Türkiye ekonomisinin en önemli gündem maddesi olan yüksek enflasyonla mücadele konusunda Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)'ndan önemli açıklamalar gelmeye devam ediyor. TCMB Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Cevdet Akçay, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası'nın (EBRD) Yıllık Toplantıları kapsamında yaptığı bir konuşmada, Türkiye'nin enflasyonu düşürme hedefine ulaşmak için izlediği yol haritasına ve bu sürecin olası ekonomik ve sosyal maliyetlerine ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Akçay, dezenflasyon sürecinin, yani enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesinin, "maliyetsiz" bir şekilde gerçekleşmeyeceğini ve bu süreçte bazı zorluklarla karşılaşılabileceğini açıkça ifade etti. Enflasyonla mücadelenin temel aracı olarak gördükleri sıkı para politikasının ve dolayısıyla yüksek faiz uygulamasının bir süre daha devam edeceğinin sinyallerini veren Akçay, bu politikaların ekonomik aktivitede bir yavaşlamaya ve bazı kesimler için gelir kaybına yol açabileceğini kabul etmekle birlikte, enflasyonun kontrol altına alınmasının uzun vadeli ekonomik istikrar için vazgeçilmez olduğunu vurguladı. Bu açıklamalar, Merkez Bankası'nın enflasyonla mücadeledeki kararlılığını bir kez daha teyit ederken, aynı zamanda önümüzdeki dönemin ekonomik açıdan zorlu geçebileceğine dair bir uyarı niteliği de taşıyor.
"Enflasyonla mücadelenin maliyetsiz olacağını düşünmeyin": Akçay'dan net mesaj
TCMB Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay, konuşmasında enflasyonla mücadelenin kolay bir süreç olmadığını ve bu mücadelenin mutlaka bir bedeli olacağını net bir şekilde ifade etti. "Enflasyonla mücadelenin maliyetsiz olacağını düşünmeyin," diyerek, hem piyasalara hem de kamuoyuna açık bir mesaj veren Akçay, bu süreçte sabırlı olunması ve Merkez Bankası'nın uyguladığı politikalara güven duyulması gerektiğini belirtti. Akçay, Türkiye ekonomisinin bir "iniş" yapmadığını, ancak enflasyonla mücadele için sıkı para politikasının ve dolayısıyla yüksek faiz oranlarının bir süre daha devam edeceğini açıkladı. Bu, Merkez Bankası'nın, enflasyon hedeflemesi doğrultusunda politika faizini mevcut seviyelerde tutmaya veya gerekirse daha da artırmaya devam edebileceği anlamına geliyor.
Akçay'ın bu sözleri, Merkez Bankası'nın enflasyonu düşürme konusundaki önceliğini ve bu hedefe ulaşmak için kısa vadeli ekonomik yavaşlamayı göze alabileceğini gösteriyor. Ancak, bu politikaların reel sektör üzerindeki etkileri, işsizlik oranları ve genel ekonomik büyüme gibi faktörler de yakından takip edilecek.
Sıkı para politikası ve yüksek faizin bedeli: Ekonomik durgunluk ve gelir kaybı eleştirileri
Türkiye'nin enflasyonla mücadele kapsamında politika faizini yüzde 46 (metinde belirtilen oran, güncel oran farklılık gösterebilir) gibi yüksek bir seviyede tutması, beraberinde önemli eleştirileri de getiriyor. Sıkı para politikasının ve yüksek faiz oranlarının, hem ülkedeki ekonomik aktiviteyi yavaşlattığı, yatırımları azalttığı ve tüketimi düşürdüğü hem de borçlu kesimler (özellikle KOBİ'ler ve bireysel kredi kullanıcıları) üzerinde ek bir faiz yükü bindirdiği yönünde yaygın bir kanaat bulunuyor.
Eleştirilerin odak noktasında, enflasyonla mücadele adı altında uygulanan bu politikaların, özellikle dar ve sabit gelirli kesimlerin, emekçilerin ve küçük işletmelerin alım gücünü daha da düşürdüğü, işsizliği artırdığı ve sosyal adaletsizliği derinleştirdiği iddiaları yer alıyor. "Enflasyonla mücadele" kapsamında emekçi ücretlerinin enflasyona karşı ezdirildiği, reel ücretlerin gerilediği ve yaşam standartlarının düştüğü yönündeki eleştiriler de sıkça dile getiriliyor.
