Haber/ Mehmet Akif Erdoğru

Osmanlı coğrafyasında, Foça ismini taşıyan en azından üç farklı Foça vardır. Bunlardan biri bugün Sırbistan’da bulunan ama tarihsel olarak Bosna-Hersek’e bağlı olan Foça’dır ki, Osmanlı bürokrasisinde en bilineni budur. Bu kent, 1465-1878 yılları arasında, 413 yıl, Osmanlıların egemenliğinde kalmıştır. Diğeri ise, Osmanlı belgelerinde bazen Bergama’ya, bazen Menemen’e ve bazen de İzmir’e bağlı olduğu belirtilen Eski Foça (Karaca Foça) ile Yeni Foça’dır (Foça-i Cedid). Osmanlı kâtipleri bu iki Foça’yı, bazen Foçateyn (iki Foça anlamında), bazen de Foçahâ-yı atik vü cedid olarak yazarlar. Her iki Foça, Osmanlı idari teşkilatında Manisa’ya bağlıdır. Üçüncüsü de Muğla Fethiye’ye bağlı Foça Çiftliği vardır.

Eski bir Ceneviz kolonisi olan Yeni Foça’nın önemi, Kütahya’nın şap madenlerinden kaynaklanır. Şap, Gediz nehri yoluyla Ortaçağlardan beri Yeni Foça’ya taşınmış, buradan da İtalya’ya götürülmüştür. Dolayısıyla her iki Foça (Eski ve Yeni) Ortaçağlardan beri Avrupa’da gayet iyi bilinir. Her iki Foça da Osmanlı sultanı Orhan Gazi devrinden beri, Osmanlı siyasi ve ticari tarihinde öneme sahip olmuştur. İran ipeklileri, Bursa’dan sonra Foça’ya gelmeye başlamış, ipekliler, burada Avrupalı tüccarlar ile buluşmuştur. Ancak, tarımsal imkânları gayet az bir kent ve bölge olduğundan, deniz de yetmediğinden, dışarıdan desteklenmeye ihtiyaç duyulmuştur.

Eski Foça, Osmanlılar devrinde, kalesi, cephanelik, tuz dükkânları, tophane, surlar, mescit, su kuyusu ve Müslüman evlerinden oluşan küçük bir kaleydi. Bu kale daha çok İzmir körfezinin girişini (Foça Boğazını) korumak amacıyla, Osmanlı devrinden önce yaptırılmıştı. Yeni Foça’da da bir kaleden söz edilir. 1699-1700 tarihli bir belgeye göre, Yeni Foça kalesinde 40 asker, Eski Foça kalesinde ise 65 asker konuşlandırılmıştı. Bu kaleler ile Foça Boğazı kalesi, Sancakburnu kalesi ve Sığacık kalesiyle askeri irtibat vardı. Bu kalelerin çoğunda, küçük topçu birlikleri bulunurdu. Bu kaleler, dizdar denilen komutanların idaresinde bulunurdu. Demek ki her iki Foça da askeri gerekçelerle, kale-şehir olarak ortaya çıkmıştır. Güvenliğin olmadığı devirlerde bu kaleler halk için güvenli bir hayat sağlıyordu. Bu komutanların, sur içinde ve onun yakın çevresinde yaşayan halka eziyet yaptıkları belgelenebiliyor. Özellikle merkezi otoritenin güçlü olmadığı sahil kale-kentlerinde, güvenlik, dizdarların idaresinde küçük askeri birliklerin tavrına bağlıydı. Eski Foça’nın limanının kale açısından önemli olduğu görülür. Bu liman zaman zaman tamir edilir ve temizlenirdi. Limana dökülen çayların getirdiği kum, çakıl ve taşlar, fırtınalı havalarda yerli ve yabancı ticaret ve harp gemilerine sığınak olan Foça limanını doldururdu. Bu atıkların temizlenmesi gerekirdi. 1845 yılında Eski Foça’nın hala sur dışına taşmamış olduğu görülüyor. Osmanlı belgelerinden, Eski Foça’da, 1865’te karantinahâne, 1885’te Hükümet Konağı, hapishane, iskele, yol, 1888’de iki deniz feneri, 1899’da Hacılar Limanı karakolu, 1908’de bir Ortaokul (Rüştiye) binası ve 1912’de bir telgrafhanenin mevcut olduğu tespit edilebiliyor.

