‘Hoi An’ Vietnam’ın en zarif, tarihi atmosferi ile büyülü ve mimarisiyle en çarpıcı şehri. Nehir kenarındaki Dünya Mirası listesinde bulunan etkileyici mimarileriyle tarihi binaları, Japon tüccar evleri, Çin tapınakları, eski çayevleri ve bakir sahilleriyle Hoi An, Vietnam’ın en görülesi yerlerinin başında geliyor.

Hazırlayan / İsmail Ragıp GEÇMEN

Hội.An.original
Daha önceki gelişimde göremediğimden içimin içimi yediği, görmek için sabırsızlandığım bir yerdi Hoi An. Sabırsızlanmak ne kelime, yüzlerce yıl yaşındaki Budist pagodaları, kolonyal evleri, müzeleriyle nehir kenarındaki tarihi Eski Şehri görmek için yanıp tutuşuyordum. Hoi An’ın, Japon, Çin ve Fransız mimarilerinin karışımıyla renklenen, değişen ve gelişen ancak bizdeki gibi yıkıp yerine onlarca katlı ruhsuz binalar yapılmadığı için hala yaşayan, nefes alıp veren hayatını solumak istiyordum.
Güney Çin Denizi kıyısında yer alan Hoi An, 16. yüzyıldan bu yana bölgenin dünyaya açılan limanı olmuş. Çin kültürünün izlerini taşıyan dükkânların olduğu Eski Şehir bölgesi, kentin ziyaret edilecek en önemli yeri. Kentteki dar kanallardan kanolarla geçilerek ulaşım sağlanıyor, o yüzden buraya Vietnam’ın Venedik’i de denilmiş.
Rengârenk, minik ve sevimli bir kasaba olan Hoi An‘ın gece atmosferi ise bambaşka bir dünyada olduğunuzu hissettiriyor. Gece ışıklandırması, mumlar, balonlar ve gece lambaları burayı rüyalardaki kadar güzel bir kasabaya dönüştürüyor.

74
Otobüsün klimasından çıkıp da Vietnam’ın gerçek sıcağına nail olunca önce yine bir kafeye oturup kahve söylüyor ve wi-fi üzerinden kalacak yer bakıyoruz. Beğendiğimiz bir hostele rezervasyon yapıp yürümeye başlıyoruz. Merkezin epey dışında ama burada en az 2 gün kalmayı planladığımız için güzel bir yer olmalı. Beğendiğimiz yer çok çocuklu bir ailenin yaşadığı penceresiz bir oda çıkınca yine kalıyoruz ortada. Ama ‘Hoi An’ oldukça turistik bir yer olduğundan seçenek çok, sadece arayıp bulmak için zaman harcamak gerekiyor. Mahalle arasında bir yerde bir villa buluyoruz. Aile pansiyonuymuş. Tertemiz, pırıl pırıl bir yere benziyor. İçeri girip yer soruyoruz. Fiyat uygun, boş oda var. (MiMi Ho Guest House 300.000 Dong=15 $).
Odayı kontrolden geçiriyor Ercan, çok beğeniyor. Ben de bakıyorum, tertemiz, geniş, iki çift kişilik yataklı, banyolu, hatta balkonu bile var. Hep olduğu gibi çok zayıf güler yüzlü bir amca, en az onun kadar İngilizce bilmez ama sevimli karısı. Eşyalarımızı odaya yerleştiriyoruz.

