Hazırlayan/ Filiz ÜSTEL

Galiba söylenmesi gereken ilk şey, COVID-19 pandemisinin dünya çapında yaşanan eşsiz bir durum olduğu. Doğal olarak konunun çocuk pedagojisindeki etkileri üzerine yapılmış özel bir çalışma da yok. Ama yine de doğal afetler ve savaş gibi bazı stres faktörlerinin çocukların uzun vadeli sağlığını nasıl etkilediği konusunda yapılmış çalışmalar bize fikir verebilir.

Küçük Kulüp Anaokulları kurucusu ve UKEB Okulları Kurucu Genel Müdürü Filiz Üstel, korona günlerinde ebeveyn olmayı 9 Eylül Gazetesi okurları için yazdı.

2005 yılında Amerika’da yaşanan 1833 kişinin hayatını kaybettiği Katrina Kasırgası, Amerika tarihinin en yıkıcı kasırgasıydı. Çok büyük maddi ve manevi kayıpların yaşandığı kasırganın ardından yapılan çalışmalardan ortaya öyle etkileyici bir sonuç çıkıyor ki…

Bu felaket yaşanmadan önce güvenli, istikrarlı ve besleyici aile ilişkileri olan çocukların yapılan pedagojik değerlendirmelerinde daha az olumsuzlukla karşılaşılıyor. Bu nedenle uzmanlar, korona pandemisinde, “İstikrarlı Evlerde” yaşayan çocukların uzun vadede salgından olumsuz etkilenmesini pek olası görmüyorlar. Ve ekliyorlar;

“Çocuklar için en önemli şey, onlarla içtenlikle ilgilenen şefkatli yetişkinlere sahip olmalarıdır.”

Çarpıcı bir örnek de II. Dünya Savaşından; Savaş sırasında, Londra’da bazı aileler, bombalardan korumak için çocuklarını daha güvenli bölgelere yolluyorlar. Savaş sonrasında çocuklarla uzun süreli yapılan araştırmalar ortaya koyuyor ki, güvenli bölgede ve ailelerinden uzak çocuklar, bombaların altında ama aileleriyle birlikte olan çocuklardan çok daha fazla, üstelik yıllar boyu süren psikolojik sorunlar yaşıyorlar.

Korona günlerinde kesintisiz çocuklarıyla birlikte olan ebeveynlerin, bu olağan dışı duruma içten içe isyan ettiklerini çok iyi biliyorum. Sosyal medyada birbirinden komik videolar, karikatürler de bunun bir kanıtı. Üstelik bu hem çocuklar, hem de ebeveynler için de oldukça haklı bir isyan. 3 yaşından sonra çocukların sağlıklı akran ilişkilerine ve okul hayatına ihtiyacı var. Bunun dışında kalmak bile başlı başına herkes için bir sorun.

Düşünsenize, okulları kapandı, arkadaşlarını, öğretmenlerini göremiyorlar, koşamıyorlar, sosyal yaşamdan, etkinliklerinden mahrumlar, dört duvar arasında “ÇOCUK” olmaya çalışıyorlar!

Peki ya yetişkinler? Çocuk olmanın doğasına ters bu durum, sadece çocuklar için değil, hepimiz için zor. Ailemize, ülkemize, dünyaya yaratacağı etkiler için kaygılanmak, aile büyüklerinin işlerini planlamak, iş hayatımızın altüst olması, klorak kokmak, maskelerle alışveriş yapmak derken, çocuklarımız için de istikrarlı ev ortamı yaratmamız gerekiyor. Tam bir çılgınlık dediğinizi duyar gibiyim.

Sakin olan kazanır

Önce yalnız olmadığımızı bilmeliyiz. Düşünsenize, bu duyguları hisseden milyonlarca anne baba var dünyada. O halde yapılacak tek bir şey var: SAKİN OLMAK. Kişisel ve dünya tarihi göstermiştir ki sakin olan kazanır. Ancak sakinlik, öyle kendiliğinden gelmez. Önce istemeniz, kendinize zaman ayırmanız, pencereden de olsa güneşe çıkmanız, düzgün nefes almanız, hareket etmeniz, müzik dinlemeniz, sevdiklerinizle sohbet etmeniz, gülmeniz gerekiyor.