Doğal afetler

Hem Eski Foça’nın hem de Yeni Foça’nın doğal afetlerden ciddi zarar gördüğü belgenebiliyor. Kıtlık, sel, çekirge istilası, kuraklık, fırtına ve deprem Foça’ya zarar vermiştir. 1585’te Eski Foça ve civarında çok ciddi bir kıtlık oldu. Ot bile bitmedi. 1738’deki depremde Eski Foça kalesinin burçları yıkıldı. Burçlar ancak dört sene sonra tamir edilebildi. 1825’te Yeni Foça’yı çekirgeler bastı. 1829’da yine Yeni Foça’da ciddi bir kıtlık meydana geldi. Sultan, Rumeli’den Foça’ya buğday getirilmesini emretti. 1888’deki deprem Foça’da birkaç kilisenin yıkılmasına neden oldu. 27 Ocak 1909’daki depremde ise Foça halkı çok zarar gördü. Uzun süre açıkta barındılar. 1911 depremi de Foça’da çok tahribata sebep oldu. Osmanlı idaresi Foça’daki bataklıkları da kurutmaya çalıştı.

Foça’yı eşkıyalar basıyor

Eşkıyalık, Foça’nın temel sorunlarından biriydi. Çoğunlukla Batı Anadolu’dan Müslüman eşkıyalar, otorite boşluğundan dolayı, Eski Foça’ı bastılar. 1585’te Kemalpaşa (Nif) ve Menemen (Tarhaniyat) eşkıyaları, 1588’de Kutuboğlu İbrahim, 1763’te Yund Dağı eşkıyası, 1823’te Izbandut eşkıyasının (Balkanlardan geliyor) Foça’ya musallat olduğu belgelenebiliyor. Ayrıca, bazı eşkıyaların, yakalandıklarında Eski Foça kalesinde hapsedildikleri de belgelenebiliyor. Örneğin, 1766 yılında Bornova voyvodası İvaz Ahmed isimli biri, başına yüz eşkıya toplamış, Bornova ve çevresindeki köyleri perişan etmiş, yolcuları soymuş, neticede yakalanmış ve Eski Foça kalesine kalebent olarak sürülmüştü. II. Abdülhamit devrinde, Rüsumat Kolcusu ile tuz ticaretini ve naklini kontrol eden Düyun-ı Umumiye Müdürünün, Foça ahalisinin başına bela olduğu anlaşılıyor.

Foça’nın ticari malları

Bunların başında tuz gelir. Eski Foça kalesindeki bugün dükkân olarak bildiğimiz mahzenlerin çoğu, aslında tuz deposuydu. Foça etrafındaki tuzlalar ıslah edilmeye çalışılıyordu. 1853’te böyle bir teşebbüste bulunuldu. Bu tuzlalarda üretilen tuzlar, buralarda depolanır, belli zamanlarda buradan çıkarılarak satışa sunulurdu. Rum ve Yahudilerin, Foça tuzlasına el attıklarını, onu işlettikleri anlaşılıyor. 1900 yılında Eski Foça’da hafta pazarı Cuma günleri kurulurdu. Bu pazarda, Afrikalı zenci esirler, zeytin, değirmen taşı, kuru üzüm, kızıl üzüm, incir, badem ve kuru meyvelerin satıldığı tespit edilebiliyor. Foça’da çıkarılan değirmen taşının epeyce bir ekonomik değeri vardı. 1710 tarihli bir belgeye göre, her yıl 400 adetten fazla değirmen taşı satışı yapılıyordu. Bunun 200 adeti İstanbul’a gönderilirken, kalanlar ülkenin değişik yerlerine gönderilirdi. 1899 tarihli bir belgeye göre, Foça krom madeninin İngiliz Mösyö Paterson (Bornova’da köşkü olan Levanten) tarafından işletildiği yazılıdır.

