Yerelden genele kadrajı genişletmemiz gerekiyor. Brecht’in deyişiyle “en önemli sanat yaşama sanatı” ise, yerel yönetimler ülkeyi de ilgilendirecek-yansıyacak algıya, reflekse ve eyleme sahip olmalıdır. Bir başka deyişle, her alanda hayata sahip çıkmalı, genelin (ülkenin) parçası olduğunu unutmamalıdır. Ne demek istiyoruz, lafı dolaştırmadan söyleyelim.

16 yıldır iktidarda olan zihniyet, geri dönüşümsüz bir durum arz etmektedir. İdeoloji, siyaset, pratik, mantık, mental, metal ve cümle yorgunluğu yadsınamaz biçimde gözlemlenmektedir. Demokrasi algısı başta olmak üzere, düşlediği düzen ile insanlığın gerçeği arasındaki onulmaz çelişkiler, bu yorgunluğun başlıca nedenidir ve kaynağı da dünya görüşüdür. Biz bunlarla değil, bu yorgunluğun ve ısrarın sonuçlarıyla ilgileniyoruz.

Sonuçlar hiç de iç açıcı değil, bunu görmek için derin ideolojilere ya da ille muhalif dünya görüşüne sahip olmak gerekmiyor. Sınırlar içinde hangi taktiği, söylemi, propagandayı, demagojiyi, pansuman ya da günü kurtarmaktan başka işe yaramayan yöntemleri kullanırsanız kullanın, bilimin ve aklın doğruları ile hayatın verilerini örtmek mümkün değildir. Ekonomiden bilime, sosyal sorumluluk projelerinden eğitime, spordan sanata, hayatın herhangi bir alanındaki istatistik veriler ya da dünya liglerindeki hazin durum, her gün bu acı ama gerçek fotoğrafı göz önüne seriyor.

2019 yerel seçimleri, sıradan belediye seçimleri değil, bir ülkenin geleceğini gösterecek, dahası 1923’ün 100. Yılında konumun ve gidişatın adını koyacak-rotasını belirleyecek dönemeçtir derken, bu ahval ve şeraite dikkat çekmeye çalışılmaktadır. İktidar temsilcilerinin ve adaylarının “Belediye seçimleriyle ideolojinin ne ilgisi var?” derken, en sert biçimde ideolojik suçlama ve saldırılarla kitleleri etkilemeye çalışması, bunun açık bir itirafıdır. Kendi ideolojisini hayatın her alanında ve her biçimde dayatırken, muhalefetin her söylem ve duruşunu ideolojik lanet olarak göstermek, herhalde Dünya Siyasi Tarihine kazandırılmış ilginç taktiklerden biri olacaktır. İktidarın en başarılı olduğu alan budur ve hakkını teslim etmek gerekmektedir. Muhalefet güçleri, yerel seçimleri bu açıdan doğru okumak zorundadır.

Gerçeğe uygun biçimde politikalar üretmek, stratejik planlar geliştirmek ve söylemleri bu doğrultuda oluşturup kitlelerle buluşturmak ihmal edildiği sürece, bu gidişat sürecektir. Öncelikle demokrasinin ne olduğu, nasıl işlemesi gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti değerleriyle nasıl harmanlanacağı ve yerelde nasıl ete kemiğe bürüneceği net, Türkçe ve mertçe dile getirilmedikçe, muhalefet elindeki demokratik gücü ve köprüden çıkış öncesi son şansı kullanamayacaktır. Bu nedenle 2019 yerel seçim süreci, demokrasi ve cumhuriyet adına muhalefet ve mücadele söylemini yükseltmek zorunluluğundan başka biçimde tanımlanamaz ve geçiştirilemez.

Yerel yönetimler, ülke geneli açısından yakınılan, olumsuzluğa yuvarlandığına inanılan, bu ülkenin ve kuşaklarının yıllarının çalınmasından korkulan her alanda, alternatifler oluşturmak ve uygulamaya sunmak göreviyle karşı karşıyadır. Doğru, tutarlı ve inandırıcı bir “ülke, toplum, kent diyalektiği” oluşturmak, bu sorumluluğun ilk adımıdır. Uzak ve yakın geçmişte, birer kutup yıldızı olarak parlayan bu bağlamdaki girişimlerin, ülke ve toplum genelinde uyandırdığı etkileri unutulmamalarıdır. Kuşkusuz en büyük hata, bu girişim ve projeleri magazin şirinliklere dönüştürmek olmuştur, olacaktır. Onlar birer mucize değil, zaten olması ve yapılması gerekenlerdir. Bu bağlamda muhalefetin yapması gereken, sınanmış-ölçülmüş-sürdürülebilir bir “envanter” çıkarmak, bölgelerin ve kentlerin karakteristiği ve gereksinimleriyle buluşturmak zorundadır. Yerel yönetimler, ihmal edilmiş, kişiliğini yitirmiş tüm alanlara, kurumlara ve uygulamalara alternatif olmak, işleriyle umut olmak zorundadır.

Yerelde eğitime, ekonomiye, sanata, spora, sosyal sorumluluğa, doğaya ve çevreye, enerjiden cümle canlıya dair bir alternatif koyamıyorsan ve kanıtlayamıyorsan, ülkenin geneline ve geleceğine ne söyleyecek ve ne yapacaksın?