Z Kuşağı üzerine son zamanlarda epey bir şeyler okudum. Gördüğüm şu: Bu kuşak, markalara değil, insanlara güveniyor. Kurumsal logoların arkasındaki yüzleri tanımak, bir markanın ne söylediğinden çok neler yaptıklarını inceliyor. Z Kuşağı’nın değerleri çok net aslında. Samimiyet ve sürdürülebilirlik. Yalnızca söylemde değil, eylemde de görmek istiyorlar. Onlara ulaşmak isteyen markalar, büyük kampanyalar yerine, küçük gerçek temaslarla daha çok etki yaratıyorlar.
******
Türkiye’de Z Kuşağı’yla bağ kurmayı başaran bazı yerli markaları da inceledim. DeFacto’nun son yıllarda gençlere yönelik yürüttüğü kampanyalar, sadece giyim değil, yaşam tarzı sunuyor. Gençlik seninle temalı tanıtımları, gençlerin kendi hikayelerine yer vermesi, markayı bir anlatıcıya değil, bir dinleyiciye dönüştürüyor. Sürdürülebilir koleksiyonları ve geri dönüşüm projeleriyle, Z Kuşağı’nın çevre olan duyarlılığını da ön plana çıkarıyor.
Evet, dürümle başlayan bir hikâye daha paylaşmak isterim. Komagene’nin eğlenceli kısa video kampanyaları, gençlerin mizah anlayışına dokunuyor. Aynı zamanda vegan dürüm gibi ürünlerle, farklı beslenme tercihleri sunması, Z Kuşağı için bu tür detaylar, bir markanın beni anlıyor hissini yaratıyor.
Z Kuşağı’nın fiziksel materyallere olan ilgisi de dikkat çekici. Dergiler, çıkartmalar, dokunabildikleri araçlar… Dijital dünyanın gürültüsü içinde gerçek dünyayla kurulan bu temas, gençler için kıymetli. Deneyim sunan etkinlikler, sadece tanıtım değil, bağ kurma fırsatı. Bir markanın caddelerde, mekanlarda dağıttığı çıkartma, bazen milyon izlenen reklamdan çok daha etkili olabiliyor.
Sosyal medya ve dijital içerik alanında Z Kuşağı’nın küresel ölçekte bağ kurduğu bazı markalara da yakından baktım. Twitter, gençlerin gündemi takip ettiği ve sesini duyurduğu yer. Trader Joe’s, sade iletişimiyle ABD’de gençler arasında sadakat oluşturan gıda markası. Apple, tasarım ve teknolojiyle duygusal bağ kurmayı başarmış. Amazon ise hızlı olması, Z Kuşağı’nın alışveriş alışkanlıklarında tercih ediliyor.
*********
Ama belki de en belirgin fark, bu kuşağın ekranla kurduğu ilişki. Televizyonu izlemiyorlar. Haber kanallarına mesafeli duruyorlar. YouTube bile artık uzun geliyor. Onlar için içerik, kısa ve hızlı ve olmalı. Birkaç saniyelik bir video, bir markanın kimliğini anlatmaya yetiyor aslında. Bu yüzden markaların sadece ne söyledikleri değil, nasıl ve ne kadar sürede söyledikleri de önemli hale geliyor.
Peki siz, bir markanın sadece ürününü mü satın alırsınız.
Yoksa marka ile bir değer, bir hikâye mi paylaşmak istersiniz?
Z Kuşağı’nın cevabı belki de şu:
Beni anlamayanı takip etmem, bana dokunmayan markayı satın almam.