Bölge deyince bir süre önce Güney Doğu bölgesini anlıyorduk. Bugünün koşullarında ise “BÖLGE”yi Orta Doğu olarak algılamak gerekiyor.
Bölgedeki gelişmeler iç açıcı değil. Emperyal güçlerin yıllardır ilmek ilmek ördüğü politikalar sonucunda BÖLGE yapısının değişmesinin son aşamasına gelindiğini gösteriyor.
Trump'un seçilmesiyle küreselleşmenin geri planda kaldığı, ulusalcılığı ön plana çıkaran
dış politika yaklaşımları, gelişmiş ülkelerin çıkarlarının ön plana konduğu bir gelecek öngörüyor.
Bu çerçevede 1990'lardaki Balkanlar'da ve Kafkasya'da meydana gelen oluşumları göz ardı etmemek gerekir. Üçüncü dünyanın lideri olarak görülen Tito'nun ölümünden sonra parçalanan Yugoslavya'dan sekiz ülke çıkartılması, Saros destekli Kafkasya'nın “renkli” devrimlerinin, şimdi bölgede uygulamaya çalışılmasının adımları atılıyor
Buradaki önemli nokta Türkiye'nin bu oyunun neresinde olacağı. Etnik ve mezhepsel olarak üçe dörde bölünecek Irak, Suriye, Yemen gibi ülkelerin yanı sıra böyle bir oluşumun Türkiye'yi etkilememesi düşünülemez.
Referandum bu açıdan büyük önem taşıyor. Federatif bir yapının alt yapısını oluşturabilecek bir “evet” yaklaşımı, bu değirmene su taşımanın bir başka yolu olacaktır. Referandum sonuçlarının
ortaya çıkartacağı dağılım, federe oluşumların sınır çizgilerini oluşturacaktır.
Bunları engelleyebilmek gerçek demokratik bir yapıyı oluşturmaktan geçiyor. Üniter yapıyı
korumak uluslararası gelişmelerde “piyon” olmamak için bu gerekli. İrili ufaklı ülkelerin
oluşturacağı bölgenin bir parçası olmak istemiyorsak Türkiye'yi de aynı konuma düşürmemek için herkesin aklını başına alması gerekir. Gerisi eski bir tabirle “laf-ı güzaf”.