73Hava Hue'ye göre daha sıcak. Hemen bir suyun altına girip serinliyorum ve Hoi An’ sokaklarına atıyoruz kendimizi. Amacımız elbette o fotoğraflarda görüp de çarpıldığımız nehir kenarına gitmek. Merkeze biraz uzağız, yürüyoruz deli danalar gibi. Bir yarım saatlik yürüyüşten sonra nehir kenarına ve o sıra dışı güzellikteki evlere ulaşıyoruz. Geleneksel mimarinin bozulmaması burayı çekici ve farklı yapıyor. Bunları bir de akıllıca ışıklandırmışlar, böylece ortaya her yıl on binlerce turistin ziyaret ettiği bir şehir çıkmış. Sokaklarında kayboluyoruz. Avrupalılar kadar Uzakdoğulu özellikle Çinli turistler de çok sayıda burada. Mimarisi biraz bizim Alaçatı’yı andırıyor. Nehrin iki yakası yürüyüş yoluyla birbirine bağlanmış. Her iki tarafta da ışıklandırılmış geleneksel binalar harika bir görüntü veriyor. Nehirde kadınların kullandığı kiralık kayıklarla da dolaşabilirsiniz, tabi tuzlu fiyatı göze alırsanız.
Sokaklar o kadar kalabalık ki zor yürünüyor. Nehrin karşısında bir lokantayı gözümüze kestiriyoruz, ‘bizde bira 20.000 Dong’ diye kocaman yazmışlar. Menüden diğer fiyatlara bakıyoruz, kabul edilebilir. Menüden bakıp tavuklu sebzeli noodlle söylüyoruz. Orada epeyce oturup biraları birbirine bağlarken hızla gelen geçen kalabalığı ve günlerimizi seyrediyoruz.
Hoi An'da ikinci gün güzel bir kahvaltıyla başlıyor. Kahvaltı sonrası motor kiralayıp civarı gezelim, akşam da yine nehir kenarında fotoğraf çekelim diye konuşuyoruz ama bir türlü motor kiralayacak bir yer bulamıyoruz. Yürüye yürüye bir yerel pazar yerine geliyoruz. Genellikle yine kadınların satıcı olduğu pazar rengârenk. Ercan'la 1 saat sonra buluşmak üzere ayrılıyoruz. Bilmediğim türlü çeşitli otları satanlar, tropikal meyve satan ablalar, 2 kilodan az olmayan balıkları ustaca temizleyen, parçalayan genç kızlar, eskilerde bizde yoğurt satanlardaki gibi bir sırığın iki ucuna meyveleri koyup bunu da omzuna alarak sokak sokak dolaşarak satan ihtiyar kadınlar... Rengârenk, çok sesli, çok gürültülü, çok güzel pazar yeri... Dünyanın neresine giderseniz gidin pazar yerleri hep güzeldir, sokağın ruhunu, gücünü, dinamizmini yansıtır, bu yüzden vazgeçilmezdir benim için. Üstelik pazar yerleri o ülkenin en renkli fotoğraflarını da verir. Sözün özü bir ülkeyi tanımak istiyorsan yerel (turistik değil) pazarlarına gitmelisin.
Meyve ve balık satıcılarını geçip ünlü Vietnam kahvesi satıcılarında duruyorum. Vietnam’dan alınacak en güzel hediye herhalde Vietnam kahvesidir. Gerçi birilerine hediye almaktan vazgeçeli çok oldu ama bu hediye bizim evin Paşası Deniz Arın Bey için, adam 16 yaşında ama kahve uzmanı... (Döndükten sonra -hangi ara olduysa- o gelişmiş damak tadıyla kahveyi gerçekten de çok beğeniyor.) Kahvecide Ercan abiyle rastlaşıyoruz. Hava sıcak, 17 -18 yaşlarında bir kızcağızın buyur ettiği açık hava kafesinde soluklanmak için oturduk. Havanın sıcağına dayanmak zor. Asla buz kullanmama yasağımızı delerek soğuk Vietnam kahvesi istiyoruz. (İnsanı hasta edecek bakteriler en çok sağlıksız koşullarda üretilmiş buzda bulunur, hele Uzakdoğu’da). Bol buzlu ama koyu kıvamlı sütsüz kahvelerimiz gerçekten de nefis, üstelik harareti de alıyor.

Hoi-An-(18)
Akşamüstü çökerken Hoi An'da gezilecek bütün sokakları gezmiş, bitirmiştim. Ayrıca bir gece önce, yıllardır gezilerimde benden bir şey istememiş gınalı guzum Gökçe’nin mesajını almıştım: ‘Baba bulursan, pahalı değilse, ağır gelmezse, taşıyabilirsen bana kimono alır mısın?' İnceliğe, nezakete bakar mısınız? Bulursan… Pahalı değilse… Ağır gelmezse… Sen benden bir şey isteyeceksin ben almayacağım ha? Yıkarım o Hoi An’ı, gene bulurum o kimono’yu be! Mission ImpossiKimono! (Kimono 120.000 Dong =6 $).
Akşamüstü çökerken Dünya Kültür Mirası listesindeki eski şehir bölgesinde, 16. Yüzyılda yapılmış Japon köprüsünün üstünde durup gelen geçen binlerce insanı, kayıkları, rengârenk ışıklandırılmış eski evleri ve hiç yaşlanmayacak gülen yüzlü yerli Vietnam insanlarını izliyorum.

70.-Xin-chao-dostlar-?-Nihayet-hayal-şehir-Hoi-An'dayiz.-Hoi-An,-Quang-Nam-Da-Nang,-Vietnam

Dün akşam gittiğimiz aynı yere gidip biralarımızı söylüyoruz. Yan masada sevgilisiyle yemek yiyen genç Çinli’nin son model fotoğraf makinesi ilgimizi çekiyor. Yan masayla muhabbete girmeyi sever Türk milleti, makineyle başlayıp ileri muhabbete sarıyoruz. Onlar da sohbete istekli, cana yakın ve sevimliler. Bizim için Çinli, Japon, Koreli hep aynıdır ama aslında epey farklılar ve bilmeden böyle bir tahminde bulunmayın, bulunsanız da sakın söylemeyin, tecrübeyle sabit, çok kızıyorlar. Bizim Çinli sandığımız Koreli, genç sandığımız 55 yaşında, karşısındaki sevgilisi sandığımız kız da adamın 25 yaşındaki kızı çıkıyor. Adam o kadar genç gösteriyor ki şaşıp kalıyoruz. Tatile gelmişler baba-kız Hoi An'a.
Yuvarlanan taş yosun tutmaz. Bu gece yine yol var. Gece treniyle ‘Da Nang'dan yine güneye, Saigon'a ineceğiz. Kaldığımız pansiyon sahibinin oğlu ile önceden 10 $'a anlaşmıştık. Bizi ‘Da Nang’a, istasyona kadar götürüyor.

