“Bir zamanlar…” diye anlatmaya başlamak; geçmişin, yaşanmışlığın, özlemin de çağrışımı oluyor, biliyorum.

“Biz eskiden…” diye başlayınca da geçmişle bağlantılarımızı,bellek dediğimiz kafada saklama gücümüzü açığa çıkarıyoruz bir bakıma.

Yaş aldıkça, yaşlanma serüvenine katıldıkça, gençlik günlerimizi özledikçe, bu tür sözleri daha sıklıkla kullanıyoruz. Anılar, anlatılar, öyküler, öykücükler… Günlükle belgelenen yaşantı tutanakları…

Ya mektuplar?... Bilgisayarın, akıllı telefonların adı anılmazken, bilinmezken, elle özene bezene yazdığımız, zarfa koyup pulladığımız, postaya verip yanıtını heyecanla beklediğimiz mektupları unutmak olası mı?

“Okudukça, yıllar önce kurduğumuz hayaller, geliştirdiğimiz düşünceler, yaşadığımız olaylar belleğimin tozlu raflarından karşıma çıkıyorlar” diye yazmıştı şair-yazar dostum Avram Ventura sanal ortam paylaşımında.

Şu sözlerinin de altını çizmiştim: “Elektronik postaları bir süre saklamaya çalışsam da, bir şekilde yitip gittiklerini görüyorum. Ayrıca mektuplardaki el yazısının yaşattığı duyguyu, hiçbir elektronik aygıttaki iletilerle kıyaslayama olanağı olmadığını söylemek isterim.”

***

Şairlerin, yazarların karşılıklı yazışmaları, mektuplaşmaları da benim değer verdiğim “yazınsal metinler”dir. Değişik adlarla yayımlanan,“mektuplar” başlığıyla genelleşen yapıtlarıda kitaplığımda özenle saklarım. Arada onları okumaktan, sayfalarına dokunmaktan büyük tat alırım.

O mektuplarda yazarların, sanatçıların yaşama bakışlarını, iç dünyalarını, duygu yoğunluklarını, dostluklarını, zamanın ruhunu, yaşanmışlıklarını da duyumsarız.

***

Birçoğunu taşınmalarla yitirdiğim, birçoğunu okunmak üzere verip geri alamadığım “mektuplu” kitaplarıma üzülürüm.

Yine de kitaplığımda kalanlarla buluşurum, sayfalarına dokunurum, mektup sıcaklığını duyumsarım. Yerim dar olmasa onları da elbette anmaktan, alıntılar yapmaktan, paylaşmaktan geri kalmazdım.

Bu arada yayımlanışı üzerinden epey zaman geçmiş bir “mektuplar” kitabını da Klaros Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Lokman Kurucu’nun Bornova’daki yazı ve yayınevinde edindim; “Yazarıma Mektuplar”. (*)

Seçkin Zengin’in hazırladığı kitapta yaşayan şair ve yazarlara yine yazan, üreten yazarların, şairlerin mektupları yer alıyor: Ayla Kutlu, Veysel Çolak, Şükran Farımaz, Paul Auster, Elif Şafak, Sabahattin Yalkın, Süreyya Berfe, Zülfü Livaneli, Selim İleri, Zehra İpşiroğlu, Füruzan, Gazanfer Eryüksel…

Kitabı okumaya başlarken, ilk sayfada beni de şaşırtan bir mektupla karşılaştım. Özellikle 2020 başlarından bu yana yazma eylemini geliştiren, “Çantanın Gizemi” (Hayal Y.2021) adlı ilk öykü kitabını da yayımlayan Nurdan Aladağ’ın değer görüp “Sevgili şairim, yazarım Oğuz Tümbaş” diye başladığı mektuba elbette hem şaşırdım hem sevindim.

“29 çeken 2020 Şubat'ında bir şiir etkinliğinde ilk kez kesişmişti yolumuz. (…) İlk dakikadan itibaren güler yüzünüzle yüreğinizin güzelliğini yansıtmıştınız bizlere. Şiirleri duyumsamak ayrı bir keyif olmuştu dinleyenlere. Etkinlik sonrası usulca yaklaşıp kutlamıştım sizi. Ben de yazıyorum'' demiştim. Ayaküstü kısacık dostça sohbet etmiştik. ''Yazmayı aman bırakmayasın; yazmaya devam et'' demiştiniz. Onay bekleyen küçük bir kız çocuğu edasıyla sözünüzü dinlemiştim. O günden itibaren yazma yolculuğuma sizden aldığım güçle severek devam ettim.

Bu mektubu, yazılı metni,yaşarken kitapta okumak, kuşkusuz 55 yıldır yazın yaşamını sürdürenbenim için önemlidir, değerlidir.

Bu paylaşımımı lütfen bencillik olarak görmeyin. Nurdan Aladağ’a bu içtenlikli mektubu için de buradan teşekkür ediyorum.

Söz uçar, ama yazıyla belgelenen bu mektup uçmaz!

(*) Yazarıma Mektuplar, Haz. Seçkin Zengin, Klaros Y. 2021, 159 sayfa