Zekiye ERGÜN

Yangının dumanın her yeri kapladığı günler bu günler. Alev hızıyla yayılan bir bilgi kirliliği de cabası. Yaraları sarmak için bir şeyler yapmak istiyoruz ama neyi nasıl yapacağız?

Yangından sonra hemen ağaçlandırma seferberliğine başlanmalı mı? Meyve ağaçları mı dikmeliyiz ya da ne tür ağaçlar dikilmeli? Kızılçam zararlı bir tür mü? Yanmaya dirençli ağaçlar var mı?

Orman ekolojisi çok özel bir alan ve bu konu üzerinde çalışan uzmanlar var. Biz bu sorulara bilimin ışığında, uzmanların yaptıkları açıklamalar ile yanıt aramaya çalışacağız. Orman, iklim değişikliği, çevre sorunları üzerine çalışan Prof. Dr. Doğanay Tolunay, Yangın Ekologu İsmail Bekar ve 1986 dan beri Akdeniz havzasında kolay yanan bitki türleri üzerine araştırmalar yapan Prof. Dr. Tuncay Neyişçi ile bundan sonra ne yapmamız gerektiğini konuştuk.

Türkiye ormanları hangi tür ağaçlardan oluşuyor?

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: Ülkemizin toplam orman alanı 22.9 milyon ha. Bunun 5.9 milyon ha'ı meşe, 5.6 ise kızılçam ormanlarından oluşuyor. Kızılçam ülkemizin en geniş yayılışa sahip 2'nci türü ve tamamen doğal.

Kızılçam ekolojik istekleri gereği Akdeniz ikliminin hakim olduğu, ağırlıklı olarak Ege ve Akdeniz bölgelerinde yayılıyor. Az da olsa Marmara ve Batı Karadeniz bölgelerinde de bulunuyor.

Ege ve Akdeniz bölgesinde aynı zamanda maki bitki örtüsü de yayılış göstermekte. Hem kızılçam ormanları hem de maki bitki örtüsünü oluşturan bitki türleri yangınlarda kolayca yanabiliyor.

Kızılçam nasıl bir ağaç?

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: Kızılçam (Pinus brutia Ten.) 25 metreye kadar boylanma yapabilen bir çam türü. Kurak koşullara son derece dayanıklı, çok farklı toprak koşullarında yetişen ve hızlı gelişen bir ağaç olarak bilinir. Ayrıca dünyada en geniş ve verimli yayılış sahaları Türkiye'de olduğu için Türk Kızılçamı (Turkish Red Pine) olarak da anılmakta. Türkiye'nin en hızlı büyüyen iğneli ağaçlarından biri.

Kalın dallı gövdenin dış kısımları koyu kahverengidir. Çok ileri yaşlarda derin çatlaklı ve gri kahverengimsi bir renk alır. Bu kalın kabuk ve kozalaktaki tohumlar yanmaya dirençlidir.

Kızılçam tipik bir ışık ağacıdır. Bu türün gençleri yaşlı ağaçların yan ve üst baskısına dayanamaz. Genç sürgünleri kalın ve kızıl renktedir ve adını buradan almaktadır. Kökleri çok derine giden, kazık kök biçimindedir.

Ağaçtan odun, reçine elde edildiği gibi çam balı üretiminde de faydanılmaktadır.

Orman Bakanlığı'nın verilerine göre 28 Temmuz-7 Ağustos tarihleri arasında 13 gün içerisinde 208 orman yangını çıktı. Aynı anda bu kadar yangının çıkması mümkün mü?

Yangın Ekologu İsmail Bekar: Teorik olarak bu mümkün. Eşzamanlı derken herkesin aklına aynı dakika geliyorsa bu pek mümkün değil ama aynı anda çıkan yangınlardan kasıt aslında genellikle eşzamanlı aktif olan yangınlar oluyor. Dolayısıyla biri sabah çıkarken diğeri öğlen bir başkası da akşam çıkmış olabilir. Akdeniz havzasındaki ülkeler her sene olduğu gibi yine yangından nasibini almaya devam ediyor. Mesela 24 Temmuz’da İtalya’nın Sardinya adasında ciddi yangınlar çıktı. Hatta İtalya, AB’den bu konuda destek istedi.'

