Fevzi Efe Sekitmez / Oğlunun "intihar etmediğini, öldürüldüğünü" ilk andan itibaren anladığını belirten Büyükışık, olay sonrası bir doktorla yaşadığı diyaloğu aktararak, doktorun kendisine "Kimyasal zehirlenme yok, yüksekten düşme yok, darp nedeniyle öldü. Çok iyi bir avukat tutun, polisler olayı kapatmaya çalışıyor" dediğini iddia etti. Büyükışık ayrıca, olay gecesi şantiye ve çevresinde 30'dan fazla polis memurunun bulunduğunu, güvenlik kamerası kayıtlarının bilinçli olarak dosyaya eklenmediğini, sahte deliller üretildiğini ve olayın organize bir şekilde örtbas edilmeye çalışıldığını öne sürdü. Müşteki avukatları ise sanık polislerin tutuklanmasını ve mal varlıklarının araştırılmasını talep etti.
Emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık'ın, 2018 yılının Mayıs ayında İzmir'in Narlıdere ilçesinde, evinden spor yapmak üzere ayrıldıktan sonra bir inşaat şantiyesinde cansız bedeni bulunan 26 yaşındaki oğlu Dorukhan Büyükışık'ın şüpheli ölümüne ilişkin, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen kapsamlı soruşturma neticesinde, olayın bir cinayet olabileceğine dair, şantiye bekçileri ve bir çalışan hakkında "kasten öldürme" suçundan müebbet hapis istemiyle dava açılmıştı. Bu ana davanın yanı sıra, olay günü görev yapan ve delillerin toplanması ile soruşturmanın ilk aşamalarında ihmalleri ve usulsüzlükleri olduğu iddia edilen 8 polis memuru hakkında da "görevi kötüye kullanma" ve "görevi ihmal" suçlamalarıyla ayrı bir dava daha açılmıştı. Davanın duruşması, İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görüldü.
Talepler sıralandı;
Büyükışık’ın müdafisi, savunmanın ardından talepleri sıraladı. Mal varlıkları araştırılmasını, İzmir 21. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “kasten öldürme” davasının bu davaya dahil edilmesi, GPS kayıtlarının istenmesi, sanıkların tutuklanması ya da adli kontrol tedbiri, o tarihteki Narlıdere İlçe Polis Merkezi’nin telsiz kayıtları talep edildi.
Ara karar verildi;
Mahkeme başkanı tüm savunmaların alınmasının ardından ara karadı verdi. Adli kontrol taleplerinin kaldırılmasına, davaya katılma talebi kabul edildi. Diğer taleplerin tamamı reddedildi.
"BOĞAZINA KESİK İZİ VARDI"
Duruşmada müşteki olarak ifade veren Emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık, olay günü ve sonrasında yaşadıklarını kronolojik bir sırayla ve büyük bir metanetle anlattı. Oğlunun cansız bedenini gördüğü andaki ilk izlenimlerini ve bir babanın hissettiği acıyı dile getiren Büyükışık, şunları söyledi:
“Oğlumun telefonunu TÜBİTAK bile açamadı. Evimizin hemen bulunduğu yerde aracın park edildiğini söyledi. Arandıktan sonra süratle olay yerine yürüdüm ve geldiğimde arabamın kapısı açıktı. Aracın başında Halil Arslandağ ve İsmail Köksal vardı, bana, ‘başınız sağ olsun’ dediler. Arabanın şoför kapısı açıktı. Bana içeriyi gösterdiler, içeride sigara paketi ve kart cüzdanı vardı. Onlara baktım, ‘anahtar nerede?’ dedim, ‘burada değil’ dediler. ‘Başımız sağ olsun’ deyince, ‘oğlum nerede?’ dedim ve olay yerine geldik. Olay yerinde oğluma baktığımda, oğlum şurada gözüktüğü gibi demirlerin arasında yatıyordu ve başı korkuluk demirlerinin altındaydı. Bir baktım, ağlamış, gözünün kenarında tuz birikmiş ve boğazının üstünde kesik izi vardı. Bu fotoğrafta da başı rafa girmiş gibi içeri girmişti. Yüksekten düşen kimsenin binadan 10,5 metre öteye düşmesi imkansızdır. Ben generalim ve hayatım boyunca yüzlerce kez bilirkişilik yaptım. Parmak izi dahil tatbik ettim. Oğlumun öldürüldüğünü görür görmez anladım ancak kimin öldürdüğünü anlayamadım ve görür görmez keşif yaptım. Savcı Bey’den beni dışarı atınca şüphelendim. Büyükışık, oğlunun ölümünün ardından tam 2,5 yıl boyunca olay yeri fotoğraflarının ve videolarının dosyadan adeta kaçırıldığını, bu delillerin dosyaya ancak Başsavcı Kamil Güney'in müdahalesiyle eklenebildiğini iddia etti. Başsavcı Güney'in kendisine, "Sizden devlet adına özür diliyorum, normalde 1 hafta içerisinde biterdi bu iş, size bu haksızlık yapılmamalıydı, bundan sonra bu olayın savcısı benim."
