Günlerden beri süregelen bir deliksiz uykunun elinde, yaşamla arasında kalan ne varsa silinip gitmiş sanki. Her gün biraz daha yok oluşa doğru sürüklenen bu beden ne kadar yabancı görünüyor bana. Sahip olduğu tüm canlılığı derinlerde bir yere saklayarak gözden kaybolmuş bu beden, geride acı inlemeler ve sayıklamalardan başka bir şey bırakmamış gibi. Belli belirsiz kelimeler çıkıyor ağzından, duyamıyorum. Eğiliyorum dudaklarına doğru. Acı bir inleme…

"İmkansız!"

Sürekli olarak devam eden sayıklamalar arasından, çekip çıkarabildiğim tek kelime bu oluyor. Rahatsız etmekten korkarcasına ağır hareket ederek, halsiz bir şekilde uyuyan genç adamın alnında birikmiş soğuk teri siliyorum. Solgun yüzüne dalıyor bakışlarım. Alnından yanaklarına doğru gezintiye çıkan elim, ateşe sokulmuşcasına yanınca, bir korku sarıyor ruhumu. İçe çökmüş yanaklarında, kurumuş dudaklarında ve kara toprağa gömülmüşcesine yok olmuş gözlerinde ölümü görüyorum ve korkuyorum. Ellerini alıyorum avuçlarıma. Hareketsiz bir şekilde avuçlarımda duran parmaklara tek tek dokunuyorum. Dokundukça küçülüyor parmaklar, küçüldükçe minicik bir el kalıyor avuçlarımda. Ufacık bir elin, insanın kalbini dünyanın en büyük hazinesiyle doldurabilmesine; hafifçe aralanmış bir çift gözün, mutluluk hazinesiyle dolup taşan kalbe sarsılmaz bir krallık inşa edebilmesine şaşırıyorum. Gördüğüm ilk andan beri kalbimde ki krallıkta hükmünü sürdüren o küçük eller, şimdi cansız bir şekilde duruyor avuçlarımda. Gözlerimde ki sızıntının utancına inat, titreyen sesimle:
"İmkansız olan ne?" diyorum. Cevap gelmiyor. Tekrar soruyorum. Yine cevap gelmiyor. Sorum muhatap alacağı birini bulamayarak, boşlukta kayboluyor. Acı çeken inlemelere eşlik eden kalbimin acısıyla haykırıyorum:

"Oğlum! "

*****

Sevgi söz konusu olunca, tüm vasıflarından sıyrılarak üryan kalıyormuş insan. Şu anda ben, bu odada -bu yatağın yanında- ne bir zamanlar İskender’in yanında savaşmış bir generalim, ne de geniş topraklara hükmeden Seleukos krallığının kurucusuyum. Şu anda ben, oğlunun acısıyla yanan kederli bir babadan başkası değilim. Her şeyi yapabilme gücüne sahip olmama rağmen, hiçbir şey yapamamanın en büyük çaresizliğini yaşıyor ve çaresi bulunamayan bir hastalık karşısında, bir kral olarak en büyük yenilgimi alıyorum.  Sahip olduğum hiçbir vasıf oğlumu iyi etmeye yetmiyor ve her an biraz daha ölen oğlumla birlikte ben de ölüyorum.
Yaşadığım duygu karmaşası Erasistratus’un içeri girmesiyle bölünüyor. Kendinden emin bir şekilde yaklaşmakta olan doktoru görünce, bir ümit doluyor kalbime. Vakit kaybetmeden Antiohos’u görmek isteyince, kenara çekilerek beklemeye başlıyorum. İyi şeylerin olacağına inanarak beklemek çok acıtmıyor, incitmiyor insanı. Ancak oğlumu hassasiyetle kontrol eden Erasistratus’un yüzündeki umutsuz ifadeyi görünce, ümide kapılmış olan kalbimde bir şeylerin öldüğünü hissediyorum.
"Umut yok mu?"
Sorumu cevapsız bırakan Erasistratus, büyük bir dikkatle oğlumu incelemeye devam ederken, kapının usulca aralanmasıyla birlikte, odaya eşsiz bir yasemin kokusu doluyor. Müptelası olduğum kokunun sahibi içeri girdiği anda, ölümün kasvetine bürünmüş oda baharın canlılığına teslim oluyor.

