Prof. Dr. Akif ERDOĞRU

Bayındır, İzmir’in güzel ve tarihi ilçelerinden biridir. Bayındır tarihiyle ilgili Osmanlı arşiv belgeleri, on beşinci yüzyıla kadar iner. Osmanlı arşivinde Fatih Sultan Mehmet devri resmi belgeleri arasında, ‘Bayındırlı köyü’ ismine rastlanır. Küçük Menderes havzasında bulunan bu köyü kuran Oğuzlar'ın Bayındır boyunun, Sultan Orhan Gazi devrinde, buraya yerleştirildiği rivayet edilir. Bu bölgenin eski köylerinden biri olduğu açıktır. İzmir-Tire-Ödemiş demiryolu gibi, emperyalizmin araçlarının buraya ulaşmasından dolayı, Bayındır ticari olarak gelişme gösterecektir. Bayındırlılar'ın, Bereketli Küçük Menderes ovasında yetiştirdikleri tarımsal ürünler, demiryolu ile İzmir limanına, buradan da uluslararası pazara ulaşacaktır.

Bugünkü Bayındır ilçesine ismini vermiş olan köyün ismi aslında Bayındırlı’dır (Bayındırlu). Zamanla –lu eki düşmüştür ve Bayındır haline gelmiştir. Bilindiği gibi, Bayındır, yirmi dört Oğuz boyundan biridir ve Akkoyunlu devletini kuran boydur. Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesinde önemli roller oynamışlardır. Anadolu’da Bayındır veya Bayındırlı ismini taşıyan çok sayıda yerleşim yeri mevcuttur. Türkçe anlamı, ‘nimetlerle dolu yer’ demektir. Gerçekten Bayındır bölgesi, hem ova hem yaylalarıyla, halkları doyuran bereketli bir coğrafya olmuştur. On altıncı yüzyıl sonlarında, burada pamuk ve hububat tarımı yapıldığı, ürünlerin yabancılara satıldığıyla ilgili elimizde 1585 tarihli bir belge bulunmaktadır. Osmanlı sultanı, burada yabancılara satış yapılmasını yasaklamak istemektedir. Demek ki o yıllarda bu bölgenin tarımsal mahsulleri, Avrupalılar tarafından biliniyor ve satın alınıyordu.

KOZMOPOLİT BİR YAPI

Batı Anadolu’da ekonomik durumu iyi olan bütün köy ve kentler gibi, Bayındır da zamanla kozmopolitleşmiştir. Başlangıçta Oğuz Türkleri tarafından kurulan bu yerleşim yerine, sadece İslamlar (Oğuz Türkleri), Çingeneler ve Yörükler mevcut iken, zamanla, Yahudiler, Ermeniler, Boşnaklar, Çerkezler ve Rumlar da yerleşeceklerdir. Ayrıca, Cerit ve Saçlı gibi başka aşiretlerin yanı sıra Mübadiller de yerleştirilecektir. Bayındır’ın zenginliği, tarım ve ticaretten gelmiştir. Yerli halk, mübadiller ve muhacirler tarımsal ürün üreticisi iken, Yahudi ve Rumlar ticaretle uğraşan aracı rolündeydiler. 1857 tarihli bir belgede Bayındır’daki Ermeni kilisesinden söz edilir. Demek ki küçük bir Ermeni cemaati, kiliseye gidecek kadar bir Ermeni topluluğunun, burada mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Ermeniler'in bir kısmı, aslında maden ticaretiyle uğraşmaktaydılar. 1867 tarihli başka bir belge, Bayındır’daki Rumlar'ın varlığını onaylar. 1911 tarihli bir belgeye göre, Bayındır’daki Aya Yorgi Rum Kilisesi'ne bir çan kulesi yapımına devletçe izin verilmiştir. Rum tacirler, zenginleşmek için teknolojiyi takip etmişlerdir. 1894 yılında Bayındır’da oturan Rum tacirler, burada un ve pamuk fabrikası kurmuşlardır. İzmir doğumlu Rumlar da Bayındır’da ikamet ediyorlardı. 1895’te küçük bir itfaiye teşkilatının kurulması da bunlar sayesinde olmuştur. Bayındır’a bir yangın tulumbasının satın alındığı belgelenebilmektedir. Zira 1895’te Bayındır’da çıkan yangın, birçok sivil ve resmi binanın yanmasına neden olmuş görünüyor. 1912 yılında Bayındır Rum Kilisesi restore edildi ve yanına da bir Rum okulu inşa edildi. Bayındır’da kurulan hafta pazarının da gayrimüslimlerin ibadet günleri dikkate alınarak cuma ve pazar günleri dışında başka bir günde kurulması kararlaştırılmıştır.