"OLAY YERİNDE 30 KADAR POLİS VARDI"
Ethem Büyükışık, yaptıkları baz istasyonu çalışmaları sonucunda oğlu Dorukhan'ın ölüm saatinin gece 01:30 sularında kesinleştiğini belirterek, "Daraltılmış baz çalışmaları yaparak olay yerinde ve çevresinde bulunan şahısların isimlerini tespit ettik ve bu listeyi size (mahkemeye) teslim edeceğiz. Bu listede yer alan şahısların dahi o gece kaç saat aralığında olay yerinde olduğunu detaylı bir şekilde ortaya koyacağız," dedi.
Acılı baba, yaptıkları bu çalışmada çok daha çarpıcı bir bilgiye ulaştıklarını ifade ederek, "Biz o çalışmada şunu net bir şekilde gördük ki, o gün ve o gece olay yerinde ve çevresinde 30’un üzerinde farklı rütbelerde polis memuru varmış ve neredeyse hepsinin ismi elimizde," şeklinde konuştu.
Büyükışık, iddialarına devam ederek“06:39’da yaptıkları telefon görüşmesi olay yerinden yapılmış. Ünal Yücesoy o gece orada, Musa Çatalkaya dahil, inşaat sahibinin oğlu o gece orada ve saat 2:30’da olay yerine gelmiş. Sadece o değil inşaat sahibinin kendisi de orada, olay gecesi herkese talimat veren telefonun inşaat sahibine ait olduğunu da tespit ettik.” dedi.
"DELİLLER KARARTILDI"
Ethem Büyükışık, oğlunun ölümünün ardından delillerin bilinçli bir şekilde karartıldığını ve sahte deliller üretildiğini iddia ederek şok edici açıklamalarda bulundu. “Emniyetin raporuna göre 1:30’da öldürülüyor, bu net. Sizin izlemiş olduğunuz görüntüyü bu sanıkların hiçbiri üretmedi, Münir Tanyer ve Tayyar Tanyer benim baskımla üretti. 26 Mayıs günü Yiğit Aykurt isimli Saha Mühendisi aldı ve Ünal Yücesoy’a gizlice teslim etti ve onun üzerinden tek başına bir izleme tutanağı tuttu, yetmedi, yanındaki polise de imza attırdı ki o polis de bunu kabul ediyor.” dedi.
Büyükışık, Adli Tıp Uzmanı'nın olay yerinde yaptığı ilk muayenede "yüksekten düşme bulgusu yoktur" şeklinde rapor tuttuğunu, ancak dönemin Narlıdere İlçe Emniyet Müdürü İsmail Köksal'ın bu rapora "Hayır, vardır" diyerek itiraz ettiğini öne sürdü. Acılı baba:
"Artık bilirkişi raporları yayınlandı ve anladık ki o ilk andaki konuşmaların ve tespitlerin hepsi doğru. Dorukhan öldürüldükten sonra, polisler onu başka bir yerden olay yerine getiriyor ve yarı canlıyken branda içinde taşıyorlar, sonra üstünü düzeltiyorlar, ta boğazına kadar fermuarı çekilmiş. Çocuğu oraya koyuyorlar, daha sonra üretilen o sahte delili de (muhtemelen güvenlik kamerası kaydı) götürüp dosyaya veriyorlar. Dosyadaki Sirius ve Defose gibi özel programlarla incelenen kayıtlardaki tarih, saat ve zaman damgaları dahil her şeyin sonradan oynanmış ve yapıştırılmış olduğu, bunların sahte delil olduğu yönünde uzman beyanları var. Narlıdere İlçe Emniyet Müdürlüğü, soruşturma boyunca olay yerini gören hiçbir güvenlik kamerası kaydını almadı. Bu sonradan üretilen ve dosyaya konulan CD’nin de hiçbir resmi birimde üretilmediği, 4 sayfalık bir uzman raporuyla dosyaya sunuldu."