*****

"Kabullenmenin verdiği yorgunlukla, yılların eskitildiği bir hayatın tekdüzeliğini yaşarken tanımıştım Stratonike'yi. Gördüğüm anda kalbimi kendisine nasıl mühürlediğini hala bile anlayamadığım bu güzelliğin, saçlarına hapsolmuş yasemin kokusu muydu beni kendisine esir eden? Ayın parlaklığını çalan gözleri mi? Yoksa, yalnızlığımı yüzüme haykıran dalgaların sesinde duyduğum o kahkahaları mı?
"Ah, bir bilebilseydim keşke, aşkı bilmeyen ruhumun bekaretini nasıl yitirdiğini!"
Bağ bozumu coşkusunu andıran heyecanı, neşesi ve gençliğiyle, en narin ayaklarda ezilerek aromasını ve rengini bulan bir şarabın tadı kadar güzel olan Stratonike, hayatıma girdiğinden beri, zamanın acımasızlığı karşısında yaşlılığın boyunduruğuna giren Seleukos değildim artık. Beni kendisine bağlayan gözlerini gördüğüm andan beri, gençlik iksirini kana kana içmiş bir adamdım. "
Ağır adımlarla yanıma yaklaştığında, hülyalara dalmış düşüncelerim kayboluyor bir anda. Gözlerinde oğlumun kederini görünce, bir baba olarak tekrar hayran oluyorum bu genç kadına. Hayatımıza sonradan katılmasına rağmen, annelere özgü şevkati ve duyarlılığı sayesinde, oğlumun da kalbini kazanan eşimin yaşadığı acı, Antiohos’la aralarında kurulan bağın ve oğluma duyduğu sevginin en büyük ispatıydı. Bir baba olarak yaşadığım sarsıntıyı Stratonike'de bir annenin yaşayabileceği kadar yaşıyordu.