Foça'da nüfus

Her iki Foça’da da nüfusun çoğunluğunu Müslümanlar oluşturmuştur. Emperyalizmin etkisiyle Karşıyaka, Bornova ve Buca gibi kozmopolitleştirilmiş kentler değildir. İki asli nüfus, Müslümanlar ve Rumların barındığı görülür. II. Abdülhamit devrinde, Rumların belli bir nüfus oranına ulaştıkları görülür. Bundan dolayı da kaymakamların yanına ayrıca bir Rum’un muavin olarak atanması teklifinde bulunacaklardır. Yunanistan vatandaşı olan birkaç Yunanlının da Foça’da bulundukları ortaya çıkmaktadır. Ancak bunlar Foça’nın asli nüfusundan değildir. Ancak, Eski Foça Rumlarının tarihsel kökleri 1800’lü yıllara kadar dayanıyor. Bunlar kırsal bölgelerde oturmuşlardır. Eski Foça’nın kale içindeki Cami-i Kebir adıyla bilinene mahallenin nüfusu tamamen Müslüman’dı. Zaten güvenlik nedeniyle Rumların kale içinde oturmaları mümkün değildi. Foça etrafında bulunan birkaç köy, Osmanlı idaresin tarafından Rum köyü olarak biliniyordu. Bunlardan biri Gerenköy’dür. Eski Foça’ya bağlı olan Gerenköy, 1899’da Gediz nehrinin taşmasından dolayı harap olmuş, köy hemen yakındaki bir tepeliğe taşınmıştı. Yeni yerde yeniden bir okul ile bir Rum kilisesi yaptırılmıştı. Yine 1888’de Yeni Foça’da bulunan Meryem Ana Kilisesi zamanla ve depremden dolayı harap hale geldi. Ayin yapılmaz haldeydi. Yeni Foça Karabaş vekilinin önerisiyle, II. Abdülhamit devrinde yeniden yapıldı. Eski Foça’ya bağlı Söğütcük ile Vari köylerinin (Hacı Limanı) Rum köyleri olduğu ve buralarda Ortodoks Rum kilisesi olduğu belgelenebiliyor. Çeşme Rumları ile Yeni Foça Rumları arasından denizden irtibat sağlandığı da anlaşılıyor. Foça Rumlarının devlete ödemek zorunda oldukları kelle vergisi (cizye) Yeni Foça’daki Sultan Bayezid Han Camiinin personel masraflarına harcandı. Osmanlı devrinde, Rumların, Foça kalesi tamircisi ve topçusu olarak çalıştıkları görülür.

EĞİTİM

1880 tarihli bir Osmanlı belgesine göre, Eski Foça’da 250 İslam, köylerinde de 250 İslam nüfusunun olduğunu belirtir. Ortaokula gidecek 40-50 kadar öğrenci olduğu, bunlar için bir ortaokul binasının yapılması gerektiği ifade edilir. Ayrıca öğretmen atamanın yapılması gerektiği bildirilir. Okul binası yapıldı, ancak 13-14 öğrencinin devam etmesi neticesinde ortaokul kapatıldı. Bina da ilkokula çevrildi. 1908 yılında Eski Foça’da da bir ortaokul olduğu ve öğretmeninin Aksekili İbrahim Hilmi Efendi isimli birinin olduğu görülüyor.

