekte ise “Doğu Sorunu”nu Rusya’nın Avrupa’nın Hasta Adamının mirasını tek başına yağmalayarak çözmesini engelliyordu. Balkanlar, Karadeniz, Kafkasya, Afganistan’dan Çin’e uzanan çizgide Rusya’nın güneye inmesini engelleyen İngiltere Kırım’da Rusya’yı yenerek, 20 yıl Boğazların güvenliğini sağladı.

Diğer yandan Paris Barış Konferansı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nu Avrupa’nın vesayetine aldı. 1856’da Islahat Fermanı’nı yayınlatırken, İstanbul’da İngiliz bankerlerince Osmanlı Bankası kuruldu. 1863’de Fransız bankerlerde bu bankaya ortak oldu. Osmanlı Bankası Osmanlı maliyesini denetim altına alırken Avrupa devletleri Hıristiyan azınlıkları isyana kışkırtıyorlar, arkasından da bunu bahane edip Osmanlı Devleti’ne Paris Antlaşması’nın 7. ve 8. maddelerine dayanarak açıkça baskı yapıyorlardı.

Süveyş Kanalı

1875’de Süveyş Kanalı’na yerleşen İngiltere, 1878’de Berlin Kongresi sürecinde Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili stratejisini değiştirdi. Türkler artık Osmanlı İmparatorluğu’nu yaşatamazlar, Kafkasya kapısı ve Boğazlar’ı Rusya’ya karşı koruyamazlardı. Bu sebeple Doğu Anadolu’da Büyük Ermenistan’ı, Ege ve Boğazlara egemen Büyük Yunanistan’ı gerçekleştirmeye yöneldi. 1878’de Kıbrıs’a yerleşti. 1881’de Fransa Tunus’a yerleşirken, 1882’de İngiltere Mısır’a hâkim oldu. 1885’de Balkanlar’da Bulgar, Sırp, Yunan terör eylemleri yayılırken, 1890’dan itibaren de Ermeni terörü başladı.

Atatürk 1881’de Selanik’te böyle bir ortamda doğdu ve büyüdü. Bir yandan Abdülhamid’in istipdatına karşı hürriyet, diğer yandan emperyalizme karşı istiklâl idealiyle kişiliği oluştu Atatürk’ün. “Hürriyet ve İstiklâl benim karakterimdir” sözü bu ortamı anlatır. Bu sözün sahibi İstiklâl Savaşı’nda Türk ulusunu millî egemenlikle birleştirip, emperyalizme karşı “İstiklâl Savaşı”nı kazanacaktır.

20. Yüzyılda petrol ve I. Dünya Savaşı tarihin akışını büyük ölçüde değiştirdi. Rusya’da Bolşevik İhtilâli ile Rus Çarlığı yıkılıp, Sovyetler Birliği kuruldu. Alman İmparatorluğu, Avusturya İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu yıkıldılar. En büyük güç olan İngiltere, petrole egemen olacağı bir dünya düzeni kurarken I. Dünya Savaşı’nda Fransa ile imzaladığı Sylcos-Pico (1916) gizli anlaşmasıyla da Orta Doğu’yu Paris’te parçalıyordu. Osmanlı İmparatorluğu konusunda Berlin Kongresi ile uyguladığı stratejisini ise Sevr ile noktalıyordu. İngiltere’nin bu oyunu Lozan’da bozuldu. 1968 yılında BBC “Britanya İmparatorluğu’nun dağılışında en önemli etkiyi yapan devrimin Türk Devrimi olduğunu” belirtiyordu.