Eylem ASLAN

Hakkında çeşitli hikâyeler bulunan kahvenin Araplar tarafından keşfedildiğine inanılır. Etiyopyalı bir keçi çobanı, keçilerin bir bölümünün oldukça hareketli ve zinde olduğunu fark etmiş. Bu keçilerin de kahverengi tohumları olan bir ağaçtan beslendiklerini görmüş. Aynı tanelerden kendisi de yemiş ve gerçekten yediği tanelerin zindelik verdiğini fark etmiş. Kahve ilk olarak, 1470’lerde ölen Sufi âlimi Muhammed El-Dhabbani tarafından Yemen’de gerçek bir içecek haline getirilmiş.

Bir başka inanışa göre; kahve, Şazeli tarikatının piri Hasan eş-Şazeli ya da Ebu’l Hasan Şazeli tarafından Habeşistan’ın yüksek yaylalarında keşfedilmiş, Yemen’e de bu dervişler tarafından getirilmiş. Kâtip Çelebi; Şazeli’nin 1258 yılında Hac yolculuğu sırasında müritleriyle uzun uzun sohbetlere daldığı, bu sohbetlerde kahve çekirdeklerinin kaynatılıp içildiğini belirtmekte. Bu nedenle İstanbul’daki kahveciler Şeyh Şazeli’yi kahveci esnafının piri kabul etmiş ve kahvehanelere “Ya Hazreti Şeyh Şazeli” levhaları asmışlar.

Etimolojik açıdan, ileri sürülen görüşler arasında en çok kabul gören, kahvenin güney Habeşistan’dan dünyaya yayıldığı fikri. Avrupa dillerinde cafe, Latince’de coffea olan kahvenin, yabani kahve ağacının bol miktarda yetiştiği Güney Etiyopya’nın Kaffa yöresinden adını aldığı kuvvetli bir olasılık.

Anadolu'ya nasıl geldi?

Kahvenin Osmanlı İmparatorluğu’na gelişi konusunda birkaç rivayet var. İlki, 1554 yılında Halepli Hukm ile Şamlı Şems İstanbul’a getirmiştir. Diğer hikâyeye göre, kahve İstanbul’a 1517 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde gelir. Yemen’in alınmasının ardından Habeşistan Valisi Özdemir Paşa, Kanuni'ye bir çuval kahve göndererek kahvenin günümüze kadar süregelen macerasını başlatır. İstanbul'da kahveler çok çabuk yayılmıştır. Evliya Çelebi 1630 yılında İstanbul'u adım adım dolaşırken kentte 55 kahve ve bu kahvelerde çalışan 100 ocakçı ve çırak olduğunu saptar. Kahve satıcılarının sayısıysa daha çoktur. Bu işlerde çalışanların sayısı beş yüzü bulur. Şehirdeki kahvehane sayısı II.Selim ve III. Murat döneminde altı yüzü geçer. Anadolu’da kahvenin 13. yüzyılda dahi bilindiğini iddia eden araştırmacılar, Mevlana’nın Divan-ı Kebir’indeki; “Devletimiz geçim devleti, kahvemiz arştan gelmede, meclise badem helvası dökülmüş, saçılmış” beytiyle destekliyor.

İlk olarak Tahtakale’de açılan ve tüm İstanbul’a yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanışır.

Türk kahvesi; dünyada telvesi ile ikram edilen ilk kahvelerden. Bu özelliği ile Osmanlı döneminde birçok yazarın ve gezginin notlarına konu olmuş. O dönemlerde Fransız gezgin Jean de Theverot; “Zengin veya fakir, günde iki üç fincan içmeyen kimse yok” sözleri ile kahvenin kişinin içinde bulunduğu sosyal statüden farksız olarak içildiğini vurgulamaya çalışmış. İtalyan seyyah Pietro della Vella, “Türklerin rengi siyah olan bir içecekleri var; bu içecek kışın iyice ısıtmasına karşılık, yazın da çok ferahlatıcı; oysa her zaman sıcak içiliyor. Bu içecek yemek esnasında değil de yemekten sonra, sanki bir sonralıkmış gibi uzun höpürtülerle veya büyük yudumlarla dostlar eşliğinde içilmekte. Bu iş için büyük ateş bulundurup; ateşin yanında içi bu karışımla dolu, küçük porselen fincanlar tutuyor ve su yeterince ısındığında, yalnızca bu işi yapan işinin ehli adamlar, bu küçük fincanları orada bulunan kişilere mümkün olduğunca sıcak halde taşıyor. Bazen yedi sekiz saatlerini bu içecek eşliğinde sohbet ederken geçiriyorlar” diye anlatır.

