“Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.
Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
(Metin Altıok)

Metin Altıok deyince;
yazınımızın ‘her okunuşunda "yeni şeyler söyleyen’',
en dokunaklı, en felsefi şiirlerini yazan
"keskin zekalı-çıraklık dönemi olmayan" şair olarak
anımsanır.
"Bu ham dünyada zoraki bir söz gibi sevgim /
Sevsem sana yazık, sevmesem incinirsin"...
dizesini oya gibi işlemiştir…
"Erken olmuş yemişim, dalımın yaralısı" dediği kızı
Zeynep dünya geldiği andaki
-bitimsiz mutluluğunu- yeniden çiçeklenen
yaşamını, kahvaltılarında ekmek dilimlerine
zeytinden gözler, reçelden ağız,
düdük makarnadan nasıl burun yaptığını,
sonbahar yapraklarından masa örtüsü hazırlamayı
öğrettiğini -Filiz Aygündüz ne güzel paylaşmıştır bizlerle…

**
Sezen Aksu sesinde güzelleşen şiiri "Öndeyiş"ten gelen
"Kavaklar"ı zaman zaman mırıldanırım:
"Bedenim üşür, yüreğim sızlar/Ah kavaklar, kavaklar…
Beni hoyrat bir makasla/Eski bir fotoğraftan oydular.
Orda kaldı yanağımın yarısı/Kendini boşlukla tamamlar.
Omuzumda bir kesik el ki durmadan kanar.
Ah kavaklar, kavaklar…
Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar."
Onun için şiir;
canı, kanı, kızı Zeynep’tir Metin Altıok'un!
Bingöl’de felsefe öğretmenliği sırasında
sınıfın penceresinden, çevredeki
kavak ağaçlarına dalıp dalıp öğrencilerine
hep anlattığı Zeynep’edir.

**
Arkadaşı Mehmet Taner’e çocuklugunda başından geçen trajik bir hikaye anlatmıştır.
"Ki bu hikaye, şairin sonu düşünülerek okunduğunda söylenecek söz bırakmaz insana".
Buyrun;
“Biliyor musun, beni kaynar kazanda kaynattılar dedi Metin Altıok birden.
Yüzü karmakarışıktı… Küçücük bir çocukken,
İzmir taraflarında
(Bergama), annesiyle babası tarladaki işleriyle meşgulken, bir ağacın altına bırakmışlar onu.
O yaz sıcağında, bir akrep tarafından sokulmuş: Akrebin zehrini alsın diye, çevredekiler, ateşin üzerine koydukları bir kazan dolusu suya sokup, suyu kaynatmışlar… Gözyaşlarına boğulmuştu, 'Küçücük yahu, daha küçücük bir beden suda kaynatılıyor, düşünsene' demişti."

**
Kız kardeşi Meral Altıok’a “On taneden fazla şiir kitabı çıkarmayacağım, elli yaşından fazla yaşamayacağım, ölümüm yatağımda sıradan bir ölüm olmayacak.” demiştir birgün Metin Altıok. Dediklerinin hepsi de çıkar ne yazık ki.
"Metin Altıok bilir gibidir başına gelecekleri..."

**
2 Temmuz 1993.
Kara, kapkara gündür eksik demokrasimiz,
şiirlerimiz, türkülerimiz için…
Dinci faşistlerin yaktığı otelde cesetler arasında son anda
yaşadığı fark edilir.
Yangın öncesi bekleyiş sırasında;
üzerlerine binlerce taş yağarken
“Burada ölürsek geride kalanlar ne yazar hakkımızda?”
diye sorar yoldaşlarından Uğur Kaynar.
Metin Altıok şu unutulmaz yanıtı verir:
"Şiir yazarlar!"
Metin Altıok, Behçet Aysan ve Uğur Kaynar’ın otelin merdivenlerindeki bekleyişlerini gösteren fotoğrafı nasıl unuturuz nasıl?

**
Bir hafta mücadele eder hastanede azraille, kazanamaz!
Şiirinde söylediği gibi:
“Çözük saçlı ikindisinde / Yorgun bir günün /
Gölgeler uzarken / Ölüvereceğim eskiden”
veda eder Zeynep’e, şiirlere, resimlere,
sevdiklerine, sevenlerine Metin Altıok.
Hasret gittiği Zeynep’in arzusuyla -şair gibi- gömülür Ankara toprağına...

