Hazırlayan / Neşe BAYRAÇ

Ben Hindistan Varanasi’yi görmeden önce Nepal’in başkenti Katmandu’daki Hindu Tapınağı Pashupatinath derdim. Ondan önce de beni çarpan, öyle ilginç olarak düşündüğüm, bir yer de olmamıştı hayatımda.

Demek ki, hayatımda gördüğüm en ilginç yerler hep Hindu Tapınaklarıydı diyebilirim.

Hinduizm, bize “aynı Dünya’da mıyız” dedirtecek kadar uzak. Fakat, tarihin en eski dinlerinden biri. M.Ö. 1400’lü yıllara kadar gidiyor. Dünya tarihinde 3 bin yıldan fazladır var. Halen, Dünya’nın 3. büyük dini. Başta Hindistan ve Nepal olmak üzere Asya ülkelerinde oldukça yaygın.

Aslında Hindistan’a yaptığımız gezi, Altın Üçgen olarak tabir edilen Delhi, Jaipur ve Agra’yı kapsıyordu. Ancak, Hindistan’a gelip de Varanasi’ye uğramamak olmazdı. Biz de programımıza son anda Varanasi’yi ekledik.

Burada değinmeden geçmeyeyim ki seyahat arkadaşı çok önemlidir. Kısa zamanda karar alabilen, görmeye heyecan duyan, biraz da olaya büyük pencereden bakıp bütçesini zorlamayı göze alabilen kişiler olmalıdır. Böyle kişilerle seyahat etmek de aynı zamanda çok eğlencelidir. Bir de kalabalık gruplarla gitmemeyi tercih ederim. İşte bu mantıkla genelde 2 kişi gitmek benim için en ideali oluyor. Tanıdığım ve seyahat arkadaşlığına da güvendiğim biriyle.

İşte bugün Varanasi’deyiz.

Müslümanlar için Mekke, Hristiyanlar icin Vatikan, Yahudiler için de Kudüs ne ise Hindular için de VARANASI O’dur.

Varanasi, halkın Ganga olarak söylediği bizim Ganj olarak bildiğimiz, Hindular için Kutsal nehrin kenarında. Tüm Hindu Tapınakları, hep Kutsal Ganj Nehri'nin ve kollarının kenarında dır. Nedeni ise yakılan bedenlerin küllerinin Ganj’a serpilmesi geleneği.

Hinduizm’i anlamak oldukça zor. Yüzlerce tanrıları var. Tanıdığım Hindular bile tüm Tanrıları bilmediklerini söylüyorlar.

Ama hepsinin üzerinde yaratıcı Tanrıları Brahma, Koruyucu Tanrı Vishnu ve Yokedici Tanrı Şiva vardır. Ölülerini yakıyorlar ve küllerini Ganj’a serpiyorlar. Reenkarnasyona inanıyorlar. Ölenin küllerinin Ganj’a ulaşmasıyla ruhunun reenkarnasyondan kurtulacağına inanılıyor. İnsanı ilahi bir varlık kabul eder. Yoksa reenkarnasyona en basit hücre ve canlıdan başlayacağı düşünülür ve bu reenkarnasyon azabından kurtulması için küller Ganj’a serpilir.

Masum olduğu düşünülerek yakılmayan ve külleri serpilmeyen 5 grup insan var. Bunlar, çocuklar, hamileler, cüzzamlılar, din adamları ve yılan / böcek sokmasından ölenler. Ganj'da tekne ile dolaşırken birden böyle bedenlerle karşılaşılabiliniyormuş. Biz çok istediğimiz halde karşılaşmadık.

Bu kadar ilginç özelliklerinin yanı sıra tam bir hayvan dostu din. Fareler de dahil olmak üzere yemek yemeden önce etraflarındaki hayvanları besleyecek kadar hayvansever bir din. İnekler, bir anne gibi süt verdikleri için çok kutsal. Dokunulmazlıkları var. Ana caddeler de rahat rahat dolaşabiliyorlar.

Burada minik bir parantez, “Jainizm” Hindistan’da hayvan dostu bir diğer din. Hayvan sevgisi o kadar ileri ki sofra bezi bile silkelemezler veya çok dikkat ederek silkelerlermiş. Budizm de bir diğer hayvan dostu dindir. Bakınca Asya dinlerinin ne kadar doğa ve hayvan dostu dinler olduğunu farkediyoruz. Oysaki dışardan bakınca hiç öyle değillermiş diye düşünülebilir.

Tüm bu dinler, hayvan sevgileri nedeniyle, başta et, balık, tavuk olmak üzere hayvansal ürünler tüketmeyi yasaklıyor. Ancak, kendi içlerinde de, et dışında kesmeden elde edilen süt, yumurta, bal gibi ürünleri tüketebilenler veya bunları da tüketmeyen gruplar olarak ayrılabiliyorlar.

Bu öyle bir kural ki Ganj Nehri'nin iki yakasında 150 metre öteye kadar her türlü hayvansal ürün tüketilmesi yasak. Kaldığımız otel tam da Ganj Nehri'nin kenarında olduğu için hayatımızda ilk defa vegan bir otelde kalmış olduk.

Varanasi, Ganj Nehri'nin bir tarafı boyunca kurulmuş bir şehir. Şehir boyunca ilerlemek için tekneler de kullanılıyor. Tek boyutlu Venedik.

Epeyce kalabalık bir şehir. Hac için gelenler bu kalabalıkta büyük etken.