Bakın, New Yorklu Klinik Psikolog Robin F. Goodman, “Korku bulaşıcı olabilir, bu nedenle her şeyden önce ebeveynlerin özellikle çocuklarının önünde kendi endişelerini yönetmeleri gerekir. İyi haber şu ki sakinlik de bulaşıcıdır” diyor ve ekliyor; “Bir çocuğun yaşına bakılmaksızın, dürüstlük en iyi yaklaşımdır. Dürüst davranabilmek için sakinleşmek şart oldu.”

Harvard Tıp Fakültesi Psikiyatrisi Dr. Chaudhary ise, “Çocuklar yalnız olmadıklarını bildiklerinde rahat ederler. Evde zorlanan, onlara dünyada milyonlarca çocuğun, gencin aynı hayal kırıklığı, can sıkıntısı ve özlem hissettiğini ama bu sürecin geçici olduğunu anlatın” diyor.

Anne babalar çocuklarını üzgün, hayal kırıklığı içinde görmeye dayanamaz, onları bu durumdan çıkartma dürtüsü ile davranırlar. Ancak, hissettiği duyguları yaşamasına izin verilmemesi çocuğun gelişimine engel olabilir. Üstelik bazı çocuklar, yetişkinler gibi bardağın boş tarafına odaklanabilirler. Bu sıkıntılı, kaygılı duygularla başa çıkabilmeleri için hemen müdahale etmeyin, sakinliğinizi koruyun. Duygularını nasıl yönettiğini izleyin, rol model olun. Sorumluluk verin, dürüstçe kendi duygularınızı paylaşın, yorumunu isteyin.

Herkes eşit durumda

Bu olağandışı gündemde, normalde kolayca yönetebileceğimiz konular gözümüzde büyüyebilir, zaten stresli olduğumuz konular ise içinden çıkılmaz görülebilir. Bu duyguları en çok çocuklarımızla ilgili konularda yaşıyoruz. Galiba en kaygı verici olan da okullarına gidemeyen, uzaktan eğitim alan çocukların “yetişemeyecekleri” korkusu. Bu korku kimsenin işine yaramaz, lütfen sakin olun. Çünkü yetişilmesi gereken bir durum yok, tüm dünya aynı durumda, yani çocuklarınız kimsenin gerisinde kalmıyorlar. Okula gidemedikleri zamanın onlarda yaratacağı olumsuzluklar sadece, huzursuz ev ortamları, farkında olmadan kaygıyı körükleyen anne babalar ve sosyal ortam, akranlardan yoksunluk olacaktır. Geri kalan her türlü örgün eğitim konuları tamamlanır, bunda hiç tereddüttünüz olmasın.

Hayatta her konuda olduğu gibi doğru bakış açıları her sorunun üstesinden gelme gücü verir bizlere. COVID-19 nedeniyle uzaktan eğitime başlayan çocuklar, aslında gelecekte yaşayacakları uzaktan üniversite eğitimine, lisans programlarına, iş dünyasının yeni çalışma anlayışına hızlı bir uyumlanma süreci yaşıyorlar. Bu dönemin verdiği zararlara değil, ekolojik, teknolojik, kişisel, mesleki, kültürel ve daha pek çok alanda gözlerimizin önüne serilen gerçeklere gözlerimizi, kulaklarımızı, aklımızı açmalı, anlamalı, anlamlandırmalıyız.

Yaşayarak anlıyoruz ki COVID-19, kasırga gibi bir doğal afet ve dünya savaşı gibi ekonomik, kültürel izler bırakacak insanoğlunun görünmez bir düşmanla savaşı. Bu savaş elbet bitecek. Her şeyden öte, koşturmaktan sınırlı sürelerle yan yana gelen ailemizi, kesintisiz bir şekilde bir araya getiren bu benzersiz zamanı avantaja çevirmek elimizde.

Bugünlerde yapacağımız en önemli şey, kendimizde ve çocuklarımızda derin izler bırakmadan, içimizdeki ve evimizdeki çocuğa şefkat ve sağlığına özen göstererek geçirdiğimiz bu zamanları, yaşam boyu bizi birbirimize bağlayan anılara dönüştürmek.