Dört mum yavaşça yanıyordu. Ortam çok sessizdi ve konuşmaları duyuluyordu.
İlk mum konuştu; “Ben BARIŞIM” dedi. “Hiç kimse benim yanık kalmamı istemiyor” dedi. Kısa süre sonra alevi azaldı, yavaşça söndü.
İkinci mum konuştu; “Ben AKIL VE BİLİMİM” dedi. “Neredeyse herkes, artık beni gerekli görmüyor, şarlatanların, sahtekârların peşinde koşuyor” dedi. Alevi azaldı ve söndü.

Üçüncü mum konuştu; “Ben SEVGİYİM” dedi. “Yanık kalmam için artık gücüm yok, insanlar beni bir kenara bıraktı” dedi. Onun da alevi azaldı ve söndü.

Ansızın bir çocuk odaya girdi ve üç mumun yanmadığını gördü. “Neden yanmıyorsunuz?” dedi ve ağlamaya başladı.
Dördüncü mum çocuğa döndü ve “Korkma, ben hala yanıyorum. Diğer mumları birlikte yeniden yakabiliriz, BEN UMUDUM” dedi.

“UMUDUN ALEVİ yaşamınızdan hiç eksik olmasın” ve böylece hepimiz BARIŞI ve SEVGİYİ yaşatalım, AKIL ve BİLİMİ kılavuz edinelim.
Umudumuz ise hiç tükenmesin!

***

İş dünyası nihayet patladı: “DEĞİŞİKLİĞE İHTİYACIMIZ VAR!”

Sonunda, kısa adı "TÜRKONFED" olan "Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu" ki, bölgesel ve sektörel açıdan çok geniş bir kuruluş, onlar bile isyan bayrağını çekerek patladılar.

"Bugün ekonomi politikalarının oluşturulmasında ekonomi biliminin açıklayamadığı yöntemler kullanılması belirsizliği artırıyor.

Ekonomi yönetimi anlayışında değişikliğe ihtiyacımız var!.."

Haklılar…

Bu uyarının ardından, aynı kuruluş alarm niteliğinde şunu söylüyor: "Üretim ve ticaret durma noktasına geldi…"

Bu tespit kriz ötesi bir tespit, ekonominin çöküşe doğru gittiğini anlatıyor. Daha ne desinler?

Neden durma noktasına geliyor? Onu da söylüyorlar: "Kurdaki istikrarsızlık fiyat oluşumuna imkan vermediği için..."

Bu da doğru… Çünkü kurdaki istikrarsızlık, “Tepenin kitabını yazdığı yeni ekonomik modelin" sonucu.

TÜRKONFED, işsizliğin artacağını, gelir dağılımının daha da bozulacağını belirttikten sonra: "Ekonomi biliminin gereklerine uygun piyasa yönetimi anlayışının benimsenmesi gerektiğine inanıyoruz!" deniliyor.

Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ile birlikte yargı bağımsızlığının ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi, demokratik reformların yapılmasına da vurgu var. İş dünyası da, sonunda bayrak açıyor ve isyanını açıkça dile getirmekten artık çekinmiyor. Erdoğan ise, kendi dünyasında, “ekonomik Kurtuluş Savaşı”nı anlatmayı sürdürüyor(!)

Sanırım, 20 yıldır söylenen her şeyin tersini yaşadığımız hiçbir sözün arkasında durulmadığı için olmalı, büyük bir inandırıcılık sorunu yaşıyoruz. İktidar bugüne kadar manevra yeteneği yüksek ve bu yeteneğini kullanarak birçok sorunu kendisi açısından bir siyasi maliyet ödemeden aşmayı başardı.

Ancak bu yeteneğin çok sık kullanılması ciddi bir inandırıcılık sorununu da beraberinde getirdi. Artık kamuoyu iktidarın manevralarına eskisi kadar çabuk uyum sağlayıp destek vermiyor. Bu durum, anketlerde ortaya çıkan desteğin azalmasından da belli. TÜRKONFED’in açıklamalarından da…

Vatandaş da, iş dünyası da, esnafı, sanayicisi, emeklisi, işçisi, örencilisi ve ticaret yapan herkes biliyor ki; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve görevinden istifa eden Hazine ve Maliye Bakanı'nın ekonomi hakkında çizdikleri pembe tablonun gerçek olmadığı, ekonomi yönetimi ve politikasının alt üst olmasıyla yaşadı. Birkaç örnekle anlatayım: Faiz enflasyonun nedenidir, artırılmayacaktır" tezinden, hızla dönüldü ve faizler artırıldı.

Ekonomik sorunların dış güçler tarafından çıkarıldığı, dış güçlerin ekonomimizi çökertmek istedikleri ancak, çökertemeyecekleri, ezanı susturamayacakları, bayrağı indiremeyecekleri, vatanı bölemeyecekleri söylemi bir anda unutularak, "yerimiz Avrupa'dır" söylemine geçildi.

