Hazırlayan / Neşe BAYRAÇ

Bu yazıyı bu müzik ile okuyup, vaktiniz varsa görüntüleri (dansları) izleminizi öneririm.


Giderken hiç böyle bir yer beklemediğim için yaşadığım kelimenin tam anlamı ile “ŞOK”tu.

Nepal'in en büyük Hindu tapınağı. Tapınak Hindu Tanrısı Şiva’ya adanmak için 5. yüzyılda yapılmış. Hindular için kutsal kabul edilen GANJ nehrinin kollarından Bagmati nehri kıyısında kurulmuş. Hindu tapınakları çoğunlukla nehir kıyısında oluyor. Nedenini az sonra anlayacaksınız.
Nepal’deki başlıca iki din Hinduizm ve Budizm görsellik olarak çok farklılar. Hindu Tapınakları renk cümbüşü içerisindeyken, Budist Tapınaklar daha sade. Ancak, ikisi de barışçıl, doğayı seven ve yogayı kullanan dinler. Katar'da yaşayan çok Hindu var. Hatta bir tanesi ile de yakın çalışmıştım. Onunla ilgili ilginç bir anım da var.

Bir sabah 6:30'da laboratuvara girdiğimde, mırıltılar duydum. İşe ilk giden hep ben olduğum için sese alışık değilimdir. Bu nedenle hemen bu mırıltılar da nereden geliyor diye etrafıma bakındım. İlk anda hiçbir şey gözüme çarpmadı sonra dikkatlice bir kez daha baktığımda, laboratuvarın köşesinde, bu arkadaşın, kapıdan girişte görülmeyecek bir şekilde, yerde geleneksel kıyafetler içinde yoga pozunda oturmuş meditasyon yaptığını fark ettim. Bu görüntünün gerek iş ortamı ile bağdaşmaması gerekse hayatımda ilk defa böyle önünde çiçekler, mumlar, transa geçmiş biri olması bakımından tedirgin oldum ve rahatsız etmemek için hemen sessizce laboratuvardan çıktım. Hindu’ların geneline kıyasla çok uyumsuz ve kavgacı biriydi. Yaptığı iş ortamında çok doğal bir şeymiş gibi meditasyonu bitince 'niye beni dua ederken rahatsız ettin' deyip kızmıştı. Yaşama tutunmaya çabalarken normal bir öğretmenin katlanamayacağı koşullarda yaşıyordu ve bu onu saldırganlaştırmıştı. Bu kadar kavgacı biri olarak, tahmin edileceği üzere, sonu pek iyi olmadı bu arkadaşın.

Hinduların, alınlarına sürdükleri kırmızı boya Bindi çok meşhur. Bindi spritüel göz ya da Tanrı gözü, 3. göz denen noktada. Hinduizm’de içsel enerjiyi koruyan ve konsantrasyonu arttıran bir nokta olduğuna inanılıyor ve kadınlar evlenince kullanmaya başlıyor. Böylece evli ve bekar kadın da dışarıdan bakılınca kolaylıkla ayrılmış oluyor. Hindular, ineklere, onlara süt verdikleri için saygı duyuyorlar ve kutsal buluyorlar. Aslında dışarıdan bakınca bu sefil görünüşlerine zıt doğa sevgisi üst boyutta bir din. Kendi yemeklerini yemeden önce fare dahil etraftaki hayvanları besliyorlar. Yemek yedikten sonra da artanları etrafa saçıvermelerinin arkasındaki düşünce de bu. Bize farklı gelen davranışları eleştirmeden önce araştırmanın ve arkasında yatan nedeni bulmanın önemi bir kez daha ortaya koyuyor. Bakalım daha ne özellikleri varmış öğreneceğiz dedim. Tapınağa doğru yürürken yolda, içeride tanrılara sunmak için hazırlanan satılık çiçekleri görünce böyle çiçek zevki olan bir dinin çok zarif olabileceğini düşündüm. Acaba?

Seyyar satıcılarsız bir tapınak düşünülemez tabiki. Hele de Asya'da iseniz.

Yollarda hem köpeklere hem de insanlara benzer kaplarda benzer yemekler koymuşlar. Konulan yemeği köpek yemezken insanın yediğini görmek ilginçti.

Tapınağa yaklaşınca girişte birden motosiklet, insan gürültüsü içerisinde kalıverdik.

Bu da videosu



Hemen belirteyim bu görüntüler sakin hali. İlk girişteki çılgın gürültüyü maalesef ilk şok ile yakalayamadım. Keşke birisi benim o anlardaki yüz ifademi kayıt altına alsaymış. Kendimi, etrafımdaki ilginç görüntüleri kaçırmamak için, kendi eksenim etrafımda döner buldum. Aynı anda başımı bir çevirdim bütün vücudu beyaz pudramsı, tebeşirimsi bir toza boyanmış, yarı çıplak, rastalı saçlar ile, ağzında, dudaklarından dışarı taşmış sadece 1 tane ama gördüğüm en uzun dişli adam. Yüreğim ağzıma geldi. İnanılmaz ürkütücü. Başını bana uzatarak bir şeyler söylemeye çalışıyor.