Büyükışık, mahkemeye fotoğraflar göstererek konuşmasına şöyle devam etti:
“O yokuş yukarı yürüyen Dorukhan ama saat o değil, o video sahte. Her şey üzerinde oynanmış ve arka bellek bilgileri yok edilmiş. Bunu resmi makamlara da incelettik, tabi rapor veremediler. Bakın efendim, yok dedikleri kameralar. Sadece burada 4 tane kamera var. Burada 19 tane kamera var. Bu indirilen Don kameranın bulunduğu yer burasıdır. Cinayet sanık ifadelerinde onlar da burada tarif ediyor. Direkt yere indirilmiş, bu bekçi kulübesi, Tayfun Çakmakçı’nın, cinayetin kameraları burada. O kameraların bulunduğu yere bu sanıkların hiçbirisi çıkmadı. Ben çıktım. Şu anda tüm cinayet sanıkları, ‘bizim kameramız oradaydı’ dediler. Oradaki sanıkların 4’ü gece bekçisi, 1’i inşaat işçisi.”
Büyükışık, iddialarını daha da ileri götürerek, “O bölgede yine aynı çatı katında, çatıya vizörü bakan, Dorukhan’ın atladığı iddia edilen, telefonun bırakıldığı yer, buyurun kameranın vizörü burada. Kameralar bir cinayet mahalindeki en önemli delillerdir. Onu yok ederseniz kayıt cihazı da aramazsınız. Bunu da gördüler ve o esnada buraya baksalardı o gün o anda her şeyi ortaya çıkartabilirlerdi. En kritik resimde sanıkların, olay yeri incelemecilerin çektiği fotoğraf. Dorukhan burada yatıyor. Buradaki kamera direkt Dorukhan’ı görüyor, Dorukhan’ı çeken kamera neden buraya kondu? Çünkü orada elektrik deposu var. Bu gösterdiğim fotoğrafları buradaki sanıklar çekti. Hırsızlık olduğu için bu kamerayı buraya koyduk diyenler gece bekçileri. Dorukhan’ın aracı sizin izlediğiniz gece görüntülerinde buradan çıkıyor, dönüyor ve yukarı doğru çıkıyor. Farın olduğu yeri gösteren 4 tane kamera var. Dorukhan burada birileriyle konuşuyor, işçiler ya da sahipleriyle konuşuyor. Sonra Dorukhan’ı buraya onlar yönlendiriyor ve oğlum yürüyor çünkü hiçbir tehdit algılamıyor.”dedi.
"Doktor bana 'çocuk öldürülmüş, polisler olayı kapatmaya çalışıyor' dedi!"
Ethem Büyükışık, mahkemede en çarpıcı iddialarından birini de olay yerine gelen doktorla yaşadığı bir diyaloğu anlatarak dile getirdi. "Olay yerine gelen ilk doktor, saat 00:49’da yola çıkıyor, olay yerine varıp muayeneye başlıyor ama bakıyor ki çocukta yüksekten düşmeye dair hiçbir iz yok, bunun üzerine ‘kalp krizi’ diye bir ön tanı raporu tutuyorlar, çünkü herhangi bir darp veya düşme izi yok. Ancak bu rapor, olayı kapatmaya çalışan sanıkların işine yaramıyor, bu sefer Adli Tıp Kurumu'ndan başka bir doktor çağrılıyor."
Büyükışık, ikinci olarak olay yerine gelen Adli Tıp Uzmanı Doktor Gökhan Batuk'un muayeneyi yaptığını ve "Yüksekten düşme bulgusu yoktur" dediğini, ancak İsmail Köksal'ın buna itiraz ettiğini iddia etti. Büyükışık, Doktor Batuk'un daha sonra yanına gelerek, "Komutanım, oğlunuz intihar etmedi. Bundan kesinlikle eminim. Üç olasılık var: Kanama olduğundan eminim, kalp krizi olabilir, darp sonucu ölüm olabilir, bir de kimyasal zehirlenme olabilir," dediğini aktardı. Büyükışık, doktorun kendisine telefon numarasını verdiğini ve otopsi sonuçları için 15-20 gün sonra aramasını söylediğini belirterek, "Tam 30 Mayıs’ta kendisini aradım ve ‘Doktor Bey, sonuçlar belli oldu mu?’ diye sordum. Bana aynen şunları söyledi: ‘Kimyasal zehirlenme yok, yüksekten düşme bulgusu yok, darp nedeniyle öldü. Çok iyi bir avukat tutun, polisler olayı kapatmaya çalışıyor.’ Doktor, açıkça ‘çocuk öldürülmüş’ dedi!" ifadelerini kullandı.