1913 tarihli bir Osmanlı belgesinde, Bayındır’da yerli Yahudi’nin bulunmadığı belirtilir. Ancak ticaret yapmak için sekiz on Musevi’nin Bayındır’da bulunduğu, bunlar için küçük bir havra ile mektep yapımına izin verilmesinden söz edilir. Bayındır’da oturan Attar Mişon ve haham vekili, Yahudi halktan yardım toplayarak, Bayındır’da Cami-i Kebir mahallesinde bulunan Yağhane arsası üzerine küçük bir ibadethane ile Yahudi Sıbyan Mektebi yaptırmıştır. 1884 yılında Çiftçi Gediği, Kara Veliler, Kara Burgaz, Manastır, Marmarat, Osmanlar ve Tokatbaşı köylerine çok sayıda aşiret yerleştirilmiştir. Hatta Osmanlı resmi yazışmalarında bu köyler aşiret köyleri olarak isimlendirilmiştir. 1895’te de Boşnaklar, Bayındır’da iskân edilmiştir ve köylerine Osmaniye ismi verilmiştir. 1917’de de Bayındır’ın bazı köylerine Çerkez muhacirler yerleştirildi. Bölgenin en eski halklarından biri olan Çingeneler'in (aşağılama anlamında değil bu terim, Osmanlı terminolojisinde böyle) durumunu izlemek, belge yokluğundan dolayı, mümkün görünmemektedir. Bu etnik çeşitlilik içinde, İslamlar, bölgenin en eski sakinleri olarak, yerlerini sağlamlaştırabilmek amacıyla, ilkokul, ortaokul ve camiye sahip olmuşlardır. Hemen belirtmek gerekir ki, Bayındır’ı imar eden, burada hamam yaptıran kişilerden biri de Tire’de külliyesi olan Lütfi Paşa’dır. Onun Aydın valiliği esnasında, Tire, bölgenin başkentiydi. Tire’ye yakınlığı sebebiyle, Bayındır, bazı kamu yatırımlarından nasibini aldı. 7 Mart 1910 tarihli bir belgede, Bayındır’daki camiye, Hazine-i Hassa Müdürlüğü tarafından Hz. Muhammed’in Sakal-ı Şerifi'nin gönderildiği belirtiliyor.

EŞKIYALIK

Eşkıyalık, Küçük Menderes vadisinin, Bayındır, Ödemiş ve Tire bölgelerinin tarihsel gerçeğidir. Toprağı olmayan ve aç kalan Rum ve İslamlar'ın eşkıyalığa yöneldikleri belgelenebiliyor. Çakırcalı Mehmet’ten çok önce 1872 yılında Bayındır’da eşkıyaların mevcut olduğu anlaşılıyor. Kuşkusuz daha sonraki süreçte Çakırcalı Mehmet’in tesiri Bayındır’da fazlasıyla hissedildi. 1919’da devlet otoritesi kalmayınca (görünüşte kaymakam var ama etkisi yok) Çerkez Rıfat Çavuş ve Araplı Halil gibi kişiler çeteler kurarak, Bayındır civarında eşkıyalığa başladılar. Bayındır’ın Yunan işgal kuvvetleri tarafından işgal edilmesi, yerli halkı daha da korumasız hale getirdi. Zira halkın silahları elinden alındı. Hatta Yunan kuvvetleri, Yakaköy’ü yağmaladılar, birçoğu köylerinden kaçmak zorunda kaldı. Bu karmaşık ortamda Kabakdelen oğlu Mustafa gibi yeni çeteler de ortaya çıktı. Bu çeteler, sadece yerli halkla uğraşmıyor, aynı zamanda işgalci Yunan kuvvetleriyle de çatışmaya giriyorlardı.

DERVİŞ HASAN

Bayındır’da gelir dağılımının bozukluğunu gösteren en önemli olaylardan biri, Bayındırlı Derviş Hasan’ın kendisini mehdi ilan etmesidir. Bu durum, bölgede Sünni olmayan unsurların da mevcut olduğunu gösterir. 1 Ağustos 1898 tarihli bir arşiv belgesine göre, Aydın vilayetinde Bayındır kasabası ahalisinden olan Derviş Hasan, 1882 yılında mehdilik iddiasında bulunmuştur. Yakalanmış ve Limni adasına sürgün edilmiştir. Uzun süre burada kaldığı anlaşılıyor. Kendisi, 1900 yılında affedilmesi için idareye bir dilekçe vermiştir. Neticede Derviş Hasan’ın akrabası, arazisi ve geliri olmadığı anlaşılmıştır. Memleketi Bayındır’a geri dönmesine izin verilmiştir ve kendisine cüzi bir aylık bağlanmıştır.

BAYINDIR ŞARABI

Bayındır’ın temel zenginliği tarımsal ürünlerden geliyordu. Bu üretimde hem Osmanlı idaresi hem de ecnebiler yararlanıyordu. İdare, aşarı ayni olarak topladığı için Bayındır’da çok sayıda aşar deposu yaptırdı. Pamuk, zeytinyağı, hububat ve şarap en önemli ticari mallar olarak görünüyor. 1913 yılında burada ‘Bayındır Şarabı’ ismiyle bir şarap imal edildi. Bu şarapla ilgili belgeler arşivlerimizde mevcuttur. Muhtemelen bu işle Bayındır ecnebileri meşgul oldular. Bu işin sürdürülemediği anlaşılıyor.

MUHACİRLER VE MÜBADİLLER

Bayındır Rumları ve Ermenileri'nin mübadeleye tabi tutuldukları anlaşılıyor. 1926 yılında Selanik, Girit, Yanya, Manastır, Midilli, Limni ve Florinalı mübadil ve muhacirleri Bayındır’da iskân edildiler.

Sonuç olarak, Bayındır, demiryolu sayesinde, menfaat çatışmalarının az olduğu bir devirde, çok dinli ve çok kültürlü müreffeh bir hayat yaşamıştır. Bu durum, burada bulunan kendine özgü evlere de yansımıştır. Ancak, devlet otoritesinin azalması, Yunan işgali, İslamlar ile gayrimüslimler arasındaki çatışmalar, Tire ve Ödemiş’in bu gelişmelerden daha fazla pay alması ve eşkıyalık Bayındır’a zarar vermiştir.