Yangından sonra orman kendini onarabilir mi? Hemen ağaçlandırma çalışması yapılmalı mı?

Yangın Ekologu İsmail Bekar: Akdeniz ekosistemleri için konuşacak olursak bu ekosistemlerin yeterli zaman verildiğinde yangından sonra tekrar orman haline gelme kapasitesine sahip olduğunu biliyoruz. Bu aslında çok etkileyici bir özellik. Ormanlar adeta küllerinden tekrar doğuyor. Dolayısıyla yapılacak yanlış müdahaleler bu doğal rejenerasyonu bozma potansiyeli taşımaktadır. Yanan bir alana yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri de bölgeye dozerlerle ve yüzlerce insanla girip ağaçlandırma çalışması yapmak olabilir. Bu açıdan yangın ekologları olarak önerdiğimiz şey Akdeniz ekosistemlerinde yanan alanlara olabildiğince az müdahale etmek. Çünkü ekosistem zaten kendi kendini yenileme kapasitesine sahip.'

Kozalaklar yangından zarar görmez.

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: Kızılçam ve maki bitki örtüsü yangına uyum sağlamış türlerdir. Başka bir ifadeyle kızılçam ormanları ve maki bitki örtüsü yangınlardan sonra kolayca yeniden yanan alanlara gelmektedir. Bunun sebebi kızılçam kozalaklarının ve tohumlarının yangından zarar görmemesidir.

Yangından sonra kozalaklardaki tohumlar külün içine düşmektedir. Bu tohumlar yangını takip eden bahar ayında çimlenmekte ve yanan alana m2'ye onlarca fidan gelmektedir. Yangın görmemiş kızılçam ormanlarında ağaçlardan dökülen kuru yapraklar kalın bir tabaka halinde birikmekte ve tohumlar toprağa ulaşamadığı için çimlenmemekte, çimlenenler ise yaz kuraklığını atlatamadıkları için kurumaktadır. Maki bitki örtüsünün de gövde ve sürgünleri yansa da kökler yanmamakta, yine bir sonraki baharda 1-1.5 m boyunda sürgün verebilmektedir.

Kızılçam yerine meyve ağaçları veya yanıcı özelliği daha az olan ağaçlar ekilebilir mi?

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: Ceviz, badem, zeytin gibi meyve ağaçları ile orman kurulamaz, olsa olsa meyve bahçesi oluşturulur. Bu türler sulama, gübreleme yapmadan gelişemezler. Aynı zamanda geniş aralıklarla dikildiği için erozyon önleme, karbon tutma, oksijen üretme gibi ekosistem hizmetleri de düşüktür. Yaban hayvanlarına habitat oluşturma fonksiyonları da olamaz. Aynı zamanda bu meyve ağaçlarının altlarına gelen otsu çalı türleri de meyve verimini artırmak için kesildiği için bitkisel biyoçeşitlilik de az olur. Ağaçlandırmanın ancak fidan gelmeyen alanlarda düşünülmesi gerekmektedir.
Tür değişikliğine giderken en az 80-100 yıl sonrasının iklim özellikleri düşünülerek karar alınması gerekmektedir.

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: Ülkemizde 80-100 yıl sonra sıcaklıkların 4-5 derece daha yüksek olacağı ve yağışların azalarak kuraklığın artacağı öngörülmektedir. Ülkemizdeki kızılçam, maki bitki örtüsü dışındaki türlerin bu koşullara uyum sağlaması oldukça zordur. Bu nedenle iklim değişikliği de göz önünde bulundurularak yanan ormanların hatta diğer ormanların mümkün olduğunca ağaçlandırma yerine doğal yollarla gençleştirilmesi gerekmektedir.