Acılı baba, olay yerine yapılan ihbarın da şüpheli olduğunu, ihbarı inşaat şirketi sahibi Tayyar Tanyer'in yaptığını ve İlçe Emniyet Müdürü'nü evinden aldırarak olaya müdahil ettiğini öne sürdü. "Saat 8:15’te ihbar yapıldığını göstersin. İhbarı kim yaptı biliyor musunuz? Tayyar Tanyer! İlçe Emniyet Müdürü’nü evinden alıp, adamı yatağından kaldırdı, 3-4 defa telefon görüşmesi yaptılar. O, ‘sen boş ver 112’yi ara oradan bize düşer’ dedi ve öyle oldu. Saat 8 küsür de ihbar merkeze düştü ve 8:55’te anons yapıldı. Anons yapıldığı anda buradaki 2 sanık olmak üzere, uhrevi bir yetenek yoksa en az 15-20 polis olay yerindeydi.," dedi.
"Organize bir suç örgütüyle karşı karşıyayız, Türkiye'nin arınmaya ihtiyacı var!"
Ethem Büyükışık, olayın basit bir ihmalden öte, organize bir suç örgütünün işlediği bir cinayet ve ardından gelen bir örtbas etme çabası olduğunu iddia ederek, “Bütün bunlar İhsan Gökmen Ellez, Yiğit Aykut Köse tarafından kabul edildi. Olay yeri inceleme şubeden 3 erkek polis var ve hepsi ‘kamera kayıtlarını izlemedim’ diyor. Az önce kulağımızla da duyduk, bunlardan birisi oraya girdi ve o toplantıya katıldı. Şu anda elinizde olan bütün İzmir Emniyet Müdürlüğünün görevlendirme listeleri sahte. O listeye göre Atakan Kaçar’ın orada olmaması lazım. Sadece o da değil, Organize Suç Örgütü’nden Manisa’ya giden herkes, Hüseyin Vurucu, Cinayet Büro’dan Nail Coşkun dahil olmak üzere o gün bütün herkesi il dışı görevde, yani ‘yok’ göstermişler. Ama Hüseyin Vurucu Manisa’da verdiği ifade de ‘ben o gün oradaydım ve kamera kayıtlarını aldım’ diyor. Sebebi ne biliyor musunuz? Burada delil karartmadan değil görevi kötüye kullanmaktan yargılanıyorlardı ve bu suçları gönüllü üstlendiler. Bugün burada buz dağının tepesini görüyoruz. Peşine düştüğümüz adamlardan sadece 8’i burada. Emniyet Genel Müdürünün yüzüne, şu soruyu sordum, o dönem valiydi, ‘o dönem size bilgi verildi mi?’, ‘yok’ dedi. Sanıklar olay yerinden uzaklaştırılmış, ‘ilçe emniyet müdürü geceleri İzmir limanında yatıyor, neden?’ dedim, ki olay yerine de limandan geliyor. ‘Bir kadınla ilişkisi olsa?’, ‘gece döner.’. O olmaz, bu olmaz, dedi ki ‘o zaman bunlar kaçakçılık yapıyor.’ Şimdi bu adam Bursa Valisi. Bu adam İzmir Limanında bunu yapıyorsa, Manisa’da görev süreniz boyunca takviye görevlendirme verdiniz mi? ‘Asla yapmadım’ dedi. Dedim ki ‘sizin adamlarınız o gün Manisa’da, mal dağıtımı yapıyorlar.’ HTS ve baz kayıtlarını önüne koydum, dedi ki ‘bunlar orada yasadışı bir iş yapıyor.’ Biz, organize bir suç örgütünün çözülmeye başladığı andayız. En son yayınlanan raporlar Dorukhan’ın başka yerde öldürülüp, olay yerine taşındığı ve sırtına sert bir cisimle vurularak katledildiği anlaşılmıştır, adli tıp raporu bu yöndedir dediler. Şu andan itibaren 21. Ağır Ceza Mahkemesinden tensip zaptını bekliyoruz.” diyerek sözlerini tamamladı.
Müşteki avukatından çarpıcı talepler: "Sanıklar tutuklansın, mal varlıkları araştırılsın!"
