Mutlaka duymuşsunuzdur; adı komik ama görevi büyüktür; 'Deniz Hıyarı' denir. Denizlerin çöpçüsüdür. Kirliliği yiyerek beslenir. Tek bir deniz hıyarı; günde 350 kilogram, yılda 120 ton kumu ağır metallerden arındırır. Oksijen sağlayan deniz çayırlarını temizler, deniz suyunu süzen pinaları temizler, filtre görevi görür. Tarladaki traktör misali; deniz tabanını santim santim tarayarak, havalandırır, ekosistemi güçlendirir. Kilosu 150 dolar. Çünkü Uzakdoğu mutfağında çok sevilen bir yemek maalesef… Çin'e Japonya'ya Güney Kore'ye Singapur'a ihraç ediliyor. Lüks restoranların menülerinde yer alıyor. Bambu filizi, taze zencefil, turp ve bıldırcın yumurtasıyla pişiriyorlar. Çorbası da yapılıyor. Afrodizyak etkisi var. Ayrıca, kozmetikte kullanılıyor. İşin ucunda para varsa ne olur? Avlanmasına izin verilir. Sözde “kota” var ama dinleyen kim? Çünkü kilosu pahalı, cezası ucuz… Haliyle, kaçak avcılık patladı. Neredeyse, bir tane bile deniz hıyarı bırakılmadı, hepsi toplandı. Hala kimse umursamıyor. Bilim adamları yalvardı, yapmayın etmeyin, sivil toplum örgütleri yalvardı, lütfen bu yağmayı durdurun, aklı başında balıkçı kooperatifleri yalvardı, ekolojik denge bozuluyor.

Didim, Çeşme, Bodrum, Datça, Ayvalık yalvardı; denizimiz kirleniyor, berraklığı bile yavaş yavaş kayboluyor, bu gidişle turizmi öldürürsünüz… İktidar yine tınmadı. Marmara Denizi bitirildi, talan edildi, Tekirdağ, Çanakkale, Erdek, Gemlik, Mudanya, Şarköy, Marmara Ereğlisi'nde adeta nesli kurutuldu. Şimdi, 2019’dan itibaren Kuzey Ege yağmalanması başladı. 2020'den beri de İzmir ve Güney Ege yağmalanıyor. Göz göre göre… Sözde yasal koruma var, ama yasayla yok ediyoruz.

Mahkemelik bile olundu. Bakan Pakdemirli’nin Tarım Bakanlığı tebliğiyle; iki farklı kota uygulandığı, böylece iki şirkete imtiyaz sağlandığı, ayrıcalık tanındığı gerekçesiyle dava açıldı.
Bu iki şirkete; 900'er ton nakil belgesi verilirken, diğer şirketlere sadece 20'şer ton nakil belgesi verildiği öne sürüldü. Danıştay iddiayı haklı buldu, kota tebliğinin yürütmesini durdurdu.
Yine kimse, 'bana mısın' demedi. Yürütme durduruldu, talan durdurulamadı.  Aynı denizi paylaştığımız Yunanistan'da mesela, deniz hıyarı avlayabilir misin? Mümkün değil. Bizimkiler; kanunla izin veriyor, Yunanistan'da kanunen yasak! Kaç paraysa ödüyorlar, bizden satın alıyorlar, kendi kıyılarındaki deniz hıyarlarına asla dokunmuyorlar. Ve hâlâ deniyor ki, öncesinde Marmara’da bugün halk arasında "deniz marulu" olarak da bilinen, kirliliğe bağlı olarak deniz suyundaki azot ve fosfor miktarının artmasıyla meydana gelen deniz yosunu (ulva), İzmir Körfezi’nde nasıl, nereden çıktı? Önce kirlilik ve sonrasından da “deniz hıyarı” katliamından... Neden olacak!

*****

BAŞKAN SOYER’I UYARMAK GÖREVİM

Önce şu noktada anlaşalım. İzmir Körfez’dir, Körfez de İzmir… Körfez'siz İzmir olmak, İzmir’siz de Körfez olmaz. Yine biliyorum, her belediye başkanı gibi Başkan Tunç Soyer’in de en büyük arzusu, Konak, Pasaport, Karataş, Karantina, Göztepe, Güzelyalı, Karşıyaka ve Bostanlı'dan “cumba” atlayıp denize girmek. İnşallah…. Ama böyle bir iddia için biraz daha gerçekçi olmak, hayalleri ileri tarihlere ertelemek lazım. Biliyorsunuz Büyükşehir'in yeni mali yıl gider bütçesi 12.5 milyar olarak planlanıp bağlandı. Ciddi bir harcama kaynağı! Bütçenin 5 milyar TL’lik kısmının (yüzde 40) yatırımlara ayrılması ise Başkan Tunç Soyer’in, Türkiye’nin içinden geçtiği ekonomik krize ve pandeminin ağırlaştırdığı maddi koşullara rağmen verdiği gerçekten çok çok cesur karar. Yeri gelmişken kutluyorum.