Yapmamız gereken ağaçlandırma değil, yeniden ormanlaştırmadır.

Prof. Dr. Tuncay Neyişçi: Yapmamız gereken kesinlikle ağaçlandırma değil, yeniden ormanlaştırmadır. Farklı vakıflar, spor kulüpleri, farklı kuruluşlar kampanya başlatıyorlar ve hem de ağaçlandırma kampanyası diyorlar. Samimi olarak söylediklerini biliyorum ama yapmamız gereken kesinlikle ağaçlandırma değil, yeniden ormanlaştırmadır.

Bizim yapmamız gereken ormanın içinde yaşayan kuş, kaplumbağa, yılan, alageyiği bir bütün olarak düşünmek ve bunların hepsi için yeni bir ekosistem yaratmak. Diğer yandan doğa, orman yangınıyla nasıl baş edebileceğini bizden daha iyi biliyor. Yangından sonra doğaya en az bir yıl şans verin, kendisini rehabilite edecektir.

Ağaçlandırma yaparken dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?

Prof. Dr. Doğanay Tolunay: Ağaçlandırmanın ancak fidan gelmeyen alanlarda düşünülmesi gerekmektedir. Yanan ormanların ağaçlandırılmasında yanan ağaçların ve çalıların kökleri sökülmekte, toprak işlenmekte, otsu türlerin tohumları ve soğanları toprak işlemesi sırasında yanan alandan uzaklaştırılmaktadır.

Diğer yandan yangınlar beklenmedik olaylardır ve fidanlıklarda yeterince fidan bulunmaması olasılığı yüksektir. Bu durumda başka bölgelerden kızılçam ya da diğer türlerin fidanları ağaçlandırmada kullanılmaktadır. Ancak kızılçam dahi olsa örneğin Antalya'ya İzmir'den kızılçam fidanları getirilse dahi farklı iklim, toprak gibi ekolojik koşullarda yetişmiş ve farklı genetik özelliklere sahip bireylerin uzun zaman yaşayıp yaşamayacakları belirsiz olmaktadır. Diğer yandan bu uygulama genetik kirliliğe neden olmaktadır. Yanan kızılçam ormanları yerine başka türlerin kullanılması da benzer sorun oluşturmaktadır.

Servi ağacı hem rüzgara hem de aleve karşı perde görevi görüyor.

Prof. Dr. Tuncay Neyişçi: En zor yanan 10 tür ile en kolay yanan 10 türün listesini çıkarttık. Bu türler arasında servi ağacının yangına en dayanıklı, ekonomik ve gelir getiren ağaç olduğunu saptadık. Servi ağacı Akdeniz havzasında yetişen ve rüzgar perdesi görevi ifa eden bir tür. Kızılçam ve servi aynı ekolojik koşullarda yetişen bitkilerdir.

Aksu ve Köprüçay vadilerinin kuzey yönlü kurutucu rüzgarlara açık olduğunu tespit ettikten sonra ilk etapta yangın riskinin en yüksek olduğu Manavgat ve Serik ormanlarına 1500-200 metre aralıklarla bir, üç veya beş sıralı yan yana servi ağacı dikmenin koruyucu etki yapacağını bilimsel çalışma olarak ortaya koyduk. Şayet bizim projemiz hayata geçirilseydi servilerin üzerine boşaltılacak sular sayesinde yangını önlemek mümkün olacak, sadece çıkış noktasını çevreleyen şerit yanmış olacaktı. Servinin en büyük özelliği rüzgarı engellemesidir. Rüzgar olmadan yangının büyümesi söz konusu olamaz.

Başka çaremiz yok

Nietzsche, 'Kendi alevinizde yanmaya hazır olmalısınız: önce kül olmadan kendinizi, nasıl yenileyebilirsiniz' diyor. Umudu yitirmemek içim bilim adamlarının seslerine kulak vermek ve küllerimizden yeniden doğmaktan başka çaremiz yok.