Yine günün ilk ışıklarıyla çıkmıştık İzmir’den yola. İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Atilla Sertel, Sayman Nezih Bilger, Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Çimen ve ben. Altı aylık uzun bekleyişten sonra Adalet Bakanlığı nihayet bu kez başvurumuza olumlu cevap vermişti. Son savunmaların yapıldığı 21 Haziran günü Mustafa Balbay, Atilla Sertel’e “Vazgeçme. Mutlaka gelmelisin!” diye seslenmişti. “Mutlaka! Mutlaka!..”

BİR KEZ DAHA SİLİVRİ'DEYİZ


İlk güvenlik biriminden geçip 1 Numaralı Cezaevi’ne gitmek için otobüsü beklerken özenli giyimi zarif görünümü ile sarışın bir kadın çekiyor dikkatimi… Sertel, selamlaştıktan sonra tanıştırıyor.  Ergenekon davasının en uzun süreli tutuklularından Muzaffer Tekin’in eşi Müge Tekin. Kısacık sohbetimize ne çok şey sığdırıyoruz… Öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin uzun tutukluluk süresine ilişkin kararından hemen sonra avukatının yaptığı serbest bırakılma talebini eşinin reddettiğini, başvurunun iptali için mahkemeye dilekçe yazdığını -gün içinde gazeteci arkadaşlarımızın da aynı düşüncede olduklarını, avukatları bu konuda başvuru yapanların iptal istediklerini öğreneceğiz- söylüyor. Müge Tekin 39 yıllık eşinden, kızından söz ediyor. Yüzü aydınlanıyor. Akademik kariyerin yanında babası için bir de hukuk eğitimi sürdüren, mütercim tercümanlık yapan kızından. Eşinin Türkiye’de yedi göbektir asker olan tek kişi olduğunu söyleyip Muzaffer Tekin’in dedelerini sayıp anlatıyor…
Bugün çarşamba. Bugün cam ardından görüş günü. Kızların, oğulların, annelerin, eşlerin buluşma günü. Haftanın en özel lakin belki de en buruk günü.  Silivri'de ziyaret trafiği yoğun.

CEZAEVİNDE GÜL BAHÇESİ


Silivri 1 Numaralı Cezaevi’ndeyiz. Tuncay Özkan her zaman olduğu gibi gülen yüzü, ardına kadar açtığı kolları koşar adım gelip sımsıkı sımsıkı kucaklıyor hepimizi. Silivri ziyaretlerinde kucaklaşmanın hep en hasını yaşıyorsunuz.
Buluşmanın ilk konu başlığı “Cezaevi’nde Hayat”.
“Bir Gül Bahçesi yapıldı burada. Balbay’la çıktık, ayağımız toprağa değdi. On beş dakika toprağa bastık, gezindik. Dört yıldır ilk kez toprağa değen ayaklarım kabardı.  İki gün yıkamadım. Toprak burada çok önemli. Sorun olmasın diye semizotunun bile topraklı köklerini temizletip alıyoruz” diyor Tuncay Özkan. Sonra da hücrede Balbay’la suda yetiştirdikleri mor çiçekli nanelerini anlatıyor. Mor çiçekli naneler, gül bahçesi, semizotu…  Böylece Gezi Parkı konusuna ironik bir geçiş yapmış oluyoruz.
“Gezi Parkı yeni kavramlar üretti, yeni şeyler söyledi. Uygarlığı savunan bir gençlik var. Halk ‘yeni bir Türkiye, yeni bir siyaset istiyorum’ diyor. Bizim kardeşlik sorunumuz yok. Eşitlik ve özgürlük sorunumuz var. Türkiye alternatifsiz bir ülke değil. 20. yüzyılın başında yaptığı değişiklik 21. yüzyılın başında da kendini gösteriyor” diyen Özkan Gezi Parkı Direnişi sürecinde medyanın yaklaşımını da eleştiriyor.
“Oyunun adı ‘Malı Götürme Oyunu’. Bu sistemde meslek ölmüştür. Artık gazete yok gazeteci var. Twitter'da bir şey yazıyorsun. Bir anda altı milyar kişi okuyor” diyor...

PEKİ YA DAVA SÜRECİ?


Tuncay Özkan, “Bizim için dışarıdan tepki almak önemli. 5 Ağustos önemli. Halkla birlikte olmak önemli. Son gelişmeler sonucu etkilemez. Ben hukuka güvenini yitirmiş biri olarak kararın, sonucun değişeceğini beklemiyorum. Örgüt var mı diye sormadan mütalâa hazırlanamaz… Bu davada çıkarılan yasalarla hukuki yanlışlara zemin hazırladılar. İktidar buna destek vermese hem yasa hem yürütme desteği olmasa bu dava böyle olmazdı. Burada önemli olan hukukun güvenliği nasıl sağlanacak?  Burada önemli olan sosyal düzen nasıl sağlanacak” derken adalet için halkın önemini bir kez daha vurguluyor..
“Vicdansızlığa, hukuksuzluğa, ahlaksızlığa sessiz kalanlara sıra geliyor. Sorunları halının altına süpürerek gizlemeye kalkarsanız çürüme başlar. İnsanlar alev kendi evini tutuşturana kadar orman yangınına müdahale etmez. Umut da aşk da ölümden sonraya da kalanlar. Hukuk, adalet, eşitlik
hem aşk hem umuttur… Müebbet vereceklerini biliyorum. Umurumda değil! Aslolan aşk. Aşk ölümsüzlüktür.”
“Artık acıdan sevinç… Hukuksuzluktan hukuk… Umutsuzluktan umut edinmek zamanı. Gönül gönüle, yürek yüreğe olmak zamanı.”
Hücresinde 24 saat TRT 3'te Klasik Müzik dinlediğini söyleyen Tuncay Özkan'dan sohbetin bir bölümünde  bir de “İzmir Güzellemesi” geliyor.
İzmir’i fethetmenin şifrelerini çözmüş. “İzmir’e aşkımızı iletin. Yüreğimizin sol tarafı ‘İzmir’ diye atıyor” diyor.
YARIN: Hukuku halkla birlikte arayacağız