Geçen hafta kimi anımsatmalarla bir giriş yapmış ve 31 Mart’a kadar yazılarımızın temel izleğinin bu başlık olacağını belirtmiştik. Bunun Türkçesi, önümüzdeki dört beş hafta bildiğimizi sandığımız yerden konuşacağız demektir.

Her ne kadar “sanat” diyorsak da, yaygın kullanımda “kültür ve sanat” bir arada anılır. “Kültür” sanatı da kapsayan, çok geniş ve derin bir tanıma ve anlatıma sahiptir. Özetleyecek olursak kültür, insan topluluklarının uzun bir geçmiş birikiminin, bugünkü yaşamlarına yansımasıdır. Bu birikim, iklimden doğaya, tarihten gelenek ve göreneklere, dilden barınma ve yeme içmeye, yerleşim birimlerinden ulaşım ve iletişim sistematiğine, toplumsal genetiğe sinmiş algı ve yorumlardan gündelik yaşam davranışlarına, pek çok kaynaktan beslenir ve besler, etkiler ve etkilenir. Sanat, bu devasa olgunun nedeni, sonucu ve nihayet düşünsel-estetik açıdan yaşama müdahale etme aracıdır. Farklı dünya görüşü ya da disiplinlerin kendi bakış açılarından tanımlayıp, teklif, temenni ve öngörüde bulunduğu bir ummanı, son derece yetersiz biçimde özetlemeye çalıştığımızı biliyorum. Ama söyleyeceklerimiz için, bir kerterize tutunmak zorundayız.

Bu bağlamda yerel yönetimlerin görmesi, çözmesi ve aşması gereken en önemli sorun, “yerel, ulusal, evrensel” ilişkisinin diyalektiğini çözmektir. Başta “göç” olmak üzere, pek çok etmen “yerel” okumasının klasik tanımların ötesinde yapılmasını gerektirir. Bir başka deyişle, yerele bakış, salt bir dil, din ve öteki etmenler üzerinden yapılacak “tek ve mutlak” okumayla olası değildir. Bu sizi muhafazakâr makyajlı bir yobaza ya da etiket ya da söyleminiz ne olursa olsun, milliyet-köken-dil-inanç üstünden ikbal devşirmeye çalışan bir faşiste dönüştürür. Bir de ayakları yere basmayan liboş yaklaşımlar ile olaya salt para kasalarının anahtar deliklerinden bakan ruhsuzlar sürüsü vardır ki, kentlerin kalbine kurdukları lafazanlık-para tahterevallisinde sallanıp dururlar. Öyle ya, bu kadar kasa kafalı odun, entel dantel reklamcı ve pazarlamacı desteği olmadan nasıl cicili bicili starlara dönüştürülebilir, değil mi?

Çağdaş yerel yönetim anlayışının, rutin belediyecilik hizmetleriyle yetinmeyen ve onların kalitesini de kapsayan “yaşam kültürüne hizmet” algısına evrildiğini bilmek gerekmektedir. Ne demek istediğimizi anlamak için, her hangi bir ilçedeki gettolaşmalara, hemşeri örgütlenmelerine vb. bakmak yeter. O ilçeye yüzyıllardır damgasını vuran kimlik ile saydığımız aidiyetlerin harmanlanması ve paydaşlığa dönüştürülmesi, günümüz yerel yönetimlerinin ana uğraş alanlarından birini oluşturur. Ne asimilasyondan, ne dayatmacılıktan, ne de bunlara karşı direnç oluşturacak reflekslere saldırmaktan söz ediyoruz. Bu tanışıklığın peşine düşmeden, yerele “Harput’ta Bir Amerikalı” gibi bakmak, “Yaban” gibi dolaşmak, çıktığı yumurtayı beğenmeyen şaşkın civciv misali ahkâm kesmek ve elbette cihat çığlıkları içinde “Ya benimsin ya kara toprağın” vandallığıyla dönüştürmeye çalışmak, yapılacak en büyük kötülük ve yerelin varoluş nedenlerini dinamitlemek olacaktır. İçi boşaltılan, hikâyeyi rakı-roka hürriyetine indirgeyen demagoglar ile kenti bu hürriyetlerle (!) savunduğunu sananlar koalisyonunun tezgâhında, “yaşam kültürü”nün ne anlama geldiğini anlatmak, elbette çok zordur. Bu sorunlara, kentle ilgisi olmayan ithal feylesof ve taktisyenlerin öngörüleriyle çözüm bulmanın bir hayal olduğu ise o şaşaalı toplantılar, kimselerin okumadığı, haberi olmadığı, yaşam pratiğinin çöpe attığı süper lüks yayınlar, kentle ve kentliyle kucaklaşamayan şirin buluşmalar ve soluksuz girişimler sayesinde, yeterince kanıtlanmıştır.

Beklenen, öncelikle bu saçma sapan algı mühendisliğini iptal edecek söz, proje ve eylemlerdir. Bugün kente taşınan değerler ile İzmir’in olağanüstü birikimini harmanlamak dururken, her semtin uzak kentlerin minik örneklerine dönüştürülmesini izlemek, pohpohlamak ve kutsamak, geri kalan yerleri ruhsuz beton işgallerine terk etmek, yerel yöneticilik olamaz. Bu seçimler salt belediye başkanlarını değil, yerelden genele uzanacak ve “yaşam kültürü” ile ülkenin geleceğini tayin edecek derken, işte bunları anımsatmaya çalışıyoruz. Haftaya, kaldığımız yerden devam...