Türkiye'deki işsizlik ve istihdam sorununa dair yapılan son kapsamlı analizler, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik darboğazın işgücü piyasalarına ne denli olumsuz yansıdığını bir kez daha gözler önüne serdi. Nisan 2025 Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçları temel alınarak hazırlanan ve 30 Mayıs 2025'te kamuoyuyla paylaşılan detaylı bir rapora göre, Türkiye'de işsizlik sorunu, özellikle geniş tanımlı işsizlik verileri ışığında değerlendirildiğinde, Covid-19 pandemisinin en ağır etkilerinin hissedildiği dönemi bile geride bırakan, tarihi rekor seviyelere ulaşmış durumda. "Geniş tanımlı işsiz sayısı 13 milyona dayandı! Böylesi pandemide bile görülmedi!" gibi çarpıcı başlıklarla sunulan analizler, dar tanımlı işsizlik rakamlarının ötesinde, işgücü piyasasındaki gerçek ve daha derin yapısal sorunlara dikkat çekiyor.
Geniş tanımlı işsizlikte tarihi zirve: Yüzde 32,2 ile son 11 yılın rekoru kırıldı!
Resmi olarak açıklanan verilere göre, Nisan 2025'te mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 8,6 olarak kaydedilirken, yapılan detaylı analizler ve hesaplamalar, mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsizlik oranının (âtıl işgücü) ise yüzde 32,2 gibi endişe verici bir noktaya tırmandığını ortaya koydu. Bu oran, Ocak 2014'ten bu yana kaydedilen en yüksek geniş tanımlı işsizlik oranı olma özelliğini taşıyor ve son 136 ayın, yani yaklaşık 11 yılın rekorunu kırmış durumda.
Geniş tanımlı işsizlik kavramı, sadece aktif olarak iş arayan ve bulamayan resmi işsizleri değil, aynı zamanda mevcut işinde daha fazla çalışmak isteyip de ek iş veya tam zamanlı iş bulamayan zamana bağlı eksik istihdam edilenleri, iş bulma ümidini yitirdiği için artık iş aramayan ümitsiz işsizleri ve çeşitli nedenlerle iş aramayıp ancak çalışmaya hazır olan potansiyel işgücünü de kapsamaktadır. Bu nedenle, geniş tanımlı işsizlik oranı, bir ülkedeki işgücü piyasasının gerçek potansiyel kaybını, gizli işsizliği ve çalışanların yaşadığı güvencesizliği çok daha net bir şekilde yansıtan önemli bir göstergedir.
Yapılan hesaplamalara göre, Nisan 2025 itibarıyla mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı 12 milyon 996 bin kişiye ulaşarak, 13 milyon eşiğine dayanmış durumda. Bu rakam, Türkiye'de yaklaşık 13 milyon insanın ya aktif olarak işsiz olduğunu, ya yetersiz süreli ve güvencesiz koşullarda çalıştığını ya da iş bulma umudunu tamamen yitirmiş olduğunu gösteriyor. Bu durum, milyonlarca hane için ciddi geçim sıkıntıları ve sosyal sorunlar anlamına gelmektedir.
Pandemi dönemini bile aşan işsizlik tablosu: "Böylesi pandemide bile görülmedi!" vurgusu
Analizlerdeki en dikkat çekici ve endişe verici bulgulardan biri de, mevcut geniş tanımlı işsizlik rakamlarının, tüm dünyayı etkisi altına alan ve ekonomik aktivitenin adeta durma noktasına geldiği Covid-19 pandemisinin en yoğun yaşandığı dönemi bile geride bırakmış olması. Pandemi sürecinde geniş tanımlı işsiz sayısının zirve yaptığı ay olan Ocak 2021'de, dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 12,3 ve dar tanımlı işsiz sayısı 3,9 milyon iken, geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 29 ve geniş tanımlı işsiz sayısı ise 10,5 milyon olarak kaydedilmişti.
