Merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin üzerinden 26 yıl geçti. 7,4 büyüklüğündeki depremde 17 binden fazla kişi hayatını kaybetti, on binlerce kişi yaralandı, yüz binlerce kişi evsiz kaldı. Türkiye tarihinin en yıkıcı felaketi olarak kayıtlara geçen deprem, deprem gerçeğini ve afetlere hazırlığın önemini bir kez daha hatırlattı.
Depremin yıl dönümünde konuşan uzmanlar, afet bilincinin yaygınlaştırılması, riskli yapıların dönüştürülmesi ve bireysel hazırlıkların hayati önem taşıdığını vurguladı.
“Riskli yapılar hâlâ büyük tehdit”
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Nurcan Meral Özel, 1999 sonrası deprem bilincinde önemli gelişmeler yaşandığını belirterek, “Yapı denetimi, kentsel dönüşüm yasası, afet bilinci eğitimleri ve DASK gibi sistemler devreye girdi. Ancak Türkiye’deki yapı stokunun büyük kısmı 2000 öncesinde inşa edildi. Riskli yapılar hâlâ büyük tehdit oluşturuyor. Dönüşüm ve güçlendirme ekonomik sebeplerle yavaş ilerliyor, toplumsal hazırlık yeterli değil” dedi.
Özel, Marmara Denizi’ndeki fay hatlarının 7–7,5 büyüklüğünde deprem üretecek potansiyele sahip olduğunu hatırlatarak, “Adalar segmenti büyük ölçüde kilitli durumda, Kumburgaz ve çevresinde de gerilme birikimi sürüyor. 2025’teki Silivri depremi, riskin devam ettiğini gösterdi. En olası senaryo Avcılar açıkları ve Adalar segmentinin aynı anda kırılmasıyla 7.3–7.4 büyüklüğünde bir deprem” ifadelerini kullandı.
“Yapacak çok işimiz var”
Jeoloji Yüksek Mühendisi Prof. Dr. Okan Tüysüz ise 17 Ağustos’un, toplumda deprem bilinci açısından bir “milat” olduğunu söyledi. Ancak yapı kalitesinin hâlâ ciddi sorunlar barındırdığını vurgulayan Tüysüz, “Sındırgı’daki 6.1 büyüklüğündeki depremde bile 600’den fazla ağır hasarlı bina ortaya çıktı. Bu, yapı stokumuzun depreme hazırlıksız olduğunu açıkça gösteriyor” dedi.
Tüysüz, bireysel önlemlere dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Kişi bazında yapmamız gereken çok iş var. Ailede afet planı oluşturmak, eşyaları sabitlemek, yatakları camlardan uzağa yerleştirmek, soba gibi eşyaları güvenli şekilde kurmak alınabilecek basit ama hayati tedbirlerdir. Arama-kurtarmada ilerleme kaydettik ama afetin zararını en aza indirme konusunda yeterli değiliz. Toplum olarak dirençli hale gelmedikçe büyük depremlerde aynı acıları yaşarız.”