Duruşmada söz alan müşteki avukatlarından Şafak Yüksel, sanık polis memurlarının ifadelerindeki çelişkilere ve olayın vahametine dikkat çekerek mahkemeden önemli taleplerde bulundu. Avukat Yüksel, "Suçun işleniş şekli, sanıkların kamu görevlisi olmaları ve olayın üzerini örtme çabaları dikkate alınarak, yargılanan tüm sanıkların ve onların birinci ve ikinci derece tüm yakınlarının 2018 yılından bugüne kadar olan mal varlıklarındaki artışların MASAK tarafından detaylı bir şekilde araştırılmasına karar verilmesini talep ediyoruz. Ayrıca, sanıkların olay tarihinde üzerlerine kayıtlı olan tüm cep telefonlarının olay günü ve öncesindeki bir haftalık süreyi kapsayan baz istasyonu dökümlerinin (HTS kayıtları) ve görüşme detaylarının istenmesini, İzmir 21. Ağır Ceza Mahkemesi'nde iddianamesi henüz inceleme aşamasında olan ve bu olayla bağlantılı olduğunu düşündüğümüz dosyanın, mevcut dava dosyasına dahil edilerek birleştirilmesini, İzmir Emniyet Müdürlüğü'ne ait olan ve olay günü görev yapan tüm resmi ve sivil polis araçlarının GPS kayıtlarının celbini, sanıkların mevcut durumda verdikleri ifadeler ve ortaya çıkan yeni deliller ışığında eylemlerinin başka suçlara da vücut verebileceği ihtimali göz önüne alınarak ek savunmalarının alınmasını ve en önemlisi, kaçma ve delilleri karartma ihtimalleri kuvvetle muhtemel olduğundan tüm sanıkların tutuklanmalarını ya da haklarında adli kontrol tedbirlerinin en ağır şekilde uygulanmasını talep ediyoruz. Ayrıca, İl Emniyet Müdürlüğü'nden 13 Mayıs 2018 yılı gece saat 01:30’dan itibaren olmak kaydıyla, olayla ilgili tüm telsiz konuşma kayıtlarının çözümlenerek dosyaya gönderilmesini talep ediyoruz. Sanıkların beyanlarına karşı yazılı olarak detaylı ek beyanda bulunacağız, bu nedenle tarafımıza ek süre verilmesini de talep ediyoruz," şeklinde konuştu.
Emekli Tümgeneral Ethem Büyükışık'ın "intihar etti" iddia edilen oğlu Dorukhan Büyükışık'ın, İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davası, saat 9:20'de kimlik tespiti ile başladı. Görevi ihmal suçlamasıyla yargılanan polis memurlarının ifadeleri alındı. Olay yeri inceleme polisleri görev tanımlarını ve olay günü yaşananları anlatarak suçlamaları reddetti.
SANIKLARIN İFADELERİ ALINDI
Polis memuru A.K., savunmasında olay günü yaşananları anlatarak, "Olay yeri uzmanıyım, delil incelemesi yaparım. Genel olarak öyle bir zorunluluğum yok ama istersem yaparım. Olay günü Grup Amiri Deniz Asıcı beni aradı. Böyle bir olay olduğunu söyledi, ben de 'tamam ben de geliyorum' dedim ve olay yerine tek başıma gittim. Normalde önce şubeden ekip sevk edilir, olayın önemine göre ben de giderim. Ben oraya gittiğimde Duygu Öztürk, Musa Eliçi oradaydı. Bazen savcıyı bekleriz, bazen savcının talimatına göre işe başlanır. O gün savcımız, benim ekibim, adli tıp hekimi oradaydı. 11:30 civarlarında oradaydım. Olay yeri inceleme personeli olarak kamera bakmak gibi bir yetkimiz görevimiz yok. Ekibimiz önce anahtarla ilgili işlem yaptıktan sonra anahtarı kaldırmıştır. Olay Yeri İnceleme Uzmanı olarak aldığımız eğitim doğrultusunda parmak izini nereden tespit edileceğini öğrettiler. Ekip bakar, uygunsa alır, uygun değilse laboratuvara götürülür. Burada anahtara tozlama yaptıklarını hatırlıyorum" dedi.
İZMARİT VE PEÇETE DELİL SAYILDI
A.K, konuşmasının devamında, "Sigara ve izmarit 5,5 metre uzaktaydı. Fotoğraflara bakıldığında tozlu olduğu, eski olduğu görülüyor. Peçete ölen şahsa yakın olduğu için alındı ama diğer bulguları bilemiyoruz. İzmarit ve sigara paketinin alındığını hatırlamıyorum. Bel fıtığı olduğum için yukarı çıkmadım. Duygu Hanım, Musa Bey ve Deniz Amir çıktı. Bana Grup Amirim yukarıda telefon olduğunu söyledi. Ben de gittiğimde bunlara baktım. Ben hiç telefonu görmedim. Duygu Hanımla arabanın yanına gittik, Deniz Bey de yanimizdaydi. Eğer olay mahali araçsa önce onun görüntüsü alınır. Aracın dış incelemesini yapmadık çünkü şahsın olay yerine tek geldiği söylendi. Bagaja dıştan bakıldı. Dış yüzeyin fotoğrafları çekildi. Cüneyt ve Emre diye kimseyi tanımıyorum. Hatırladığım kadarıyla Cüneyt diye konuşan kişi benim ama ben Cüneyt değil Deniz diyorum. Fotoğraf çekimi ışıkla alakalıdır, teknik bri işlem olarak uygulanır. İlk çekimde görünmüyor gibi, sonra görünüyor, sonra yine görünmüyor. Burada parmak izini koydular ve kaldırdılar gibi bir şey çıkıyor. Böyle bir şey yok. Genel olarak savcılarımız olay yerlerinde "çalışmanızı yapın bizi bilgilendirin" der. Olay yeri olarak vatandaşlarla hiçbir şekilde iletişime geçmiyoruz. Hatırlamadığım bir sürü polis vardı, onlarla olayla ilgili konuştum. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum" dedi.