**
Yıllar sonra Zeynep Altıok(Akatlı) yazar;
❝Biz katilimizi tanıyoruz, onların 28 yıllık ‘sürek avı’, bizim 28 yıllık ağırlığımız, acımız.
Şaşırmıyoruz ama yılmıyoruz da...❞
Susmaz Zeynep, devam eder;
"Onyedibinyüzyetmişbeş gün geçirmişim.
Kırkyedi yaş üzerinden hesabettim;
Üçyüzaltmışbeş gün sayarak bir yılı.
Neyse; üç gün sonra nasılsa döneceksin.'
Babam bu dizeleri yazdıktan bindokuzyüzdoksaniki gün sonra 52 yaşında hayata gözlerini yumdu.
O günden bu yana tam onbinikiyüzyirmi gündür adalet peşindeyiz.
Onu benden alan vahşilik aradan geçen bunca yılda hiç eksilmedi.
Korkunç katliamın suçluları aramızda kol geziyor.
Bu katliamın ardındaki azmettiriciler araştırılmadı. Soruşturulmaksızın korunanlar yüksek makamlarda.
Kim olduğunu bildiklerimizin yükselişini izliyoruz.
Kim olduğunu bilmediklerimiz kim bilir belki diğerlerini koruyanlar arasında daha da yüksek mevkide!
Gün gelip karanlıkların içinden biri çıkıp da yeni bir ifşa süreci başlatırsa öğreneceğiz.
Belki de hiç öğrenemeyeceğiz!
(...)
Tam onbinikiyüzyirmi gündür dinmeyen bir acıyla sesleniyor, babamın üç gün sonra gelmeyeceği gerçeğiyle yaşıyorum.
Bu yıl babamın öldüğü yaştayım. Onsekizbindokuzyüzseksen günlük ömrümün yarısından fazlası bir yanım hep eksik, içimde daimi bir sızıyla geçirdim.
Yeni acılara uyandığımız her günü sayamasak da en sarsıcı şekliyle yaşıyoruz. Acımızı dile getirdiğimiz, bizi yönetenlerin adaletsizlikleriyle bize yaşattıklarını toplumun vicdanına sunduğumuz için, haksızlığı ifşa ettiğimiz, direndiğimiz için işimizden oluyoruz, yargılanıyoruz, hedef gösteriliyoruz, can veriyoruz. Olsun susmayacağız.
“Bu özgür acılar Cumhuriyetinde,
En büyük acı duygulara gem vurmak.”

**
Ataol Behramoğlu Usta da şu dizeleri yazar çok sevdiği ozan için:
"Bu yangın yerinde/ Yaşamak bu yangın yerinde
Her gün yeniden ölerek/ Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak/ Yalanla kirli havada
Güçlükle soluk alarak/ Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığını bilerek/ Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak/ Toplanıyor ölü arkadaşlar
Her biri bir yerden gelerek/ Kiminin boynunda ilmeği
Kimi kanını silerek/ Kucaklıyor beni Metin Altıok
'Aldırma' diyor gülerek/ Yaşamak görevdir bu yangın yerinde/ Yaşamak, insan kalarak..."
Bu şiir, Zülfü Livaneli tarafından bestelenir ve Yangın Yeri (1996) albümünde yeralır.
Livaneli bu albümünde şiirden bestelediği parçayı da şöyle anlatır:
``Yangın yeri parçası, üç gençlik arkadaşını, Ataol Behramoğlu'nu, Sivas Madımak Oteli katliamında yitirdiğimiz Metin Altıok'u ve beni yeniden buluşturdu.''

**
Metin Altıok...
Doğdu...
Yaşadı...
Sevdi...
Yazdı!..
Onu yaktılar Sivas ellerinde.
Geride hüzüne boğduğu sevdikleri, sevenleri ve
şiirleri kaldı.
O; şiirleri dillerde, Metin Altıok yürek kulvarımızda...
O; yüreği insan kokan şair...