Sizi sıkmadan devam edeceğim, önce bir anım: İzmir’de körfez, özellikle de iç ve orta körfezin (kokan bölge) biyolojik arıtma tesisi yoluyla temizlenmesi için yasal ve teknik her türlü hazırlık tamam. Ne zaman?.. (Bende kalsın, çünkü üzülenler olur) İhaleye giren firmalardan birinin temsilcisinden dinliyorum. Biyolojik arıtma için üç yer belirleniyor, seçim kapıya dayanmış, ihaleyi yapan başkan seçimi kaybediyor ve kazanan yeni başkan koltuğa oturuyor. Ve ilk işi biyolojik arıtma tesisleriyle ilgili ihaleyi iptal ediyor".

İhaleye giren firmalardan birinin aynı temsilcisi devam ediyor: "Biyolojik arıtma projesi iptal edildi ve o proje yerine, atık suların denizin dibine deşarj edilmesine (boşaltılmasına) dönük işlem başlatıldı."

Başlatılıyor, sonra ne oluyor? İzmir Körfezi kirlenmeye başlıyor. Ve öyle bir gün geliyor ki, o güzelim İzmir Körfezi lağım-foseptik çukuruna dönüşüyor. İşin ilginç olan tarafı o gün yapılan ihaleyi iptal eden başkanın çok yıllar sonra çıkıp, “İzmir’e ihanet ettik çok yazık” demesidir.

Şu an İzmir Körfezi, ne çok iyi ne de kötü durumda. Ama iç-dış-orta körfez alanlarında gönül rahatlığıyla denize girilebilecek bir durum yok. Canlı popülasyon yavaş yavaş yerine oturuyor.

Ama yetmez! Başkan işin bir ucundan tutup Gediz’i çözmeye çalışıyor ama o öyle çok kolay bir iş değil, hükumet ve devlet desteksiz mümkün değil. O zaman kendi yağımızla kavrulmak zorundayız.

*****

6 ANA SEKTÖRDE KÖRFEZ YOK!

İnceledim; bütçe dağılımında 6 ana sektör var:

- En büyük payı yüzde 34 ile yol, köprü, asfalt, kentsel dönüşüm ve planlama projelerinin yürütüldüğü “Altyapı” stratejik alanı alıyor.

-İkinci sırayı yüzde 24 ile ulaşım ve trafik, yenilenebilir enerji, çevre sağlığı, sosyal hizmetler ile sağlık.

-Üçüncü sırada yüzde 15 ile sosyal yardım ve sosyal projeler ile dijital dönüşüm ve kentsel adalet projelerinin bulunduğu “Demokrasi” stratejik alanı yer alıyor.

-Dördüncü sırada yüzde 8 ile hem vatandaşlara kaliteli hizmet vermek hem de personelin çalışma şartlarını iyileştirmek, kapasitelerini artırmak üzere yürütülen faaliyetlerin yer aldığı “Yaşayarak Öğrenme ve Kurumsal Kapasite” stratejik alanı bulunuyor.

-Beşinci sırayı yüzde 7’lik payları ile “Kültür-Sanat ve Doğa” stratejik alanları paylaşıyor.

-Son olarak altıncı sırayı yüzde 5’lik payı ile turizm ve tarımsal ekonomiyi destekleyen ve geliştiren “Ekonomi” stratejik alanı dolduruyor.

Hepsine “tamam” da sayın başkan; 2020-2024 Stratejik Plan ile uyumlu bu 6 sektörün içinde neden “İzmir Körfezi” ya da “Denizine girilebilir Körfez” için tek bir laf da yok, ayrılmış yüklüce bir yatırım ödeneği de!!!!!

*****

KÖRFEZ S.O.S. VERİYOR!!!

Geçmiş dönemde İzmir Körfezi’nin rehabilitasyonu için Kocaoğlu çok ciddi paralar harcadı, yatırımlar yaptı. İzmir bugün Türkiye’nin değil Avrupa’nın evsel endüstriyel atıklarını biyolojık arıtma sistemiyle arıtan çevre dostu bir kent. Ancak; bir süredir halk arasında "deniz marulu" olarak da bilinen, kirliliğe bağlı olarak deniz suyundaki azot ve fosfor miktarının artmasıyla meydana gelen deniz yosunu (ulva), Karşıyaka Bostanlı, İnciraltı kıyılarını halı gibi kaplamaya başladı. Tıpkı Marmara’daki müsilaj gibi. Belediye temizledi. Ardından yeniden ortaya çıktı. Deniz yosunu, Bostanlı semtinde kıyıya yakın noktaları yeşile bürüdü. İç körfezin güneyinde, İnciraltı kıyılarındaki Çakalburnu Lagünü'nde de deniz yosunları yeniden görülmeye başlandı. Flamingo başta olmak üzere çok sayıda kuşun yaşadığı lagünde suyun yüzeyi deniz yosunlarıyla örtüldü.

Çözüm, denizde yapılacak temizleme çalışmalarının yanı sıra deniz yosununun üremesine neden olacak şartları ortadan kaldırmanın önemine eğilinmelidir. Varsa böyle bir çalışma bilmek isterim.