Sanık Polis Memuru D.A. ise savunmasında olay günü yaşananları ve görev kapsamını ayrıntılı şekilde anlattı. Sanık Polis Memuru D.A. ifadesinde şu bilgileri aktardı:
“Grup Amiri, konularla alakalı olarak bilgi akışını, sevk ve idareyi sağlar. Olay yeri inceleme esnasında orada bulunurum, ancak o dönemde branşımı almadığım için bir şey yapmadım. Branşım olsaydı destek olmak adına yapardım. Olay yerine 4936 ekip koduyla ekibimle beraber gittim. Bana tahsis edilen bir araç olmadığı için ekip aracıyla gittim. Olay yerine gittiğimizde çok sayıda polis ekipleri vardı. İlk gittiğimde yokuştan yürüyerek çıktığımızı hatırlıyorum ve orada soruşturmacı birimden arkadaşlar vardı. Cesede yakın yerde şeritler vardı diye hatırlıyorum. Aracın yanında bir şey olup olmadığını hatırlamıyorum. Ölen şahsın yakınında bulundum, hem galoş hem yelegimle birlikte eks şahsın yanına yaklaştığımı hatırlıyorum. A.K'yi şubeden çıkarken, vardığımızda vardık diye haber verdim. Hatırladığım kadarıyla ilk gittiğimizde Duygu video çekiyordu, Musa Bey fotoğraf çekiyordu. Ama bu ilk sefer, daha sonra bulgu toplanma esnasında bunlar değişebilir. A.K'nin de bahsettiği gibi anahtar önce olduğu şekliyle sonra ön ve arkası çekilmiştir. Toplanma işlemi yapılırken eldivenin çıkarılma şansı yoktur. Sigara paketi ve izmariti gördüğümü hatırlamıyorum ama çok sayıda çöp vardı. Ama Camel kutusundan bahsediliyor, direkt onu görmedim. Yukarıya Duygu Hanımla çıktık. Aşağıdan baktığımızda telefon görünüyordu. Yukarı çıktığımda A.K gelmemişti, Savcı bey de çıkış esnamızda geldi diye hatırlıyorum. Biz her katın çekimleri yapıldı. Yukarı çıktığımızda geniş açıyla video kamera çekim yaptı. Telefonun olduğu yerde şerit yoktu ama 2-3 polis memuru vardı diye hatırlıyorum. Telefonun video kamera çekimini Duygu yaptıktan sonra ben kattan indim, sanırım fotoğraf çekimini Musa yaptı. Telefona dokunmadım. Olduğu gibi görüntüsünü aldık. Telefonu ekip memurlarından biri delil poşetinde indirdi ama kim indirdi hatırlamıyorum. Sarı çizme gördüğümü hatırlamıyorum ama katlarda birçok inşaat malzemesi olduğunu hatırlıyorum. Biz inceleme yaparken çalışma devam etmiyordu ama inşaat halindeydi. İnşaat işçileriyle konuşmadım. Öyle bir amacımız ya da yetkimiz olmadığı için kamera var mı diye spesifik bir çekim yapmadık, sadece genel çekim yapıldı. Aracın çekimleri yapılırken ben de onlarla beraberdim. Aracın çekimleri yapılırken bulguların tamamı aracımıza gitmişti.Araç üzerinde parmak izi çalışması da yapılmadı sigara paketi ve peçete de alınmadı. Arkadaşlar paketin eski ve şahıstan uzak olduğunu düşünerek almamış. Biz bu fotoğrafları silseydik şu an böyle bir şey olmayacaktı. Çektiğimiz fotoğraflarda parlama ya da karanlık olsa bile silinmez. Güvenlik kameralarına bakma yetkimiz yok bakmayız da. Oradaki soruşturmacı birimden birisi söyledi eks şahsın tek geldiğini. Kamerayı kimin incelediği konusunda isim veremem çünkü bilemiyorum."
