Yolsuzlukla milli mücadele

Abone Ol

Rezalete bakar mısınız! Ana muhalefet CHP’nin bir büyükşehir belediye başkanı, iddialara göre, hakkındaki ciddi yolsuzluk soruşturmaları nedeni ile tutuklanıp cezaevine konmaktan kurtulmak için yıllardır mensubu olduğu CHP’den, iktidardaki AK Parti’ye geçerek, önceden neredeyse kanlı bıçaklı düşmanı göründüğü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a biat ediyor, ardından zor durumdaki aile şirketinin hisseleri – iktidara geçince işlerinin düzeleceği beklentisiyle - borsada coşuyor!

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bir dönem AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi olan bir avukatın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi soruşturmasındaki bir tutukludan, serbest bıraktırmak vaadiyle bir etkin pişmanlık beyanı ve 2 milyon dolar istediğini kamuoyuna şikayet ediyor. Adliyedeki “küçük dağları ben yarattım” diyen yürüyüşü, kulislerdeki “siyasette ve adliyede çok etkin” dedikodularını doğrulayan bu avukatın gece yarısı cezaevi görüşmesini, avukat hakkında açılması gereken soruşturmaya izin verip vermemeye yetkili Adalet Bakanı, “avukat-müvekkil görüşmesi” diye savunuyor. Öte yandan, ne kadar ve nasıl para kazandığını, ne kadar vergi verdiğini bilmediğimiz, meşru avukatlık faaliyetiyle açıklanması zor şatafat içinde yaşayıp çakarlı Mercedes Maybach ile dolaşan, sözde adliyeden tanıştığı bir hâkime yaklaşık 20 yıllık maaşı kadar borç veren bir başka avukat da benzer şeylerle suçlanıyor. Bu avukatın, cumhurbaşkanlığı politika kurullarında pek popüler, anayasayı yeni baştan yazmayı savunan bir diğer avukatın nüfuzunu kullandığı - avukat olan oğlu ile ortak olarak - ileri sürülüyor. Politika kurulu üyesi meşhur avukat bunun gerçeğe aykırı ve iftira olduğu iddiasıyla dava açıyor. Fakat işin acısı o ki yaklaşık iki sene önce, dönemin İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı’nın, bazı hâkimlerin rüşvet karşılığı kararlar verdiklerini Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na resmen ihbar ettiği bir ortamda, Selim Edes’in yıllar önce dediği gibi, rüşvetin de nüfuz ticaretinin de belgesi olmayacağını bilen halk, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” sözüne itibar ederek, iddiaların gerçek olduğunu düşünüp, yargıya güvenini hepten kaybediyor.

Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Ülkeler Grubu’nun (GRECO) web sitesinin açılışında dendiği gibi yolsuzluk, antik çağlardan beri toplumları içten içe kemirerek çökerten sinsi bir toplumsal hastalıktır. Nitekim uluslararası endekslerde, hukukun üstünlüğü yüksek ülkelerde yolsuzluğun azaldığı, yolsuzluğun yüksek olduğu ülkelerde ise hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin gerilediği, milli gelir ve refah seviyesinin düştüğü görülmektedir. Benzer büyüklükte OECD üyeleri ile karşılaştırıldığında Türkiye’de yolsuzluk algısı 10 üzerinden 6,5’a yakın seviye ile en yüksek, milli gelir seviyesi ise en düşüktür. Bunun tüm boyutunu ise İsviçreli kıdemli bir bankacı, “1970’lerden beri Türkiye’den milli gelirin %10’unu aşan bir miktar meşru ve gayri meşru yollardan İsviçre’ye akıyor” diyerek anlatıyor. Bunu vergi cenneti diğer ülkelere gidenlerle birleştirirsek ortaya korkunç bir tablo çıkıyor.

İşte, Türkiye’yi bu içten içe kemiren, zenginliğimizin dışarıya kaçmasının, refahımızın orta gelir seviyesine takılıp kalmasının ve daha da önemlisi yolsuzluğa bulaşan birkaç zıpçıktı şatafat içinde yaşarken halkın çoğunluğunun geçim sıkıntısı çekmesinin, siyaset sahnesinin ise halka hizmette yarış yerine yolsuzluk bahanesiyle diğerini hırpalandığı sığ bir kayıkçı kavgasına dönüşmesinin nedeni, bu yolsuzluk ve yolsuzluğun yeşermesine imkân veren ortamdır.

Yolsuzluk belası, FETÖ ve arkasındakileri, yolsuzluk soruşturmalarını 17-25 Aralık’taki gibi manidar zamanlayarak hükümet darbesi yapmaya yeltenecek kadar güçlendirecek, başta Ekrem İmamoğlu, CHP’li belediye başkanlarını ve bürokratlarını tutuklayıp ana muhalefeti lidersiz, kadrosuz, kötürüm hale getirmek suretiyle demokratik düzenimizi yok edecek seviyeye kadar ilerledi. Halkımız ise devletimizi ve demokrasimizi korumak için yolsuzluğa bulaşmış veya yolsuzluk şüphesi altında bulunan siyasetçileri savunmak durumunda kalıyor.

Bütün bunların sorumlusu, temiziyle kirlisiyle, iktidarıyla muhalefetiyle, büyüğü, küçüğü ve marjinali dahil, Türkiye’nin gelişimine öyle ya da böyle, iyi ya da kötü yön veren, gelmiş geçmiş bütün siyasi partiler, liderleri ve siyasetçilerdir. Siyasetçilerin içinden çıktıkları bu topluma karşı en büyük suçları, dünyanın gıpta edeceği bir yolsuzluk ve rüşvetle mücadele sistemi kurmayarak Türkiye’yi bugün içine bulunduğu duruma düşürmektir.

Halihazırda görevde olan Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ı ana muhalefet CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak Erdoğan’ın yerine geçmek isterken tutuklanan Ekrem İmamoğlu’nu ve diğer küçük parti liderlerini, ülke gündemini yolsuzluk soruşturma ve tutuklamaları belirlediği halde, yolsuzlukla mücadele için ele gelir bir fikir bile ortaya koymadıkları için şiddetle eleştiriyorum. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Kürt meselesinde olduğu gibi bir çıkış yaparak, yolsuzluğa karşı kesin zafer kazanacak bir milli mücadele başlatmasını diliyorum.