Turist rehberi dışarıdan biri için “keyifli bir iş yapan, hem gezip, yiyip içip, hem de para kazan” biri gibi görünse de, kazın ayağı öyle değildir. Turizmin kahrını çeken, herkesin her durumda muhatap aldığı, yerine göre haksız yere suçladığı, bazen de iltifata layık gördüğü bir emekçidir.

Tam yarım asır önce, yıl 1972 (Yaşlanıyor muyum ne?) 71 numaralı troleybüste “Turist Rehberliği Kursu” afişini görünce ne kadar heyecanlanmıştım bilseniz. Fotoğraf, kayıt ücreti vs. denkleştirip kursa kayıt olduğumda keyfime diyecek yoktu.

O zaman turist deyince sırt çantalı hippiler, bitli yabancılar akla gelirdi. turist rehberliğinin toplumdaki karşılığı ise bu bitli turistlerle dolaşan hayta kişiler. Gerçek bu değildi tabi, ama toplumdaki genel izlenim buydu.

Daha sonra rehberliğe başlayıp ayda iki memur maaşı para kazanmaya başladım. Üniversite öğrencisi için çok ciddi paraydı bu. O günlerin heyecanı ile evlenmeye kalkıştığımda, kız arkadaşımın babası, babama “Oğlumuz ne iş yapıyor? diye sordu. “Turist Rehberi” cevabının karşılığı ise şok ediciydi; “Tamam, tamam onu biliyorum da, esas ne iş yapıyor.”

YE İÇ GEZ, PARA KAZAN

Turist rehberi dışarıdan biri için “keyifli bir iş yapan, hem gezip, yiyip içip, hem de para kazan” biri gibi görünse de, kazın ayağı öyle değildir. Turizmin kahrını çeken, herkesin her durumda muhatap aldığı, yerine göre haksız yere suçladığı, bazen de iltifata layık gördüğü bir emekçidir.

Emekçidir, çünkü yıllarca emek verip depoladığı bilgileri, sahada doğru bir şekilde konuklara aktarmak durumundadır. Kendisi orada olmasa da çalışan bir dükkan veya firma sahibi değildir. Bizzat orada olacak, turu yönetecek, bilgi aktaracak, tatilde çıkmış kişilere keyifli zaman geçirtecek. Tabi keyiften ne anladığınıza ve beklentinize bağlı. Bu tarih de olabilir, “Ankara’nın bağları, kıvrım kıvrım yolları” da.

Sahip olmanız gereken bilgi sadece arkeoloji ve tarih ile sınırlı değil. Bölgenin demografik yapısı, örfü, adeti, geleneği, yeme-içme kültürü, kuşu, böceği, çiçeği… Liste uzar gider. Yüzlerce okunan kitaptan, seminerden, konferanslardan derlenen, akıl süzgeci ve potasından geçip gelen değerli bir karışım. Politika da bileceksiniz, arkeoloji de, sanat tarihi de. Botanik bilmezseniz bir tarafınız eksik kalır muhakkak. Yörenin gastronomisi ise en önemli konuların başında geliyor.

Kitaptaki şekliyle anlatırsanız bu bilgileri, uyutursunuz insanları. Sesinizi de kontrol edebilmelisiniz, seçtiğiniz cümleleri de. Dikkatin dağıldığını da hissettiğinizde, araya sıkıştırdığınız bir küçük fıkra veya özlü söz, tabi ki konuyla bağlantılı olacak, atmosferi tazeleyecektir. Yoksa müzelerdeki kulaklıklı rehberlerden (Audio Guide) hiçbir farkınız kalmaz.

DÜMENSİZ GEMİ

Rehbersiz gezi, dümensiz tekneye benzer. O bölgeye hakim bir rehberin anlatacağı hikayeleri, göstereceği detayları hiçbir kitapta bulamazsınız. En önemlisi de, o bilgileri sıkıcı satır aralarından çıkartıp, esprili bir şekilde sunmayı sadece bir rehber başarabilir. Tek başınıza Efes Antik Kenti'ni gezdiğinizi düşünsenize. Siz taşlara bakarsınız, taşlar da size.