Sanık Polis Memuru D.Ö.Ö. ise ifadesinde şu bilgileri aktardı:
"Olay yerine gittiğinizde ben çekime başladım, videoyu ben çekiyordum. Ben çekim yaparken Musa Ağabey, "Aşağıda bir araba varmış oraya gideceğiz" dedi, kaydı kestim ve arabanın genel çekimini yaptım. Toprak yoldan şahsın çıktığını Musa Ağabey söyledi. Ön mülakatı o yaptığı için bu bilgiyi biliyor. Kendisi kamera görüntüsü izlememiştir, öyle bir yetkisi yok. Ölenin başına geldiğinizde çekimi sonlandırmadım diye hatırlıyorum. Ben gittiğimde araba anahtarı yanındaydı, şahsın ceplerini de kayıt devam ederken kontrol ettik. Yanlış hatırlamıyorsam kameraları çekerek devam ettim diye hatırlıyorum. Olay yerine daha sonra savcı talimatıyla kroki çizmek için gittik. Araçlarla ya da konteynerlerle ilgili herhangi bir çekim yapmadım. Bulgular paketlendikten sonra aracın içi açıldı. O sırada eks şahsın muayenesi yapılmıştı. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum. Biz her şeyi çektiğimiz için bulgulara bakarken değerlendirme yaptığımızda 2 sigara izmaritinin taze olmadığı çok bellidir. Ben herhangi bir şeyi silmem, her şey oradadır. Demir çubuk değil de demirlerin olduğu yerde bir eğilme vardı."
3 polis memurunun Avukatı Nazım Sansür ise şu ifadeleri aktardı:
"Olay yeri incelemenin herhangi bir şekilde suçun vasfını nitelendirmek ve soruşturma yapma yetkisi yoktur. Olay yeri alanı belirlenir ve o alan içerisinde delil toplamaya başlar. Sigara paketine gelelim. Paketin 5,5 metre uzakta olduğu söyleniyor, burada bildiğimiz bir suç
Sanık Polis Memuru F. S ise ifadesinde şu bilgileri aktardı:
"9'a çeyrek kala anons geldi ve olay yerine gittik. Halil Arslan ile olay yerine gitmiştik. Oraya gittiğimizde 2 tane resmi ekip oradaydı. Biri karakol ekibiydi, biri de ilçeye bağlı bir ekipti. Cinayet büro daha sonra geldi. Gittiğimizde bekçi bizi karşıladı ve rahmetlinin yanına götürdü. Güvenlik tedbirlerini aldık, şeritleri biz ve yanımızdaki ekipler çekti. Araç anahtarı şahsın 15 metre ilerisindeydi.Bizim aramızda maktulün gelişiyle ilgili bir konuşma geçmedi ama oradaki bekçi bana söyledi. Biz söyledikten sonra konteynerde kalan işçiler de geldi. Güvenlik kamerası görüntüleri sonradan geldi. Güvenlikçi benim yanıma geldi, "abi aşağıda rahmetlinin içeri girerken görüntüleri var" dedi. Ben onu İ. adlı komiserime söyledim. Komiser cinayetten 1 olay yerinden 1 kişiyi aldı. Daha sonra konteynere girdiler ve ben dışarıda kaldım, dışarıdan baktım. 5 tane kamera karanlıktı ama diğer kameraların çalıştığını gördüm. Daha sonra görüntüyü açtılar, görüntüleri açınca içeriye rahmetlinin girdiğini gördüm. Daha sonra Başkomiserim çıktı ve bana, "sen artık Halil'in yanına git, büyük ihtimalle olaya cinayet bakacak, onlar bakmazsa ben kayıtları alırım" dedi. Başkomiserin adı İ.Y. idi. Başkomiserim yarıda beni gönderdiği için ben pek bir şey göremedim. İ.Y ve İ.K olay yerindeydi. İsmail Köksal ve İsmail Yalçın bizi oradan gönderdi. Biz giderken olay yeri inceleme rahmetlinin üzerinde çalışma yapıyordu. Biz Halil Arslan ile oradan ayrıldık. Kamera kayıtlarına dair hiçbir bilgim yok. Ben idari tahkikat başlayana kadar olaya cinayetin baktığını zannediyordum. Açıkçası ben olayın biraz şüpheli olduğunu düşündüm ve İsmail Köksal'a ilettim. Köksal, 'olmaz öyle şey, ben yıllardır olay yerciyim yüksekten düşme bu.' dedi."