Kaldığımız otel vegan olmasının yanı sıra 1800’lerde yapılmış enfes mimarisi ile göz kamaştırıyordu. Oldukça pahalı olmasına rağmen, iyi ki kalmışız dedirtti.

Otelin girişinde dualar ve tepside çiçekler ile karşılanıp boynumuza Ayşe Arman kolyelerinden takılıyor. Bu Hinduizm’in simgesi. Bir kişi Hindu olduğunu bu kolyeleri göstererek kanıtlıyor. Bu kolyeler oraya ait bir bitkinin tohumlarından yapılıyor.

Otelin balkonundan Ganj.

Ertesi sabah sabah 4’te kalkıp Hinduların sabah dualarını izlemek için Ganj üzerinde tekne turuna çıktık.

Hayatımda gördüğüm en güzel gün doğumu ve gün batımı Ganj’daydı.

Gün doğumu

Gün batımı

Bu sırada kendisi de Hindu olan rehberimizden Hinduizm hakkında bilgi aldık.

Yaptıkları sabah ritüeli Müslümanlıktaki abdest ritüeli gibi.

Su çok kirli. Çamaşır da yıkıyorlar kendileri de yıkanıyorlar. Hatta bir de çamaşır yıkama tanrıları var. Aşağıdaki resim de Çamaşır Tanrısı’nın ibadethanesiymiş. Biz bakınca çamaşırhane diyebiliriz.

Ayrıca abdest türü temizlenme veya duaya hazırlanma ritüelleri de burada. Tıpkı abdest gibi yapılan bazı hareketler var.

Rehberimizi incitmeden “Bu su çok kirli, nasıl giriliyor?” dediğimizde, kesinlikle bu suyun kirli olduğuna inandıramadık. Ancak, Ganj’ın kaynağının çok yakınlarda olduğunu ve burayla karşılaştırılamıyacak kadar temiz olduğunu söyleyebildi. Tabiki, kullanıcıların çokluğu kirletiyordur. Daha birkaç yıl öncesine kadar kanalizasyon da Ganj’a akarmış.

Suya girip yıkanamayanlar, veya hava soğuduğu için suya girmek istemeyenler, evde sabah dualarından sonra, kutsanmak için, üzerlerine Ganj’ın suyunu püskürtüyorlarmış. Ama sabahın 5’inde buz gibi dondurucu havada bile hala suya girebilen bir inanca sahip olanlar da varmış. Aslında her dinde böyle şeyler var. İnanç da böyle bir şeydir zaten.

Ben herhalde daha entelektüel, okumuş kesim bu kadar kirli bir suya girmez deyince, rehberimiz, “Kimin kim olduğunu bilmezsiniz bu kıyafetler içinde. Belki de profesördür” dedi. İslam’daki ihrama girmek fikriyle aynı. Herkes Hinduizm’in ihramına girmiş. Hacı olurken yine inançlar devreye giriyor. Suyun kutsal olduğuna inanırsanız sudan zarar geleceğini düşünmezsiniz.

Burası 24 saat 365 gün ölü yakılan bir yer.

Tıpkı modern tıptaki uygulama gibi, öldükten sonra emin olmak için beden birkaç saat bekletiliyormuş. Sonra yakın çevre ile birlikte yakma ritüeli yapılıyor. Ölünün yakınları bizlerin tersine bembeyaz giyiniyor.

Yakarken protein kokusunu bastırmak için güzel kokulu sandal ağacı kullanılıyor. Ganj’ın kenarında yakma noktaları var. Bir arka sokaklar ise yakımda kullanılan Sandal Ağacı yığınları ile dolu. Rahatsız etmemek için çok yaklaşmak istemedik.

İlk günün akşamında otel bizi, Aarti denilen duaya götürdü. Bu, her akşam 6.30’da olan dini bir tören. Oldukça etkileyiciydi. Hinduizm’de ışık çok önemli ve bu tören de genç din adamlarının ellerindeki meşalelerle dualar okuyarak yapılıyor. Güzel vücutlu, belden yukarısı yarı çıplak bu din adamlarını gördükçe insan kendisini sürreal bir ortamda hissediyor.

Karada ve Ganj üzerindeki sandallarda yüzlerce kişi tarafından izlenen bir tören.

Hinduizm’in en koyu müritleri Sadhular'dan söz etmeden olmazdı. Bunlar hayatını Hinduizm ile şekillendiriyorlar. Üzerlerine sürdükleri pudramsı tozun, ölülerin külleri olduğu söyleniyor. İleri yogistler. Münzevi bir hayat yaşıyorlar.

Bunların daha renklilerini, belki de turistik versiyonlarını Katmandu Nepal’deki Pashupatinath Hindu Tapınağı'nda görmüştüm.

Hinduizm’in mabedi olmanın dışında Varanasi tipik bir Hindistan şehri. Arka sokaklar aynı, her yer, tapınak.

Cüzzamlı dahil her türlü insanla karşılaşılabilinir.

Bu şirin çocuklar da okula gidiyorlardı.

Varanasi’nin sıradışı tek noktası, özellikle de Ayurvedik Tıpta, Hindistan’ın belki de Dünya’nın en iyi üniversitesine sahip olması. Bu da ayrı bir yazı konusu olsun.

Varanasi, bana göre Dünya’da ölmeden önce görülmesi gereken yerlerden. Hele Hindistan’a gittiyseniz “Mutlaka” görmelisiniz. En fazla 2 gün yeter zaten.