Eski ve Yeni Foça, Yunan propagandasının en çok yapıldığı yerlerden biriydi. II. Abdülhamit devrinde özellikle Foça Rumları arasında yapıldı. 1897’de Eski Foça Rum cemaati, Yunan Hükümetinin desteğiyle, Fransa’daki Marsilya kentinin 2500. Kuruluş şenliklerine katıldı. Üç Yunan harp gemisi Foça Rumlarını önce Atina’ya götürdü, oradan Marsilya’ya ulaştırdı. Tüm bu faaliyetlere İzmir Rum Metropoliti izin verdi ve devrin Osmanlı hükümeti de bu propagandaya karşı aciz kaldı. 17 Ekim 1899 tarihli Fransızca Poti Marseiye gazetesi, Yunan harp gemileriyle Marsilya’ya getirilen Foça Rumlarının yirmi pare top atışıyla karşılandığını ve limandaki ahalinin, bunları ‘Yaşasın Yunanistan’ bağırışlarıyla karşıladığını yazmıştır. 1901’de Yunan kaçakçı vapurları Aliağa Çiftliğinde silah depoluyorlar, 1911’de Eski Foça Rumları ticarethanelerine Yunan bayrağı asıyorlar. 1920’den sonra bile Yunan Milli Bankası Foça ve Dikili’de şubeler açarak, Rum köylülere borç para dağıtıyordu. Ayrıca, Makedonya Komitesi üyesi Kostanti Triyandofili, Foça ve Manisa’da Yunan propagandası yapıyordu.

CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA FOÇA

19 Mayıs 1923’te Foça ve Hırsız Adası açıklarında Amerikan donanması bir deniz tatbikatı yaptı. Amerikalı amiral Mark L. Bristol, bu tatbikatı, Dr. Adnan Adıvar’a yazıyla bildirdi. 1924’ten itibaren Yanya Preveze Müslümanları Foça’da iskân edildiler. Bu 1924 Mübadilleri arasında tifüs belirtileri görüldü. Bu yıllarda Foça köylülerinin ekonomik durumlarının pek iç açıcı olmadığı anlaşılıyor. 1935-1939 yılları arasında İzmir valiliği (ilbay) yapmış olan Fazlı Güleç’in, Başbakanlığa gönderdiği 1935 tarihli bir rapora göre, Foça köylüleri ağır vergiler altında eziliyordu. Köy vergileri çok ağırdı. Posta memurlarının aylıkları, salma usulüyle köylüler tarafından ödeniyordu. Hükümet, köylerde anıt taşlar dikmek için köylülere ağır vergiler salmıştı. Okul binalarının köylüler tarafından yapılması isteniyordu. Bu ağır baskılardan dolayı köylüler, köylerini bırakarak, kasabalarda yerleşiyorlardı. İzmir valisi Güleç’in bu konuda bazı reformlar yaptığı görülür. Vali, Foça’da köy heyetleriyle bizatihi görüşmüş; korucuların, karakollarda değil, tarım alanlarında istihdam edilmelerini emretmiştir. Bundan başka, domuzlarla mücadele, pamuk tarımının teşviki, köylerde su ve kanalizasyon şebekesinin kurulması, yeni sıhhi mezarlıkların açılması, yeni tarım alanlarının (krizma) oluşturulması, köy yollarının ıslahı ve meyveli ağaç dikimi konularında köylülere destek vermişti. Cumhuriyet devrinde Foça’da pamuk, meyve ve tavukçuluk teşvik edilecektir. 1937’de Foça Bağarası’nda Tavukçuluk ve Yumurtacılık Kooperatifi kuruldu. Atatürk, 9 Ağustos 1925’te Prag Üniversitesinden Antuvan Salaç’ın arkeolojik kazı yapmasına izin verdi. 1934’te Eski Foça’da bir köylü define buldu. Roma ve Helenistik dönemlere ait altın taç, bilezik ve küpe bulundu. Bunun üzerine, İzmir Müzesi Müdürü Selahattin Bey Foça’da define aramıştır.

Foça’da islam eserleri

Osmanlılar devrinde Foça’da İslam eserleri inşa edildi. Bunlar genellikle cami ve mescitlerdir. Eski Foça’da (kale-yi atik) mescit (sonradan Fatih Camii), Hasan Nazır Camii (Hasan Çelebi b. Sofu Sinan Camii) (1704) Yeni Foça’da Zeynullah Efendi Camii (1801), Nurullah Efendi Camii (1805), Sultan Mehmed Han Camii (1805), Sultan Bayezid Han Camii (1800).