Ancak, Nisan 2025 verilerine göre, geniş tanımlı işsiz sayısı, pandeminin bu zirve noktasından bile 2 milyon 527 bin kişi daha yüksek bir seviyeye ulaşmış durumda. Bu karşılaştırma, Türkiye ekonomisinin pandemi sonrası dönemde işsizlik sorununu çözmek bir yana, sorunun daha da derinleştiğini ve yapısal bir krize dönüştüğünü gösteriyor. "Böylesi pandemide bile görülmedi!" şeklindeki ifadeler, mevcut durumun vahametini ve çözüm bekleyen sorunların aciliyetini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Geniş tanımlı işsiz sayısında son bir yılda 2,2 milyon, son bir ayda ise 1,2 milyonluk devasa artış!
Yapılan analizlere göre, 2025 yılının Nisan ayında geniş tanımlı işsizlik, hem yıllık bazda hem de aylık bazda adeta bir patlama yaşamış durumda. Nisan 2024'te yüzde 27,4 olarak kaydedilen geniş tanımlı işsizlik oranı, Mart 2025'te yüzde 28,8'e yükselmişken, Nisan 2025'te tarihi zirvesini görerek yüzde 32,2'ye ulaşmıştır.
Geniş tanımlı işsiz sayısı da bu dönemde benzer bir artış grafiği sergilemiştir. Nisan 2024'te 10,8 milyon olan geniş tanımlı işsiz sayısı, Mart 2025'te 11,8 milyona yükselirken, Nisan 2025'te 13 milyon sınırına dayanmıştır. Bu rakamlar, geniş tanımlı işsiz sayısında son bir yıllık süreçte 2 milyon 229 bin kişilik, sadece son bir aylık kısa dönemde ise 1 milyon 240 bin kişilik devasa bir artış yaşandığını gözler önüne seriyor. Bu keskin ve ani artışlar, işgücü piyasasında yaşanan daralmanın, istihdam kayıplarının ve güvencesizliğin ne denli büyük boyutlara ulaştığının somut bir kanıtı niteliğinde.
Dar tanımlı işsizlikte de artış eğilimi dikkat çekiyor: Makas giderek açılıyor mu?
Uzun bir süredir resmi kurumlar tarafından düşüş eğiliminde olduğu açıklanan dar tanımlı (aktif olarak iş arayan) işsizlerin sayısında da son dönemde bir artış eğilimi gözlemleniyor. Dar tanımlı işsiz sayısında son bir yılda 21 bin kişilik, son bir ayda ise yaklaşık 200 bin kişilik bir artış yaşandığı belirtiliyor. Dar tanımlı işsizlik oranının da aylık bazda yüzde 0,6 puanlık bir artış gösterdiği ifade ediliyor.
Bu durum, dar tanımlı işsizlik ile geniş tanımlı işsizlik arasındaki makasın daha da açıldığına ve işgücü piyasasındaki sorunların sadece resmi işsizlik rakamlarıyla sınırlı kalmayıp, çok daha geniş bir kesimi etkilediğine işaret ediyor. Ümidini yitirenler, eksik çalışanlar ve çalışmaya hazır olduğu halde iş aramayanlar da hesaba katıldığında, Türkiye'deki işsizlik sorununun çok daha derin ve karmaşık bir yapıya sahip olduğu anlaşılıyor.
Geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 40 ile alarm zillerini çaldırıyor!
Yapılan analizlerin ortaya koyduğu bir diğer çarpıcı ve endişe verici gerçek ise, kadınların işgücü piyasasındaki dezavantajlı konumunun daha da belirginleşmesi oldu. Dört farklı işsizlik tanımında da kadın işsizliğinin, erkek işsizliğinden oldukça yüksek seviyelerde seyrettiği gözlemleniyor.