İmdadıma rehberimiz yetişti fotoğraf çektirelim deyip para istiyormuş. Böylece hayatımın ilk Sadhu’su ile tanışmış oldum. Sadhu’lar Hindu dinindeki kutsal kişiler. Vücutlarını külle kaplıyorlar. Bu küllerin de ne külleri olduğunu sonra öğreneceğiz. İçerisi tam anlamı ile sanki gerçek dünya değil de film platformu görüntüsünde. İnekler, maymunlar. Fareler de dediler ama biz görmedik. Kutsal 9 hayvan var, onlara dokunulmuyor. Tapınak boyunca ilerledikçe her yerin pisliğin içinde yatan, yemek yiyen insanlarla dolu olduğu görülüyor. Tapınağın içine Hindu dininden olmayanlar giremiyor. Ama tapınağın etrafındaki yürüyüş yoluna bilet alıp gidebiliyorsunuz ve yapılan her türlü ritüeli yukarıdan görme şansınız var.

Bu görüntüler gerçek dünya olamaz. Çöplerin arasında ailecek ibadet eden, yemek yiyen, çocuğunu emziren, kakasını yapmış çocuğunu yalapşap temizleyip çocuğunun kıçından çıkan kirli çaputu yola atıveren insanlar.

Her geçen dilek tutup ateşi karıştırınca ben de yapmadan edemedim.

Ve Sadhu'lar.

Olayı turistik boyuta da sokmuşlar. Bu fotoğraflar için para istiyorlar. Hatta daha da ileri gidip nereden geldiğimi sordular ve "Türkiye" deyince kim bilir ne zamandan beri sakladığı Türk parasını kuru sorarak değiştirmemi istedi. Bir Sadhu'ya para da çevirdim ya, ölsem de gam yemem.

Tepeden aşağıda, sadece Hinduların girebildiği tapınağa baktığımız noktada, önce neler olduğunu anlamadım. O yerde yatan turuncu şey de ne? Yoksa insan vücuduna mı benziyor? Aman tanrım ölüyü yakmaya hazırlıyorlar. Yerde gördüğünüz turuncu şey de ölü. Hinduizm'de Ganj nehri çok önemli. Ganj demek hayat demek. Burası da Ganj'ın bir kolu olan Bagmati nehri. Ölüyü yakıp küllerini bu nehre atıyorlar ve nehir Ganj ile birleştiği için küllerin Ganja ulaştığını düşünüyorlarmış. Böylece, tapınaktaki yoğun dumanın ve Sadhu'ların üzerlerine sürdükleri küllerin de nereden geldiği anlaşılmış oldu.

Herkes film seyreder gibi ellerinde yemekler, çekirdekler yukarıdaki balkondan aşağıdaki cenaze törenlerini izliyor.

Töreni baştan sona izleyip bir de araştırınca ölüyü yakmaya hazırlık işleminin aşamalarını öğrendim. Öncelikle belirteyim, hazırlık işleminin tüm aşamaları nehrin kıyısında, herkesin gözün önünde yapılıyor. Bu hazırlık çok aşamalı ama kısaca; önce ölüyü nehrin kenarına getirerek ayaklarına nehrin suyundan sürüyorlar, sonra turuncu bir kumaşa sarıp üzerine rengarenk çiçekler serpiyorlar, dişlerinin arasına metal para koyup vücut ağırlığına göre sandal ağacı ile sarmalıyorlar. Sandal ağacı özellikle seçiliyor sanırım, ki yanık bedenin kokusunu örtmek için.

Bu da videosu






Nehir o kadar kirli ki bırakın mikrobiyolojik kirliliği, makro düzeyde temizlik yapmak üzere iki kişi girip bayağı bir çöp toplayıp gittiler. Ama Hindu'lar girip yıkanıyorlar. Aşağıdaki resimde bu iki kişi nehirden topladığı çöpleri götürürlerken görülüyor. Bu resimde çocuk, ölü ve tapınağın pisliğini toplayanların kayıtsızca birarada olması bana ‘’İnançlarımız, ailemiz ve toplumdan öğrendiklerimizdir’’ diye düşündürdü.

Bu tapınağın bir başka özelliği de öleceği anlaşılan Hindular‘ın ölmeden önce huzur içinde ölebilmeleri için içinde özel bir ev / hastaneye bulundurması. Okuduğum bir blogda yazan kişi hastane ameliyat önlüğüyle kolunda serum takılı bir yaşlının geldiğini gözleri ile görmüş. Bu merkezde doktor ve hemşire de bulunuyormuş.

Burası yine Dünya Kültür Mirası Listesi'nde olan bir yer. Mimarisi olağanüstü. Örneğin, aşağıda fotoğrafta görülen arka arkaya sıralanmış odalar o kadar ince hesaplarla sıralanmış ki birinin penceresine oturduğunuzda hepsini aynı açıyla görebiliyorsunuz.

İnançları eleştirmem. Ancak bu gezinin sonucunda Hindular'ın dünyanın en pis insanları olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. "PİS" ifadesini lütfen eleştiri değil "GERÇEKLİK" olarak kabul edin.

Yazdıklarımı okuyorum. Ne görüntüler, ne de olabildiğince etkilenerek yazmam duygularımı ifade etmekte yetersiz kalmış. Burayı tekrar ziyaret etmek isterim. Size de şiddetle tavsiye ederim.

Mimarisinden, insanlarına, kültürlerine kadar her boyutu ile çok etkileyici bir yer. Geziyi düzenleyen arkadaşın yorumu çok iyi tanımlıyordu; "Unique and weird", "Benzersiz ve garip"