Hayır. Öncelikle, pandemi için tabloyu bir özetlemek isterim. Hafta başı itibari ile SARS-CoV-2 virüsünün dünya çapında yaptığı hasarın bilançosu 2 milyon 477 bin 855 ölüm ve 111 milyon 959 bin 722 vaka sayısı şeklinde. Hâlihazırda hastalığı geçirenler 87 milyon 327 bin 118 kişiye ulaştı. Şu an klinik durumu orta düzeyde olan 22 milyon 150 bin 424 vaka değişik ülkelerin hastanelerinde takip edilirken 93 bin 917 hasta da yoğun bakım şartlarında desteğe ihtiyaç gösteriyor.

Ölümlü vakalarda Amerika, Brezilya ve Hindistan 511 bin, 246 bin ve 156 bin sayıları ile ilk üç sırayı oluşturmakta. Avrupa’da da durum içler acısı. İngiltere çoktan 100 binleri geçti. İtalya, Fransa, Almanya ve İspanya’da bu rakamlara doğru seyrediyor. Bu ülkeler biliyorsunuz sağlık sistemlerinde en iyi alt yapı ve yüksek standartları nedeni ile dünyaya örnek gösterilmekte idiler! Ülkemiz de 28 bin 60 ölüm ve 2 milyon 638 bin 422 toplam vaka sayısı ile küresel düzlemde ilk on ülke arasında.

Yukarıdaki paragraf bir anlamda pandeminin de tanımı. Viral bir salgının pandemi olarak tanımlanması için en azından 3 kriterden söz edilir: 1) Yeni bir virüs 2) İnsandan insana kolay ve sürekli bir şekilde bulaşması 3) Çok sayıda ülkeyi etkilemesi.

Buna birinci aşamada Wuhan’da yerel insanlara ilk tanının konulması… Beşinci aşamada birkaç ülkede tespiti ve son aşama olan 6’da da WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından pandemi ilanı bilgisini ekleyin. Pandemi sonrası genel olarak ülkeler salgını kontrol altına almak için üç aşamadan oluşan bir eylem planını devreye sokarlar. Sınırlama (containment), geciktirme (delay) ve hafifletme (mitigation). Sınırlamada hastalar karantinada tutulur, yurt içi ziyaretçi yasağı konur. Amaç, hastalığın ülke sınırlarında yayılmasını önlemektir. Geciktirmede ise ülke içi yayılımı ötelemek için okullar tatil edilir ya da etkinlikler yasaklanır. Hafifletmede ise hastalara odaklanılır ve gerekli tedaviler için ek önlemler anılır, yeni hastaneler açılır vs.

Bu tedbirler kuşkusuz ülkelerin sağlık altyapıları ve hastalık yoğunluğuna, sosyo ekonomik kapasitesi paralelinde değişiklikler arz eder. Ülkeler, mevcut kaynakları kapsamında kendi ulusal stratejilerini hazırlarlar ve küresel yanıt koordinasyonuna katılırlar. SARS-CoV-2 pandemisinde, Çin ‘hafifletme’, İtalya ise ‘geciktirme’ tarzında ilk reaksiyonları göstermişlerdir. Hepsinde ortak hedef, bir yandan bilim insanlarına yeterli tedavi ve aşı çalışmaları için zaman kazandırırken sosyolojik düzlemde de toplumsal düzenin korunmasıdır.

Nitekim insanlık tarihi de 14.yy.daki veba salgınından 2010 yolundaki H1N1 Kuş Gribi pandemisine kadar birçok salgının tarihidir aynı zamanda. Bu noktada virüs varyasyonları ve mutasyonları konusuna değinirsek, WHO ve Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC-European Centrefor Disease Preventionand Control) gibi kuruluşlar, tüm ülkelerin sağlık bakanlıkları ile beraber, pandemi etkeni olan virüsteki bu değişiklikleri sürekli takip eder. Mutasyonlar, bilindiği üzere virüsün genel yapısındaki değişikliklerdir. Varyant ise mutasyonla gelişen yeni virüslere denir ve mikroorganizmaları yaşam döngüsünde bunlar gözlenebilir. Son günlerde adı sıklıkla geçen, gerek Güney Afrika'da bulunan 501Y.V2 mutasyon gerekse CAL.20C Californiya ve Birleşik Krallık varyant ve mutasyonları bu kapsamdadır. Halihazırda virüsün yayılma hızı ve mortalitesi üzerine etkileri inceleme safhasındadır ama aşıların etkililiği üzerinde bir olumsuz değişim olmadığı açıklanmıştır. Peki şimdi ne olacak?

Sağlık Bakanlığı açıklamaları referans alındığında günlük 1.3 milyon civarında aşı yapma kapasitemiz var ve bir toplum için yüzde 70’e yakın bağışıklık ile salgını söndürmek mümkün olacağından (ki terminolojide ‘sürü bağışıklığı’ deniyor), 56 milyon insanımız aşılanmalı yani 43 gün sürecek bir maraton. Sonra ikinci doz yapılacak. İkinci doz sonrası yüzde 90’ın üzerinde bir bağışıklık görülebiliyor. Oluşan antikorlar da 4-6 ay vücutta tespit edilebiliyor. Kabaca Mart sonuna hedef grup aşılamalarında ilk dozlar verilebilirse, ikinci aşamanın da Nisan ortasında tamamlanması beklenebilir. Yani yılın ikinci yarısı maske, fizik mesafe ve hijyene dikkat ederek tüm sektörlerin kademeli açılması mümkün olabilir. Artı olarak yazın gelmesi ile solunum enfeksiyonları için en büyük handikap olan kapalı alan bulaşlarından da korunmuş olacağız.

Sonuç olarak, gerek tedbirlerin yeterli olmaması gerekse yeni mutasyonlarla vaka sayılarında artışlar ya da yeni dalgalar olsa da, bir şekilde bu yıl içinde pandemiyi sınırlamak ve sonlandırmak mümkün olacak ve dünya, pandemi ile ötelediği iklim değişikliği, habitat daralması, ekonomik krizler, insan hakları ve demokrasi sorunları ile başbaşa kalacak. Maalesef bunların çözümü pandemi kadar kolay değil...