Bugünler, yerel seçimler için yoğun çalışmaların yapıldığı ve adayların da bir çok projelerini halka anlattığı zaman dilimi. Sağlık, insan hakları bildirisinde de yer alan temel haklardan. Elbette, sadece sağlık hizmetine ulaşım kastetilmiyor. İntegratif, bütüncül haklar zincirinden bahsediliyor. Sağlıklı çevre, sağlıklı mahalleler içinde sağlıklı ev ve işyerleri, sağlıklı sokaklar ve sosyal donatı alanları bu kapsamda ele alınıyor.

Bu perspektifte, yerel yönetimler, temiz içme suyundan sağlık hizmetlerinin organizasyonuna ve deprem gibi olağandışı durumlardaki afet yönetimine kadar bir çok sorumluluğu da optimum ölçekte yerine getirmek durumunda. Bu noktada, 1961 tarihli 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun’un ikinci maddesini hatırlatmakta yarar görüyorum.

“Sağlık, yalnız hastalık ve maluliyet hallerinin bulunmamasından ibaret olmayıp; fiziki, ruhi ve sosyal bakımlardan tam bir iyilik halidir. Bu bağlamda, aynı metin sağlık hizmetlerini de insan sağlığına zarar veren çeşitli faktörlerin yok edilmesi ve toplumun bu faktörlerin tesirinden korunması, hastaların tedavi edilmesi, bedeni ve ruhi kabiliyet ve melekeleri azalmış olanların işe alıştırılması (rehabilitasyon) için yapılan tıbbi faaliyetlerdir” şeklinde tanımlamış.

Belediyelerin 1580 sayılı Belediye Kanunu da dahil ilgili yasa ve mevzuatında, kentsel alt yapı ölçeğinde, çevre ve sağlık konusu ele alınmakta, sağlıkla ilgili her türlü tesisi açma ve işletmekle de yetkilendirmektedir. Doğası gereği belediyenin yaptığı tüm hizmetler için sağlıkla ilgili bir illiyet bağı sözkonusu olup, bünyesindeki sağlık işleri, çevre, temizlik işleri, veteriner işleri ve zabıta gibi müdürlükler ya da yapılanmalar da sağlık konusunda yerel yönetimlerin üzerindeki sorumlulukları açıklıkla ortaya koymaktadır. Bir cümle ile koruyucu sağlık hizmetlerinden acil yardım hizmetlerine kadar sağlıkla ilgili tüm alanlar belediyelerin yetkileri kapsamındadır. Dolayısı ile bu kapsamda belediyelerin yaptığı çalışmalar, o toplumun refahı ve sürdürülebilir kalkınması için temel referans halindedir. Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar, toplumların sağlık altyapı standartlarının düşüklüğü ile sosyokültürel ve ekonomik düzeyi arasındaki doğrudan korelasyona dikkat çekmektedirler. Kentlerdeki yeşil alanlar, spor tesislerinin kalitesi, hava ve su kirliliği, ortalama ömür beklentisi, obezite oranı, iş-özel hayat dengesi gibi 10 kriter bazında yapılan dünya kentleri sıralamasında, Amsterdam, Berlin ve Münih gibi kentlerin en önde, İstanbul’un da en sonda olması, bu yüzden hiç de şaşırtıcı değil.

İzmirimizin adaylarının sağlık projelerinde neler olduğunu merak edebilirsiniz.

Bu kapsamda, Karşıyaka BB Adayı Dr.Cemil Tugay’ın “Dr.Bülent Zeren Tıp Kompleksi ve Kanser Danışma Merkezi, İzmir BBB Adayı Tunç Soyer’in Sağlık Turizmi Projeleri ile engellilere yönelik hizmetlerin geliştirilmesine yönelik vizyonu, yine İzmir BBB Adayı Nihat Zeybekçi’nin Uluslararası Geriatri Merkezi kuruluş Planlamaları dikkati çekiyor.

Sağlık, global ve lokal düzlemde çevre ile dolaysız bir bağ içindedir. Sağlıklı kentler ise yaşayanların fiziksel kapasiteleri ile birlikte sosyal ve kişisel kaynaklarını en iyi şekilde kullanacakları ve yönetimine katılacakları bir iklimi gerektirir.

İzmir’e dair, başkan adaylarından, nesnelerin interneti, arttırılmış gerçeklik ve digital dönüşümün kullanılabileceği kent ekosistemleri, akıllı mekan ya da smartcity’ ye dair şehir projeleri duyamasak da, umarım,güzel İzmirimiz, yapılacak yatırımlarla, Dünya Sağlık Örgütü Sağlıklı Kentler Projesi'nin örnek küresel şehri haline gelir.