Amerikan tarihinin popüler romanlarından “Ragtime” ve “Billy Bathgate”in yazarı Edgar Lawrence Doctorow, "Yazmak, sosyal olarak kabul edilebilir bir şizofreni şeklidir" der. Sevgili dostum Hakan Urgancı bu sözü sosyal medya hesabından paylaşınca, bir yerlere iki satır bir şeyler yazan pek çok kişiden yergi dolu mesajlar almış. 

Hakan Urgancı çok iyi bir konuşmacı ve bu işin eğitmeni olduğu kadar iyi de bir yazardır. Son kitabı “10'dan Geriye Say”ı herkese tavsiye ederim. Son 20 yıldır romanlar, senaryolar, öyküler, şiirler ve köşe yazıları yazan biri olarak, yazma eyleminin çok da sağlıklı bir durum olmadığını söyleyebilirim. Kafanızda dönüp duran konuları, sözleri, kelimeleri kağıda aktarmak için saatlerce masa başında oturmak ve her şeyden uzaklaşmak bana biraz lanet gibi gelir. 

Son romanım “Derin ile Yakup -Kayıp Anahtar”ı birkaç gün önce tamamladım. Benim için son 3 yıldır yaşadığım bir doğum sancısıydı diyebilirim... Üzerimden nasıl bir yük kalktı tarif edemem.  

Özellikle son günlerde yakın çevremden ve pek çok arkadaşımdan görüşemediğimize dair sitem içerikli sözler duymak da bu işin bir başka yüzüydü. 

***

Geçtiğimiz günlerde ölüm yıl dönümünü olan oyuncu ve söz yazarı Aysel Gürel'e sevgilerimizi ve saygılarımızı ileterek edebiyat dünyasının ruh sağlığına biraz daha yakından bakalım.

Kimi görüşlere göre, yazarların sahip oldukları gelgitli bu ruhsal durum ve çeşitli sorunlar yaratıcılığı tetiklemektedir. Bazı görüşler ise yaratıcılık ve deha ile deliliğin doğrudan açıklanamaz birtakım yakınlıklarının olduğunu öne sürmekte.

Bu durum henüz bilim tarafından aydınlatılamamış olsa dahi, yazarların ve düşünürlerin karmaşık ruhsal durumlar içinde bulunduğu toplum ile uyuşmazlıklar yaşadığı ve birçoğunun ciddi mental rahatsızlıklar ile boğuştuğu ise bir gerçek.

Dünyaca ünlü varoluşçu Rus yazar Fyodor Dostoyevski, epilepsi (sara) hastasıydı. Buna bağlı birtakım sorunlar yaşıyordu. Freud'a göre histerik nevrozdan muzdaripti. Bununla beraber ömür boyu süren bir depresyon ve hayatının bir bölümünde kendisi çok etkileyen bir kumar bağımlılığı yaşadı. Dahi Alman filozof Friedrich Wilhelm Nietzsche frengiye yakalandı. Hastalık ilerledikçe ruhsal sağlığı da kötüye gitti. Çok şiddetli depresyon ve intihar eğilimiyle yaşadı. Sonunda tamamen aklî dengesini yitirdi. Danimarkalı dâhi varoluşçu filozof ve yazar Soren Kierkegaard tıpkı babası gibi depresyondan sıkıntı çekiyordu. Bir başka dünyaca ünlü Rus yazar olan Lev Tolstoy'un psikolojik durumu da yaşı ilerledikçe kötüleşti. Kendini depresyonun pençesinde buldu. Varlıklı bir adam olmasına karşın gitgide bir münzevî yaşamını tercih etti. Aynı zamanda edebî başarısı kendisinde bir takıntıya dönüştü. İntihar etmek için cesareti olmaması sebebiyle de kendini eleştirdi. Ölümünden kısa süre önce evden kaçtı ve karısını terk etti. 10 gün sonra da bir tren istasyonunun görevli kulübesinde öldü. Usta yazar Edgar Allan Poe hayatı boyunca depresyon ile mücadele etti. Ayrıca 13 yaşındaki kuzeni ile yaptığı evlilik de yazarın ruhsal dünyası ile ilgili ipucu verebilir bizlere... William Blake yazar, şâir ve sanatçı olarak yaratıcılığını büyük ölçüde gördüğü halüsinasyonlara borçluydu.

***

Meşhur İngiliz yazar ve eleştirmen Charles Dickens, bazı psikoloji uzmanları ve biyografi yazarlarının görüşlerine bakılırsa depresyon ve bipolar bozukluk yaşıyordu. 19. yüzyıl Fransız edebiyatının büyük ismi Charles Baudelaire, tüm hayatı boyunca sistemle uyumsuz bir yaşam sürdü ve bohem bir hayatı tercih etti. Yakalandığı frengi hastalığının da etkisiyle ruhsal sağlığı gitgide bozuldu. Baudelaire ayrıca bipolar bozukluktan muzdaripti. "Tom Sawyer'ın Maceraları" ve "Huckleberry Finn'in Maceraları" gibi ünlü kitapların yazarı Mark Twain, bütün ömrü boyunca depresif, neşesiz ve melankolik bir hayat sürdürdü. Ünlü İngiliz yazar Virginia Woolf son romanını bitirdikten sonra ciddi bir depresyona girdi. İkinci Dünya Savaşı'nın da etkisiyle 1941 yılında ceplerini taşlarla doldurdu ve evinin yakınındaki Ouse nehrine doğru yürüdü. Kendisini suya attı ve boğularak hayatını kaybetti.  Tarihin ilk "milyoner" yazarı olan Jack London bipolar bozukluğun pençesindeydi ve bunun da etkisiyle intihar girişiminde bulundu. Pasifik'te bir yelkenli ile yaptığı bir seyahat sırasında tropikal bir hastalığa yakalandı. Bu hastalığı kendince tedavi etmek için kendi hazırladığı, içinde afyon, eroin, cıva vs. gibi kimyasal maddelerin bulunduğu bir karışımı bir süre kendine enjekte etmeye devam etti. Bu onun böbreklerinin iflas etmesine yol açtı. Modernist edebiyatın dehası Franz Kafka, sosyal anksiyete ve depresyondan muzdarip yalnız bir adamdı. Prag'da, devlete bağlı bir sigorta şirketinde çalıştı. Bu onun üzerinde bürokrasinin ve genel olarak hayatın anlamsız olduğu duygusunu uyandırdı. Migren, stres, uykusuzluk gibi sıkıntılarının yanına, tabir-i caizse dertten kanser de eklendi. 40 yaşında hayatını kaybetti. 

Bu kadar da değil... 

Henry James, Ernest Hemingway, Ezra Pound, Tennessee Williams, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi William Faulkner, Fransız filozof Michel Foucault, ABD'li şâir ve yazar Sylvia Plath, Philip K. Dick, Kurt Vonnegut, Paulo Coelho, "Harry Potter" kitaplarının yazarı J.K. Rowling, David Foster Wallace... Gelelim Türk yazarlara... Tanzimat Dönemi’nde bilim, felsefe, edebiyat eleştirisi, biyografi alanlarında eser vermiş sıradışı bir Osmanlı aydını olan Beşir Fuad, şair Nilgün Marmara, Metin Kaçan...  Liste daha da uzayıp gider... Yine de siz güzel düşünün güzel olsun...