Fikret Sarıaslan Müdafii Av. Mahir Işıkay:
"Aslında ay çorbaya dönmüş. Görev tanımı dışında hareket eden yetkisini aşmış ve suç işlemiştir. Benim müvekkilimin kamerayı izleyip tutanak altına almak gibi bir yetkisi yok. Orada ilk başta yapması gereken şüpheli ölüm mü doğal ölüm mü intirhar mı? Önce bunu kararlastiracak. Müvekkilim görev tanımı içerisindeki her şeyi yapmıştır."
Sanık Polis Memuru M.E. ise şu ifadeleri aktardı:
"İsmail Köksal'ı da İsmail Yalçın'ı da tanımıyorum. Biraz önce Duygu arkadaşımı gördüğümde tanıyamadım, orada kim beni tanıyacak? Ben kamera görüntüsü izlemedim, zaten buna zamanım da yok. Bize çocuğun olay yerine tek geldiği bilgisini verdiler.Ben gittiğimde anahtar şahsın yanındaydı. Şahsın babasına nasıl ulaşıldığını bilmiyorum. Biz gittiğimizde anahtar olduğu yerde duruyordu. En sonra numaramızı koyduk ve çekimi yaptık. Ölüm muayanesi yapılırken ben orada değildim. Çünkü 7 katlı bir binada bulaş örneği arıyordum, çalışıyordu. Bahsedilen peçeteyi gördük, şahsın yanında temiz bir şekilde duruyordu. Telefonu delil poşetine değil de elimizde eldivenle aldık ve aracımıza götürdük. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum."
Sanık Polis Memuru H.A ise şu ifadeyi aktardı:
"Sabah saatlerinde olaya dair bilgi geldi. WhatsApp grubundan da bilgi geldi. Olay yerine vardığımda güvenlikçi oradaydı ve bizi maktulün olduğu yere götürdü. Biz olay yerine vardığımızda cinayet büro orada değildi, onlara ben haber verdim. Büro amirimiz Bekir Yusufcan ve İsmail Yalçın'a da haber verdim. İsmail Köksal da 10 dakika sonra olay yerine geldi. Şeritleri çektiğinizde anahtar, peçete ölen kişinin yanında duruyordu. Bu anahtar ilk etapta maktulün yanındaydı, yukarıdan indirmedik. Telefonu yukarıdaymış onu ben görmedim. 2 tane resmi arkadaş yukarı çıktı. Gittiğimizde şahsın kimliğini bilmiyorduk, anahtar üzerindeki amblemden araç aradık ve plakaya baktık aracı bulduktan sonra. Müştekiyi ben mi aradım emin değilim. Kamera kaydını sonradan duydum. Olay yerindeki bazı arkadaşlar, "maktul inşaata bu yönden gelmiş" dediler. Kamera kayıtlarının olduğu yere arkadaşımı gönderdim kayıtları muhafaza etmesi için. Ben üstlerime söyledim, Fikret Bey de oradaydı, İsmail Köksal sonradan oraya kendisi gitmiş olabilir. Biz olay yerine giden ilk ekiptik, yönlendirme yaptık ve bilgi topladık. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum."
Sanık Polis Memuru H.A ise şu ifadeyi aktardı:
"Sabah saatlerinde olaya dair bilgi geldi. WhatsApp grubundan da bilgi geldi. Olay yerine vardığımda güvenlikçi oradaydı ve bizi maktulün olduğu yere götürdü. Biz olay yerine vardığımızda cinayet büro orada değildi, onlara ben haber verdim. Büro amirimiz Bekir, Yusufcan ve İsmail Yalçın'a da haber verdim. İsmail Köksal da 10 dakika sonra olay yerine geldi. Şeritleri çektiğimizde anahtar, peçete ölen kişinin yanında duruyordu. Anahtar ilk başta maktulün yanındaydı.Telefonu yukarıdaymış onu ben görmedim. 2 tane resmi arkadaş yukarı çıktı. Gittiğimizde şahsın kimliğini bilmiyorduk, anahtar üzerindeki markadan araç aradık ve plakaya baktık, aracı bulduktan sonra müştekiyi ben mi aradım emin değilim. Kamera kaydını sonradan duydum. Olay yerindeki bazı arkadaşlar, "maktul inşaata bu yönden gelmiş" dediler. Kamera kayıtlarının olduğu yere arkadaşımı gönderdim kayıtları muhafaza etmesi için. Ben üstlerime söyledim, Fikret Bey de oradaydı, İsmail Köksal sonradan oraya kendisi gitmiş olabilir. Biz olay yerine giden ilk ekiptik, yönlendirme yaptık ve bilgi topladık. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum."