Yazan/ Atilla KÖPRÜLÜOĞLU

Sonra.

Sonra, 9 Eylül'de İzmir’e girdik

ve Kayserili bir nefer

yanan şehrin kızıltısı içinden gelip

öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,

Güneyden Kuzeye,

Doğudan Batıya,

Türk halkıyla beraber

seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i

(Nazım Hikmet)

Yıl 1905’tir, aylardan Şubat'tır. 24 yaşındadır Mustafa Kemâl İzmir’e ilk geldiğinde.

20 yıl sonra İzmir Belediye Balkonu'ndan halka hitap eder, yaptığı konuşmada, kentle tanışmasını şöyle anlatır:

“İzmir’i birinci ve ikinci ziyaretim çok gamlı ve kasvetli zamanlarda olmuştur. İzmir’i ilk gördüğüm gün, okulu terkederek sürgüne gönderildiğim gündür. Bu güzel memlekette, sürgüne giderken birkaç saat geçirmiştim. O zaman bu güzel rıhtımı baştan başa bizim can düşmanımız olan yabancı bir ırkın mensuplarıyla dolu görmüştüm. Bende tepkiler oluşturan bu insanların bu memleketin gerçek evlatlarından daha mutlu, daha zengin oluşu muydu beni rahatsız eden?

O zaman karar vermiştim ki; İzmir; gerçek asil ve soylu Türk İzmirlilerden gitmişti!..”

***

Mustafa Kemâl Paşa, 600 yıllık bir padişahlıktan Cumhuriyet’e geçmeye daha ilk günden yemin etmiş kararlı bir devrimciydi.

"Paşalar Paşası", Güzel İzmir’i de "kurtarmayı" daha sürgün yıllarında "hedeflerinden" biri yapmıştı.

“Başkumandan” seçildiği zaman da Meclis kürsüsünden haykırmıştı;

“Memleketimizi çiğnemek için topraklarımızı işgal eden Yunan ordusunu harem-i ismetimizde boğacağım!”

Milletine verdiği sözü yerine getirendi o!

“Sırdaşı” Kılıç Ali de, “Düşündüğüm kesin zaferi kazanamazsam, yaşamam…” dediğini yazar hatıratında.

***

9 Eylül 1922…

Mirliva Fahrettin Altay komutasındaki “Çılgın Türkler” İzmir’e uçuyordu sanki.

Bozulmuş düşman da yel gibi kaçıyordu…

Güzel İzmir’in dağlarında rengarenk zafer çiçekler açıyordu.

Mustafa Kemâlin Askerleri…

Dördüncü Alay’dan Konyalı Mehmet, Akşehirli Hakkı, Avanoslu Ahmet ve Nevşehirli Mehmet Halkapınar’da toprağa düştü.

Birinci Süvari Alayı’ndan Yüzbaşı Şerafettin şehre ilk giren süvariydi.

Hani siyah-beyaz görüntülerde yaralı halde Hükümet Konağı’nın merdivenlerine koşarak çıkan ve gönderdeki işgalcilerin bayrağını indirerek Ay-Yıldızlıyı çeken asker.

“Şeref” derdi ona silâh arkadaşları.

Yüzbaşı Şerafettin gözyaşlarına boğulmuştu o an, Teğmen Ali Rıza ve Teğmen Hamdi şu sözleri duymuştu komutanlarından;

“Yarayı kim düşünür? Ölsem ne gam, İzmir’i kurtardık ya. Bu şerefin öncüleri biz olmuştuk…”

Yüzbaşı Zeki Sarıkışla’yı teslim aldı.

Üsteğmen Arif, Asteğmen Besim de Kadifekale burçlarına bayrağımızı çoktan dikmişti..

Onlar; Başkumandan”ın ordularına hedef koyduğu Akdeniz'e ulaşma emrini kusursuz gerçekleştirenlerdi!

Onlar; 3 yıl 3 ay 22 günlük hasreti bitirenlerdi!

Onlar; Ulusal Kurtuluş Savaşımızın simgesel anlamlı hadisesine imza atan yiğitlerdi!

Tarihi kanla yazanlardı onlar kanla!..

***

9 Eylül 1922…

Mustafa Kemal Paşa, kenti kuşbakışı gören Belkahve’deydi.

İzmir onun gözünün önünde ve O İzmir’in başucundaydı!

Çok heyecanlıydı, ertesi gün şehre gelecekti.

Düşünüyordu, işgaldeyken kurtarıcısı Mustafa Kemâl’i bekleyen "güzeller güzeli" peri kızı olarak tarif edilen Şehr-i İzmir’i…

“Milli moda” haline gelen İstanbul ve İzmir’de elden ele kendisinin karpostallarının dağıtılmasını…

Bir yandan da yapacağı konuşmayı kafasında plânlıyordu.

Düşünüyordu; “Bağımsızlık, uğruna ölmesini bilen toplumların hakkıdır.”

***

Fevzi ve İsmet paşalarla seyrediyordu İzmir’i.

Sonra kendisine çok yakışan tebessümüyle şu cümle çıktı ağzından;

“Hitabuhu misk (Misk gibi bitti)."

Seyretmeye doyamıyordu işgâl edildiği gün, bir ulusun Kurtuluş Savaşı’nı başlatan...

İşgâli bittiği gün, o ulusun Kurtuluş Savaşı’nı bitiren İzmir’i...

"Biliyor musun İsmet" dedi...

"Bir rüya görmüş gibiyim..." Sigarasını yıktı, keyif kahvesi istedi.

Yıllar sonra o keyif anını anımsarken şunu diyordu:

“Sağ elimde tabanca, sol elimde idam sehpası, Samsun’dan İzmir’e öyle geldim!..”

***

Sabahattin Kudret Aksal’ın “Bir Resimde Atatürk” şiiri, O'nun İzmir yolculuğunu -bence- en iyi anlatır;

“İzmir’e girişini Atatürk’ün/ Bir kahve duvarındaki resimde gördüm/ Bir ılık güz öğlesinde/ Şanlı haki urbası üstünde/ Koymuştu kılıcını içine kınının/ Yürüyordu arasında sevgili halkının/ Ayağında Anadolu’dan getirdiği toz/ Bir inanç gözlerinde tükenmez/ Alabildiğine insan kalabalığı vardı/ Bir aydınlık geleceğe bakıyordu/ Sevinçti ışıktı türküydü/ Görseydiniz o resimde Atatürk’ü…”

"Eşsiz Önder Türkiye’nin En Büyük Değeri"; noktayı böyle koyardı;

“Bütün cihan işitsin ki efendiler, artık İzmir hiçbir kirli ayağın üzerine basamayacağı kutsal bir topraktır!”

Anadolu'nun Kurtuluş Zaferi...

"Akdeniz Güzeli"

İzmir’in Kurtuluşu Kutlu Olsun!..

Saygıyla...Minnetle...