REHBERLİK EĞİTİMİ

Sadece yabancı dil bilmekle rehberlik yapılabileceğini sanıyor pek çok insan. O şekilde yol tarif edilebilirsiniz sadece. Altmışlı yıllarda belediyelerden vesika alınarak yapılan rehberlik, bugün dört yıllık fakültelerde okutulan bir meslek haline geldi. Nereden nereye? Ülkemizin pek çok üniversitesinde turist rehberliği bölümleri var. Her ne kadar eğitimler her yerde aynı ölçüde iyi değilse de, kervan yolda düzülür. Yani “Ben iyi bir rehber olacağım” diyen kişi, kendini bilgiyle donatmak için sadece standart eğitime bağlı kalmayacak. Araştıracak, okuyacak, gidip yerinde görecek, deneyimleyecek.

Bir de “Ben her yerde, her türlü rehberliği yaparım” diye bir şey yok artık. Rehberlik de branşlaşıyor yavaş yavaş. Bir insanın her şeyi bilmesi mümkün değil. O nedenle de, kendine niş bir alan seçen bir rehber, hem kendini binlerce aktif rehberden ayırmış, aranan rehber oluyor, hem de iş bulma şansını artırıyor.

GURME REHBER

Örneğin hobisi yemek-içmek olan bir rehber, pekala çok iyi bir gastronomi rehberi olabilir. Öğren şarabı, zeytinyağını, peyniri, yaşadığın yerin lezzetlerini, hayatını yaşa. Düşünsenize, adamın hobisi, aynı zamanda mesleği. Yok böyle bir keyif. Bir diğeri de doğayı çok seviyor diyelim. Yürüyüş gruplarına rehberlik yapabilir. Bölgenin doğasını, ağacını, çiçeğini, börtü böceğini öğrenecek sadece. Hem doğada gezecek, hem parasını kazanacak.

Çok önemli bir konu da şu; ilk beş dakikada grubun röntgenini çekerek, onların kültür düzeyini, ilgi alanlarını aşağı yukarı belirlemeniz gerekir ki, ona göre de anlatım yapasınız. Mahalleden toplanıp geziye giden Ayşe Fatma teyzelere arkeolojik sunum yaptığınızı düşünsenize. Bu nedenle standart rehberlik diye bir şey yoktur. Başarılı rehberin en önemli kriteri, gruba uygun anlatım yapması, bilgi aktarmasıdır. Ne bir eksik, ne bir fazla.

BU ADAM KİM OLA Kİ?

Mesleği yaparken, en ilginç bulduğum şey ilk karşılaşma. Bir haftalık bir turun başındasınız. Ne siz onları, ne de onlar sizi hiç görmemiş. Huyunuzu suyunuzu bilmiyorlar. Ama bir hafta boyunca size tabi olacaklar. “Rehber nasıl birisi acaba?” “Bilgili gibi duruyor ama...” “Ya onun yüzünden çok kötü bir hafta geçirirsek...” Düşünceler, düşünceler, endişeler, beklentiler...

Rehberin buradaki tavrı, duruşu büyük ölçüde tüm hafta için belirleyici olur. Kibarca ve sempatik bir tanışma, birkaç buz kırıcının yardımı ile çok sıcak bir başlangıca dönüşebilir. Ya da kendi dışında bile olsa, araçtaki teknik bir arıza, şoförün yaklaşımı, olumsuzluklarla başlayan kötü bir haftayı peşinden getirebilir. İşte tam burada rehberin önemi ortaya çıkar. Ne kadar profesyonel olduğunu gösterme zamanı gelmiştir.

ARADA KÖPRÜ

Rehber aynı zamanda bir köprüdür desek yanlış olmaz. Kültürler arasında, insanlar arasında, zaman dilimleri arasında, müşteri ile seyahat acentesi, hatta gidilen her noktadaki iletişimlerde. Köprü, güzel bir sözcük. İşleri kolaylaştıran önemli bir şey. Dereyi geçeceksiniz, köprü yok. Sıvayın bakalım paçaları.

İşimiz uzlaşmak, uzlaştırmak. Adam çalışmış, para biriktirmiş, tatil yapıp kafasını dinlendirmek, gönlünü eğlendirmek için. Ama sorunlardan keyif yapmaya fırsat bulamıyor. Rehberin sorunlar oluşmadan, hatta gruba hiç çaktırmadan görüp çözmesi de yaptığımız işin inceliklerinden.