*****

Gözyaşlarını görünce "endişelenme" diyorum, umutsuzca.
"Endişelenme!"
Odadan çıktığında kokusu da beraberinde gidiyor ve oda tekrardan ölümün kasvetine bürünüyor. Yüzünde garip bir ifade beliren Erasistratus’a bakınca, içimde kanat çırpan bir kuş  "buldu çareyi” diyor. Okyanusun derinliklerinden yüzeye ulaşmış bir insanın, aldığı ilk nefesin rahatlamasını yaşıyorum adeta. Günlerden beri duymak istediğim, -bir doktorun ağzından çıkabilecek- en anlamlı kelimeler dökülüyor Erasistratos’un ağzından:
"Oğlunuzun hastalığının sebebini buldum."
Telaşın ve heyecanın sarıp sarmaladığı bir mutlulukla tanrılara şükrederken, devamı geliyor sözlerin:
"Oğlunuz aşık! Kendisini yiyip bitiren bir aşkın hastalığıyla mücadele etmeye çalışıyor. Açık konuşmak gerekirse kralım, oğlunuzun iyileşmesi bu aşkın karşılığını alabilmesine bağlı. Aksi taktirde…"
"Aksi taktirde?"
"Maalesef oğlunuz iyileşemeyecek. Hatta…"
"Yeter! Böyle bir şey asla olmayacak. Antiohos ölmeyecek, duydun mu beni? Oğlum ölmeyecek! "
Kapıldığım öfke selinde, kurtuluş için tutunacak bir dal ararken, aşk yüzünden ölümün kıyısına gelebilmenin şaşkınlığını yaşıyorum. Böyle bir şey nasıl mümkün olur bir türlü anlayamıyorum. Mantığımın kabul edemediği bu hastalığa sebep olan kişinin kim olduğunu sorunca, cevap verip vermemek konusunda tereddüt ediyor Erasistratus. Sert bir şekilde tekrar ediyorum soruyu:
"Söylesene, oğlum kime aşık?"
Eğer zamanı geriye almak mümkün olsaydı, oğlumun aşık olduğu kadının, kim olduğunu sormadan önceki ana dönmek isterdim. Ancak ne yazık ki bu söz konusu bile değildi. Her saniye geleceğe akan bir zaman yolculuğunda, sorum da tıpkı gelen cevap gibi yerini almıştı.    
"Oğlunuzun aşık olduğu kadın, eşiniz Stratonike!"
"Oğlunuzun kalbini dinlediğimde oldukça zayıf olan kalp atışlarının, eşinizin odaya girdiği andan itibaren hızlı hızlı atmaya başladığını fark ettim. Eşinizin gözyaşları ve yaşadığı keder de bu aşkı doğruluyor sanırım. "
Tüm çıplaklığıyla Erasistratus’un kelimelerinde can bulan hakikat karşısında, yaşam ve ölümün başladığı yerdeyim şimdi. Kalbime saplanmış buzdan bir hançerle yüreğim alev alev yanarken, bedenim soğuğun etkisiyle titriyor. Her şey siliniyor o an. Evren yok oluyor. Ben yok oluyorum! Bir sis bulutunun ardından gelen uğultu iyi olup olmadığımı soruyor. İyi olup olmadığımı anlayamadığım halde cevap vermek istiyorum. Ancak gözyaşlarım bir yumru gibi boğazımı sıkıyor ve hıçkırıklarım içime akıyor. Gözlerim kurak topraklar misali susuz kalmasına rağmen, kalbim gözyaşı selinde boğuluyor. Kalbim deli gibi ağlıyor. Aynı uğultu yineliyor sorusunu:
"İyi misiniz kralım? "
Keder, mutluluk, öfke, acı, sevgi, aşk… Birbirine düşman olmuş her duygum hayatta kalabilmek uğruna ruhumun derinliklerinde kavgaya tutuşmuşken, iyi miyim değil miyim bir türlü anlayamıyorum.
"Nice savaşlar yaşamış yaşlı bedenim öylesine acıyor, ruhum öylesine sancıyor ki!"

*****

Dayatılan bu gerçek karşısında günlerdir düşünüyorum. Sevginin de terazisi oluyormuş meğer! En ölümcül yaralardan bile fazla acı çektiren bu gerçek karşısında, sonsuz sevgimin sahibi iki insan, aynı terazide ayrı kefelere konmuşken, hangi vasfımın ardına sığınarak ağırlık vermem gerektiğini bilseydim keşke! Bir babanın ve bir aşığın savaşında en büyük mağlubiyeti almışken, bir kral olarak mutluluğu kimin avuçlarına bırakmam gerektiğini bilebilseydim!
"Ah! Ne zor bir seçimmiş bu tanrım! Ne imkansız bir hakikatmiş!"
Oğlum onu hasta eden aşkı yüzünden ağır ağır ölürken, eşim de onunla birlikte her gün biraz daha ölüyor. Hangimizin sevgisi mutluluğu hak etmeli? Bir evlada duyulan sevgi midir mukaddes olan, yoksa bir kadına duyulan sevgi mi? Yaşlı bir adam için gerçek olan sevgi hangisidir? Hangimizin kalbi vazgeçmeli? Bir baba olarak, bir eş olarak kimi feda etmem gerekir?
"Hangi vazgeçiş daha az acıtır ki yüreğimi?"
Günlerden beri bir bataklığın içinde debelenip duran düşüncelerim ve kalbim artık kimi seçeceğini, sevgi için kimden vazgeçmesi gerektiğini çok iyi biliyor.

Ben kral Seleukos!
"Bir baba olarak, oğlumun sevgisini seçiyorum."
"Bir koca olarak, eşimin sevgisini seçiyorum."
"Bir seven olarak, sevgi için kendi sevgimden vazgeçiyorum ve mutluluğu onların avuçlarına bırakıyorum."


Yazan: Şükran Koraltan