Nisan 2025 itibarıyla mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 7,1 iken, kadınlarda bu oran yüzde 11,5 olarak gerçekleşmiştir. Ancak, asıl ürkütücü tablo geniş tanımlı işsizlik (âtıl işgücü) oranlarına bakıldığında ortaya çıkıyor. Geniş tanımlı işsizlik erkeklerde yüzde 27,5 olarak hesaplanırken, kadınlarda bu oran yüzde 40 gibi son derece yüksek ve kabul edilemez bir seviyeye ulaşmıştır. Bu, Türkiye'de her 10 kadından 4'ünün ya işsiz olduğu, ya yetersiz süreli ve güvencesiz koşullarda çalıştığı ya da iş bulma umudunu tamamen yitirmiş olduğu anlamına gelmektedir. Geniş tanımlı kadın işsizliği ile geniş tanımlı erkek işsizliği arasındaki 12,5 puanlık devasa fark, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadınların ekonomik hayata tam ve etkin katılımı konusunda atılması gereken daha çok adım olduğunu ve mevcut politikaların yetersiz kaldığını açıkça gösteriyor.
Resmi işsizlerin büyük çoğunluğu işsizlik ödeneğinden mahrum!
Analizler, resmi olarak dar tanımlı işsiz kabul edilen bireylerin ezici çoğunluğunun, en temel sosyal güvencelerden biri olan işsizlik ödeneğinden yararlanamadığı gerçeğini de acı bir şekilde gözler önüne seriyor. İşsizlik ödeneğinden faydalanabilmek için aranan koşulların oldukça ağır olması, prim gün sayısı ve son çalışma süresi gibi kriterlerin birçok işsizi kapsam dışı bırakması ve işsizlik sigortası fon kaynaklarının zaman zaman amacı dışında kullanıldığına dair iddialar, bu sorunun temel nedenleri arasında gösteriliyor.
Nisan 2025 itibarıyla resmi dar tanımlı işsiz sayısının 3 milyon 63 bin kişi olduğu açıklanırken, aynı dönemde işsizlik ödeneği alabilenlerin sayısının sadece 470 bin civarında olduğu belirtiliyor. Bu durum, Nisan 2025'te resmi işsizlerin sadece yüzde 15,3'ünün işsizlik ödeneği alabildiği, geri kalan yaklaşık 2,6 milyon işsizin ise bu temel sosyal güvenceden yoksun kaldığı anlamına geliyor. Başka bir deyişle, işsizlerin yüzde 84,7'si işsizlik ödeneği alamıyor. Bu tablo, işsiz kalan bireylerin ve ailelerinin yaşadığı ekonomik zorlukları daha da derinleştirmekte ve sosyal devlet ilkesinin zedelendiği yönündeki eleştirileri haklı çıkarmaktadır.
Çözüm için acil adımlar atılmalı: Daha adil ve güvenceli bir çalışma hayatı mümkün
Yapılan bu kapsamlı analizler, sadece mevcut durumun vahametini ortaya koymakla kalmıyor, aynı zamanda işsizlikle etkin bir şekilde mücadele edilmesi ve istihdamın artırılmasına yönelik somut ve acil çözüm önerilerinin hayata geçirilmesi gerektiğini de vurguluyor. Bu öneriler arasında, haftalık yasal çalışma süresinin gelir kaybı yaşanmaksızın kademeli olarak 37,5 saate düşürülmesi, tüm çalışanlar için güvenceli ve nitelikli iş olanaklarının yaratılması, keyfi ve haksız işten çıkarmaların önüne geçilmesi, işsizlik sigortası ödeneğinden yararlanma koşullarının kolaylaştırılması ve ödenek miktarının insanca yaşanabilir bir seviyeye yükseltilmesi gibi adımlar öne çıkıyor.
Ayrıca, kamu istihdamının artırılması ve kamuda liyakate dayalı, güvenceli bir çalışma modelinin benimsenmesi, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması, sendikal örgütlenmenin teşvik edilmesi ve özellikle kadın istihdamının artırılmasına yönelik pozitif ayrımcılık politikalarının hayata geçirilmesi de acil çözüm bekleyen konular arasında yer alıyor.