“Agorafobi”nin tavan yaptığı, alanların kitlelere kapatıldığı, itiraz ve taleplerin bin acıya yol açan antidemokratik yanıtlarla susturulmaya çalışıldığı, nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılıp, akıl, vicdan ve adalete uygun biçimde sonuçlanmadığı bir coğrafyada; kitleler alanlara çağrıldı ve süre uygun görülmüş olacak ki, evlerine gönderildi. Gerekçesi, yobaz bir kalkışmaya, yüzlerce insanın ölümüne, binlercesinin yaralanmasına ve bir ülkenin eşi görülmemiş bir travma yaşamasına (yaşayacak olmasına) yol açan, kanlı bir darbe girişimine itirazdı.
Kitle ruhu okşandı, onurlandırıldı, ödüllendirildi. Birikmiş “kötü” enerjilerin boşaltması sağlandı, her türlü araç ve tedarikçi sayesinde “uygun” enerji yüklemesi yapıldı. Buraya kadar yapılan genelleme ya da özet, şimdi tezlere, araştırmalara, bilimsel çalışmalara, sanata, tarihin ve coğrafyanın yapacağı çıkarımlara emanettir. Yapacakları katkıların, üretecekleri belge ve bilgilerin, “bir daha yaşanmasın” dileği ve duruşuyla, insanlığa yol gösterici olmasını dileyelim. Neylersiniz, kimi coğrafyaların insanlığa katkısı, çoğu zaman ancak böyle olabiliyor.
Peki, bugün, şimdi, şu an durumumuz nedir ve yarınımıza dair nasıl işaretler taşımaktadır? İşte bu soru, ahvale doğru bakmayı ve doğru sorulara doğru yanıtlar vermeyi gerektiriyor. Bu bağlamda günlerdir, bu köşenin de yer aldığı yazılar okumakta, her renkten ve yaklaşımdan nasiplenen görüş ve düşünceleri ekrandan dinlemektesiniz. Bizim meramımız, bugünleri doğru irdelemek ve geleceğe tanıklıklarımızı bırakmaktır.
Yobaz kalkışma, kimilerinin düşündüğü ve düşündürmeye çalıştığı gibi, ne kişilere, ne bir partiye ne de bir kesime değil, topyekun bir ülkeye ve geleceğine yönelikti. Bundan kuşku duyulmamalı ve çarpıtılıp içi boşaltılmamalı, en acısı bu mealde bir propagandaya dönüştürülmemelidir. Ne kadar yapıldı, yapılıyor ve yapılacak, orası başka bir durumdur. Soru şudur, ülkeye ve geleceğine derken neyi kast ediyoruz, ediyorlar?
Örneğin “demokrasi”, ona yakışır bilinç, algı, yöneliş ve uygulama olmaksızın, ne işe yarar? Tarih bilincinden ve düşünsel donanımdan uzaklarda, onu yalnızca “oy vermek, gerisini koyvermek” ucuzluğuna indirgemiş ruhlar, yaşadıkları ve yaşatıldıkları heyecan kasırgası içinde bu soruya yanıt bulabilir mi? “Demokrat” kavramını onlarca yıl, parti amblemindeki hayvanla özdeşleştirip, “demir kırat” olarak algılayıp telaffuz eden toplumsal birikimden söz ediyoruz. “Yurttaşlık”, “Vatandaşlık”, “Birey”, “Toplum” kavramlarının, doğru düzgün anlatılmadan, sürekli ve programlı biçimde erozyona uğratıldığı, korku, biat ve yaptırım temelli bir sisteme indirgendiği bir coğrafyada, “demokrasi” gerçek anlamda bir yaşam pratiğine dönebilir mi? Evet, elbette antidemokratik bir kalkışma yaşadık, yaşatıldık ve kendi algımız doğrultusunda itiraz ettik, ediyoruz. İyi de, ilacı, ameliyatı, bakımı ve nihayet iyileşme süreci demokrat olmayan bir yaklaşım, bu kanamayı durdurabilir mi?
Bu sorular, mağdurlar ya da mağduriyet sızlanmalarını öç almaya dönüştürmeye çalışanlardan çok, gerçek muhataplarının kaygısıdır. Geçmişteki kader birliktelikleri unutmak, bunlardan “aldatıldık, kandırıldık, bana ahmak diyebilirsiniz” diye sıyırma çabalarının çağdaş hukukta karşılığı ne kadardır, süreç içinde göreceğiz. Ama bizi ilgilendiren, üstüne gitmek zorunda olduğumuz daha vahim gerçekler vardır. Alçıdan el heykelini öperek güne başlayan, okunmuş 1 dolarlarla F 16 uçuran, kasırga duasından medet umarak sanayi ve ticarete yön veren bu insanlar nereden çıktı, nerede yetiştirildi, böyle bir insan tipi nasıl oldu da coğrafyaya hükmeder oldu? Hukuktan bilime, bir ülkeyi yaşatan kanallar, nasıl oldu da bunlarla dolduruldu? Uzatmayalım, böyle bir “insan tipi”yle, hangi demokrasi? Bunları akıllara getirmek için, FETÖ denen yozluk ve yobazlığa ihtiyaç var mıydı? Yazık!