Anımsayın; iktidarın, "Korona salgınında en başarılı ülke biziz" diye çizdikleri Turkuaz tablonun da gerçeği yansıtmayı ortaya çıkmıştı. Nitekim, Türkiye'nin vaka sayılarını tabloya yansıtmadığı, vaka sayısı diye hastaneye yatan hasta sayısını açıklayarak, hastalığın çok yayılmadığı izlenimi yarattıkları ve buradan sahte bir başarı öyküsü çıkardıkları da hem Türkiye'de hem dünyada anlaşıldı.

Ve iktidar sık manevralarıyla sürekli kendini tekzip eder hâle geldi. Bu manevra yeteneği ise çok ciddi güven kaybı ve inandırıcılık sorununa yol açtı, öyle değil mi?

***

Dinlemesine dinliyoruz da!

Anladığım kadarıyla bundan sonra da her 15 günde bir dinlemeye devam edeceğiz. Çünkü Reis öyle istiyor: "Ekonomik modeli anlatmak amacıyla, on beşer gün arayla bazı TV gruplarında ortak yayınlara bizzat çıkacağım!.."

Acaba çıkmasa olmaz mı? Birileri cesaret edip bir söyleyebilse…

"Çünkü, her çıktığında, her konuştuğunda, dolar biraz daha yükseliyor, TL biraz daha eriyor, kriz biraz daha derinleşiyor…"

Sizce 15 günde bir tv’lere çıkıp ne anlatacak dersiniz? Bunun sinyallerini, yurt dışından dönüşte uçakta şu sözlerle verdiğini bilmeyenimiz, duymayanımız kalmadı: "Ben eğer ekonomi tahsili görmüşsem ve bu ekonomi tahsilinden öte, bazı değerler silsilesi içinde inandıklarım, bilgim varsa, faiz sebeptir, enflasyon neticedir..."

Bunu duyan bir ekonomi yazarı arkadaşım aradı ve şöyle dedi: “Nasıl bir ‘ekonomi tahsili’ görmüş bilmiyorum ama, hiçbir "ekonomi tahsilinde, faiz sebep enflasyon sonuçtur" diye bir teori yok. Olmadığı içindir ki, bugünkü kriz her geçen gün topluma darbe indirmeye devam ediyor ve bu da ‘yeni model’ diye sunuluyor. Eskisi, yenisi yok, çünkü böyle bir model yok.

Yeni model denilen, kimsenin bilmediği, hiçbir ekonomi kitabında yer almayan bu garip anlayışın on dokuz yıllık iktidardan sonra keşfedilmesi de ilginç.

Ve şimdi bu keşif hepimize çok pahalıya patlıyor…”

Dedim ya, “dinliyoruz…”

Tamam, dinlemesine dinleyelim de; dinledikçe de çevremdeki en çok sanayicilerin ve ticaret erbabının tüylerini diken diken ediyor; çünkü ekonomik çarkların göbeğinde onlar var.

***

PALAVRA… PALAVRA…

Nedense, durup, dururken birden aklıma, orijinali İtalyanca olan ancak ülkemizde Ajda Pekkan ile birlikte tanıdığımız O şarkı geldi aklıma. Sözleri Fikret Şenez’e aitti. Oldukça popüler hâle gelen bu şarkının ismi: Palavra… Palavra…
Biliyor musunuz; Palavra sözcüğünün anlamı Türkçe Sözlük” de “herhangi bir konuda gerçeğe aykırı, uydurma söz veya haber, balon, martaval” diye geçer. Palavra sözcüğü bazı kaynaklarda, “uzun ve boş konuşma” olarak da kullanılır. Kökeni, İspanyolca’da kelime anlamına gelen “palabra”dan gelir. Galiba, bir duygu bir kelimeyi, bir kelime başka bir duyguyu, hafızamıza kaydedilmiş başka bir şeyi çağrıştırıyor hemen. Ve o anda yazıma noktayı koyup cep telefonundan buluyor ve dinliyorum O şarkıyı.

Şarkıda Ajda Pekkan’a vokalde Cüneyt Türel eşlik ediyor. Tüm şarkı bir atışma olarak gidiyor. Cüneyt Türel, bir erkeğin bir kadını tavlamak için söylediği o klasik cümleleri söylüyor ve hemen arkasından Ajda Pekkan da veriyor yanıtını. Bakın neler diyor?

“Aynı sözler, söylediğin hep boş sözler

Kolay sözler

Bu her günkü sudan sözler, boş vaatler

Daha neler

Artık bitsin, sus hiç konuşma

Anlamam hiç, kendini yorma boşuna

Belki tatlı, tatlı bu yalanlar

Gül kokan rüzgârla nasıl geçermiş gelecek yıllar?

Yere iner mi gökteki yıldızlar?

Dinleyemem, bunlar hep boş laflar

Palavra, palavra, palavra

Palavra, palavra, hepsi palavra…