Hoi-An-(17)

DA NANG ve VİETNAM'A VEDA

Hoi An'a gelirken Da Nang'in yanından geçmiştik, meğer hiçbir şey anlamamışız. Şehir merkezindeki istasyona giderken üstünkörü şehri de gezmiş oluyoruz. Büyük binalar, tertemiz geniş caddeler, rengârenk ışıklandırılmış köprüler, binalar, oteller... Büyük ve gelişmiş bir turizm kenti ‘Da Nang’. Zaman olsa idi birkaç gün görmeye değer bir yermiş.
İstasyona girerken biletlerimiz kontrol ediliyor. Öyle elini kolunu sallayıp gar binasına giremiyorsun. İçeride bir kalabalık var. Peronda da bir tren. Gerçi bizim trene 2 saat var daha ama belli mi olur, bizimkiyse gidip eşyaları yerleştirir, çantalardan kurtuluruz diye düşünüyorum. Bir görevliye bileti gösteriyorum, istasyon binasını gösteriyor, “bu değil lan cahil” diyor herhalde. Tren de yavaş yavaş hareket ediyor zaten. Trenin arkasından bakarken resmi üniformalı polisler peronu boşaltıyor. Tren yoksa kimse de peronda kalamıyor. Benim gibi birkaç kişi Gar binasına girdikten sonra kapıları da kilitliyorlar.

76.Kizil-Vietnam-Ordusunun-Mehmetcikleri-ile-?-Da-Nang-Saigin-arasi-trende-Ho-Chi-Minh-City,-Vietnam
Yol uzun, bizim bulabildiğimiz bilet pulman. Gişedeki teyzeye bileti gösterip yataklı bilet olup olmadığını varsa kaç para olduğunu soruyorum. Birkaç denemeden sonra nihayet anlayıp gülüyor, trende bir kişilik bile boş yer yokmuş. Buna da şükür deyip biraz zaman öldürdükten sonra gelen trenimize biniyoruz. Koltuklarımızı bulup oturuyoruz. Bir arkamızda gençler, iki arkamızda kızıl yıldızlarıyla zayıf, incecik 2 genç Vietnam askeri var. Bize bakıp gülüyorlar. Vietnamlılar için turist, uzaklardan güzel ülkelerini ve insanlarını görmeye değer bulmuş insanlar demek olduğundan bize çok sempatik yaklaşıyorlar.

75
Yol uzun, 16 saat sürüyor. Kimi zaman rahatsız koltuklarda uykusuzluktan sızıp kalıyoruz, kimi zaman duraklarda inip binenlerden dolayı gürültüye uyanıyoruz. Bir ara yandaki ikili koltuk boşalınca oraya geçiyorum hem Ercan hem ben rahat bir 2 saat geçiriyoruz. Sonra koltuğun yeni sahibi gelince yerime dönmek zorunda kalıyorum.
İnenler, binenler... Satıcılar, trende -elbette ücreti mukabili- yemek dağıtımı, ağır yükleriyle köylüler, yaşlı adamla torunu, genç yeni evliler, çok gürültü yapan çocuklu bir aile... İnsan manzaraları... Güler yüzlü Kızıl Viet Ordusunun askerleri çoktan indi. Arkadaki gençlerin yerine de çocuklu bir karı koca bindi. Trende insanlar değişiyor, bir biz yola devam ediyoruz.
Nihayet 16 saat sonra, akşamüstü saat 4 gibi iniyoruz Saigon'a, bir kez daha. İstasyondan şehrin diğer tarafındaki havaalanına yine belediye otobüsüyle geçip bizi Filipinler’e götürecek uçağı bekliyoruz. İçimde, yeni bir ülkeye geçecek olmanın heyecanıyla Vietnam’a veda etmenin hüznü bir arada bu güzel ülkeye veda ediyorum. Vietnam unutulmaz güzelliklerin ve şahane insanların ülkesi. 90 küsür ülke arasında Hindistan ve Küba’dan sonra kendimi dingin, mutlu, huzurlu hâsılı 'çoook iyi' hissettiğim üçüncü ülke. Hoşça kal Vietnam. Yeniden ‘Xin chao!’ diyene kadar hoşça kal Vietnam. Umarım yeniden buluşmamız çok uzun sürmez.

Uzakdoğu (1) Malezya

Uzakdoğu (2) Penang ,Malezya

Uzakdoğu (3) Phnom Penh, Kamboçya

Uzakdoğu (4) Sihanoukville, Kamboçya

Uzakdoğu (5) Kamboçya

Uzakdoğu (6) Samloem, Kamboçya

Uzakdoğu (7) Vietnam

Uzakdoğu (8) Vietnam

Uzakdoğu (9) Vietnamın Cennet Köşeleri

Uzakdoğu (10) Can Thao, Vietnam

Uzakdoğu (11) Ho Chi Minh City , Vietnam