Ülkemizde hiç yetişmeyen bir ürün olduğu halde pişirilme yöntemiyle dünyaca ünlü bir lezzet olan Türk kahvesi, kültürümüzün zengin bir birikimi olarak hayatımızda hala önemli bir yer tutuyor. Kendisinden çok dillendirilen sohbetinden, sunumundan, köpüğünden ve fal bakma ritüelinden olsa gerek dostla içilen bir fincan kahvenin tadı kırık yıl damağında kalır insanın.

Türkiye’de kahve çeşitleri

Şanlıurfa ve Mardin gibi yörelerde yaygın olarak içilen acı kahve mırra, Gaziantep yöresinin menengiç, yani çitlembik kahvesi, sütlü, sakızlı ve daha pek çok çeşidiyle yüzyıllardır vazgeçemediğimiz birçok kahve çeşidimiz var. Hepsi özünde Türk kahvesi fakat içerik ve sunuş biçimlerinden dolayı farklı isimlere sahip. Örneğin; fincanın yanında şeker ya da lokum servis edilirse bunun adı ‘yandan çarklı’ olur. Sabah içilen kahveye ‘sabah kahvesi’, mangalda bol köpüklü olarak pişirilen kahveye ise ‘okkalı kahve’ denir. Geleneklerimizden olan nişan, söz gibi törenlerde ikram edilen kahveye ise ‘hoş geldin kahvesi’ denir. Acı kahve biraz daha yumuşatılarak yani süt katılarak verilirse bu ‘sütlü kahve’ olur. Sütlü kahve, şekerli kaynamış süte biraz kahve konularak yapılır. Bir de işten ya da yoldan gelen insanlara ikram edilen ‘yorgunluk kahvesi’ vardır. ‘Acı kahve’, şekersiz, sıkıntılı anların içeceğidir. İyi kavrulmuş, dibekte dövülmüş, ağır ateşte pişirilmiş Ferah Kahvesi vardır bir de. Mutlu ve huzurlu olduğunda, şekerli içilen kahve…

Kahve falı

Türk kahvesi falı, açık ara farkla ülkemizde en sık uygulanan fal bakma yöntemi. Çoğu zaman maksat eğlence olsa da kahve falı bakmanın da incelikleri var. Kahve falı bakmak için önce kahveler içilir, tabak kahve fincanı üzerine kapatılır ve ikisi birden ters çevrilir. Fal kapatırken fincanı baş etrafında üç kere döndürmek, "Kahve-i pir kalbime gir, kalbimden çık falıma gir" diyerek dilek tutmak gibi ritüeller de olmazsa olmaz.

Pek çoğunuzun yeni bir günün sabahına bir fincan 'kahve' ile başlayacağını tahmin edebiliyoruz, umarım hem de kahve eşliğinde hoş bir dost sohbetiyle olsun! Gönlünüz muhabbetle dolsun! Muhabbetiniz daim olsun!

Türk kahvesinin sırrı

Türk kahvesi; Soğuk suyla, ağır ateşte pişirilir. Kahve pişirilirken iki-üç kez kabarmalı. İlk kabardığında fincan ya da fincanlara köpüğü konur, ikinci kez ocağa konarak tekrar kabarması sağlanır, tekrar fincana bir miktar konur. İşlem bir kere daha tekrarlanır ve fincanlar doldurulur. Bu iki-üç kez kabarmasına “göbek attırma” da denir. Bir fincan kahve 3-3.5 dakikada pişer. Kahvenin köpüğü ise fincanın üzerini kaplamalı.