YABANCI DİL ŞART

Rehber ister yabancı dilde, isterse Türkçe rehberlik yapsın, geçerli bir yabancı dile okuma, yazma, konuşma şeklinde hakim olması mutlaka şarttır. Dil bilmeyen biri kendini evrensel anlamda geliştiremez, dünya ile iletişim kuramaz, internet üzerinden bilgiye ulaşması sınırlı kalır. Velhasıl günümüzde bırakın rehberleri, turizmcilerin tamamı, hatta her bireyin bir yabancı dil bilmesi gerekir. Aksi taktirde kendi kabuğunda yaşayan, dünyada neler olup bittiğinden haberi olmayan kapalı bir toplum oluruz. Bu da ülkemize hiçbir yarar sağlamaz.

Zaten Türk milleti olarak en çok kullandığımız cümle “Anlıyorum ama konuşamıyorum” değil mi? Külliyen yalan. Anlıyorsan, bir tık daha çalışsan zaten konuşmaya başlarsın. Konuşulmayan dil, zaten dil olmuyor. Adı üzerinde “Dil”.

TANITIMDA REHBER

Yıllarca bir şekilde turizm fuarlarına gittik. Yurt içinde, yurt dışında. Turizmle ilgili, ilgisiz herkes orada. Bir tek rehberler yok. Konu tanıtım, ama işi tanıtmak olan rehberi getirmemiş kurumlar. Peki rehberler neden olmaz burada? Çünkü turizmin en önemli bileşenlerinden biri olan rehberler örgütlü hareket edemezler. Hep zeybek oynarlar. Halay çekmeyi beceremediler bir türlü.

Oysa ki, bu fuarlarda gönüllü olarak görev yapacak binlerce deneyimli, bilgili rehber arkadaşım var. Yabancı dile değil, dillere son derece hakim. Ülkesine tanıtım konusunda çok faydalı olabilecek. Gelen genç meslektaşlarım bunu başarabilirler belki.

TANITMAK İÇİN BİLMEK GEREK

Tanıtmak ne demek? Önce bir şeyi bileceksin ki onu anlatabilesin. Bilmediğin şeyi anlatmak mümkün olabilir mi? İşte rehberin işi bilmek. Okur, gezer, araştırır, öğrenir, anlatır. Hayal gücünü kullanır. Artık olmayan şeyleri, karşısındakinin hayal etmesini sağlayacak şekilde tanımlar, imaj oluşturur.

Bilgilendirmek için de, bilgi sahibi olmamız. Bunun için araştırmamız, öğrenmemiz lazım. İşte bu tam rehberler göre bir iş, onların işi. Peki rehberler bu işin neresinde? Kıyıcığında sadece. Rehberlik yan yatma yeri değildir. Her rehberin bu konuda kendini sorumlu hissetmesi, bilgilerini birleştirerek, yaşadığı kentin turizmine, tanıtımına katkıda bulunması gerekir.

YEŞİL PASAPORT REHBERİN HAKKI

Ağlamayan bebek” durumumuz var ya, işte bir can alıcı konu da bu. Rehberlerin tümüne demiyorum, en azından mesleğinde belli bir yılı arkasında bırakmış, aktif olan rehberlere yeşil pasaport verilemez mi? Adamın işi yabancılarla, yurt dışı ile. Devlet memuru diye en ücra köşedeki memurun yeşil pasaport hakkı var, ama rehberin yok.

Turizmin elçisi, yabancı dillere hakim, ülkenin tarihi-kültürel değerlerini tanıyor, yurt dışına gittiğinde her şekilde tanıtım için faydalı işler yapacak, ama vize alacam diye göbeği çatlıyor. Ben en büyük suçu kendi meslek örgütlerimizde buluyorum. Şirketlerde belli kişiler yeşil pasaport alabiliyor. Avukatlar da öyle. Ama turist rehberleri bir türlü anasının ak sütü gibi helal olan bu hakkı almayı beceremediler. Çünkü çaba göstermediler.

Hadi bunu yapmadın, ülkelerin büyükelçilikleri ve başkonsoloslukları ile konuş, kolaylaştırıcı olsunlar. Onu da yapamadılar. Eh kendi düşen ağlamaz. Bu kadar değerli mesleğimiz var, ama değerimize kendimiz inanmazsak, sokaktaki insandan bize nasıl bakmasını bekleyebiliriz ki.