TCMB Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay'ın "dezenflasyon süreci maliyetsiz olmayacak" şeklindeki açıklaması, bir anlamda bu eleştirileri kabul eder nitelikte. Ancak Merkez Bankası, enflasyonun uzun vadede çok daha büyük maliyetlere yol açacağını ve kalıcı bir refah artışı için öncelikle fiyat istikrarının sağlanması gerektiğini savunuyor. Bu durum, enflasyonla mücadele politikalarının kısa vadeli maliyetleri ile uzun vadeli faydaları arasında bir denge kurulması gerekliliğini ortaya koyuyor.
TCMB rezervlerinde yavaş ve emin adımlarla toparlanma: "Hızlı olması gerekmiyor"
Cevdet Akçay, konuşmasında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın döviz rezervlerindeki son duruma da değindi. TCMB rezervlerinin yeniden yavaş ve emin bir şekilde artmaya başladığını ifade eden Akçay, rezervlerdeki bu toparlanmanın hızlı olması gerekmediğini söyledi. Bu açıklama, Merkez Bankası'nın rezerv biriktirme stratejisinde aceleci davranmayacağı ve piyasa koşullarını dikkate alarak kademeli bir yol izleyeceği şeklinde yorumlandı.
TCMB'nin döviz rezervleri, ülkenin dış şoklara karşı dayanıklılığını ve uluslararası piyasalardaki güvenilirliğini etkileyen önemli bir gösterge. Son dönemde rezervlerde yaşanan artış, hem uygulanan sıkı para politikasının bir sonucu olarak hem de yabancı yatırımcı girişlerindeki olumlu seyirle ilişkilendiriliyor. Ancak, rezerv seviyesinin hala istenilen düzeyde olmaması ve kırılganlıkların devam etmesi, Merkez Bankası'nın bu konuda temkinli bir yaklaşım sergilemesini gerektiriyor. Akçay'ın "hızlı olması gerekmiyor" ifadesi, Merkez Bankası'nın önceliğinin rezervleri hızla artırmak değil, sürdürülebilir bir şekilde ve piyasaları bozmadan biriktirmek olduğunu gösteriyor.
Dezenflasyon sürecinin yol haritası ve beklentiler: Zorlu bir patika
Türkiye'nin dezenflasyon süreci, yani enflasyonun kalıcı olarak düşürülerek fiyat istikrarının sağlanması, uzun ve zorlu bir patikayı işaret ediyor. Merkez Bankası'nın bu süreçteki temel aracı, politika faizini kullanarak para arzını kontrol etmek ve talebi soğutmak. Ancak, bu politikanın başarısı sadece Merkez Bankası'nın adımlarına değil, aynı zamanda maliye politikalarının uyumuna, yapısal reformların hayata geçirilmesine ve beklentilerin doğru yönetilmesine de bağlı.
Ekonomistler, dezenflasyon sürecinin başarılı olabilmesi için şu unsurların önemli olduğunu vurguluyorlar:
-
Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ve kredibilitesi: Merkez Bankası'nın siyasi baskılardan uzak, bağımsız bir şekilde karar alabilmesi ve aldığı kararlara piyasaların güven duyması, enflasyon beklentilerinin kırılması açısından kritik önem taşıyor.
-
Mali disiplin: Kamu harcamalarının kontrol altına alınması, bütçe açığının düşürülmesi ve vergi politikalarının adil bir şekilde uygulanması, enflasyonla mücadeleyi destekleyici maliye politikalarının hayata geçirilmesi gerekiyor.
-
Yapısal reformlar: Üretim verimliliğini artıracak, rekabet gücünü yükseltecek, dışa bağımlılığı azaltacak ve işgücü piyasalarını iyileştirecek yapısal reformların kararlılıkla uygulanması, enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesine katkı sağlayacaktır.
-
Beklenti yönetimi: Merkez Bankası'nın ve hükümetin, enflasyon hedefleri ve uygulayacakları politikalar konusunda şeffaf ve tutarlı bir iletişim stratejisi izlemesi, piyasaların ve kamuoyunun beklentilerini doğru yönlendirmesi açısından önemli.
TCMB Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay'ın açıklamaları, Merkez Bankası'nın bu zorlu patikada kararlılıkla ilerleyeceğini ve enflasyonu düşürmek için gerekli adımları atmaktan çekinmeyeceğini gösteriyor. Ancak, bu sürecin ekonomik ve sosyal maliyetlerinin de olacağı gerçeği, önümüzdeki dönemin Türkiye ekonomisi için kritik bir sınav niteliği taşıyacağını ortaya koyuyor. Gözler, Merkez Bankası'nın önümüzdeki dönemdeki faiz kararlarında, hükümetin maliye politikalarında ve yapısal reform adımlarında olacak.