Eskiden sırt çantasındaki iki elma bir sandviç ile dere tepe gezdirdiğimiz turistler, günümüzde bugünkü yaşantıya, kültüre daha çok önem vermeye başladı. En başta da ülkenin mutfağını merak ediyor gezgin.

Gastronomi Turizme Yakışıyor

Günümüz turisti güncel değerlerle, göz önünde olanlarla, yeme-içmeyle daha çok ilgileniyor. Bu nedenle de yeme-içme kültürü, yani gastronomi turizme çok yakışıyor. Gezginler bir ülkeye gitmeden önce, "ne görülür?"ün yanında, "ne yenir, ne içilir?"i de derinden araştırıyor. Turizmde başarılı olmanın yolu, sürekli değişen eğilimleri, yaşam biçimlerini iyi gözlemlemek. Gastronomi de turizme katacağımız, katarak yaptığımız turizmin katma değerini artıracağımız çok önemli bir faktör.

Mutfağımız Zenginliğimiz

Anadolu’nun niki bin yıllık yerleşik kültüründe yemek hep ön planda olmuş. Daha doğrusu varoluşundan beri beslenmek zorunda olmuş insanoğlu. Ama zamanla bunu keyfe dönüştürmüş. Bu günümüzde tavan yapmış. İnsan kendi yaşamında bunu keyif aracı olarak kullanıyorsa, yaptığı seyahatlerde de lezzetin peşine düşmesi normal.

Özellikle göç alan kentler, liman kentleri lezzetlerin biriktiği yerlerin başında geliyor. İzmir de işte böyle bir liman kenti. Sekiz bin 500 yıllık tarihi boyunca lezzetleri biriktirmiş. Göçlerle gelmiş yabancı lezzetler üzerine eklenmiş, İzmir’e ait olmuş. Döner bin 800 lü yıllarda Erzurum’dab İzmir’e yatay olarak gelmiş, burada ayağa dikilmiş. Boyoz’u, subya’sı da yahudi göçü ile gelmiş. Amerikan hamburgerine rakip olarak “kumru”yu çıkartmış İzmir.

Balkanlar’dan gelenler hamurişi ve et kültürünü getirmişler. Adalardan göçle gelenler de ot kültürünü. Bunun yanında deniz ürünlerinin nasıl daha keyifle yenileceğini. Levantenler tüm Avrupa’nın yemek kültürünü şaşaalı sofralarda sergilemişler. Doğudan baharatlı etler, Karadeniz’den, İç Anadolu’dan da farklı lezzetler karışmış İzmir mutfağına.

Yerel olan değerli

Dünya, turizmde "Her şey dahil" sisteminin doğru bir yöntem olmadığı bizden önce gördü. İnsanlar doğal ve yerel olanı tercih etmeye başladı. Ortaçağ kaleleri gibi duvarlarla çevrilmiş yalnızlık adalarını tercih etmiyorlar artık. Bu nedenle de doğalı, yereli, aslını aramaya yönelik bir eğilim var turizmde. Hızlı yemek yerine yavaş yemek tercih ediliyor. Slow Food sadece yavaş değil, iyi, temiz ve adil gıda anlayışını yerleştirdi kafalarımıza. İnsanlar bir ara göz boyayan, janjanlı gıda kültürünü pek sevmişti. Medya aracılığı ile insanların beynine sokulan sahte kültürün bizi hasta etmeye başladığını görünce işler değişti. "Slow Food" diye bir akım çıktı. Doğal, temiz ve adil olarak yerel üreticiler tarafından üretilmiş ürünlerin tüketilmesi fikri. Çok da güzel oldu. Ülkemizde de hızla yaygınlaşıyor.

Vejeteryanlar, veganlar kendi felsefeleri doğrultusunda kendi taleplerini yaratıyorlar. Şarap kültürü tüm içeceklerin önünde, tüm dünyayı sarmış durumda. Bunları bilmeden, göz önünde tutmadan, turiste sunmadan artık turizm yapabilmek mümkün değil. Mümkün olsa da, bir tarzı ve talebi olmayan düşük gelirli turiste hizmet edebiliyorsunuz. Bizim hedefimiz asla bu olmamalı zaten.

Turist sayısı mı, gelir mi ?

İşte turizmde de göz önüne almamız gereken bu aslında. Biz hangi turizmi yapacağız? Tarihimizi, kültürümüzü vahşi turizmin yok etmesine izin mi vereceğiz? Yoksa turizmde sürdürülebilirliği ön planda tutup, az turistle katma değeri yüksek turizm mi yapacağız? Bunda kayıp olur mu? Olur, uluslararası sermaye kaybeder, yerel halk kazanır. Turist başına düşen girdi dört kat artar. Yani 40 milyon turistin getirisi 10 milyon turistle sağlanır. Akıllı ülkeler böyle yapıyor. Bu şekilde kaynaklarımızı da boşa harcamamış oluruz.

Bu tür turizmde en kuvvetli actor ise mutfak, yeme-içme kültürü. Eh, bunun en zenginlerinden biri bizim ülkemizde. Buğdayı ilk evcilleştiren, toplayıcılık ve avcılıktan yerleşik hayata geçilen yer Göbeklitepe. Doğudan batıya, kuzeyden güneye köprü olmuş insan göçlerinde. Kültür biriktirmiş, insan biriktirmiş. Yeme-içmenin en hası, en lezzetlisi, en sağlıklısı burada işte.

Turizmin Kuvvetli Oyuncusu

Turist artık kendi ülkesinde de sağlıklı yaşamaya, yaşlanmaya çok önem veriyor. Tatile gittiğinde de böyle. Hem yeni tatlar, hem de sağlıklı tatlar yabancılar için çekim kaynağı. Demek ki gastronomi turizmin en önemli oyuncularından biri.

Yeme-içme kültürümüzü içeren tur paketleri üzerinde çalışarak, en kısa zamanda bu paketleri yurt içi ve özellikle dışında sunmalıyız. Hem de sağlıklı mutfak sloganı ile. Turisti mutfağa sokarak, folluktan yumurtayı ona toplatarak, bahçede çapa yaptırarak doğallığı kafasına kazımamız lazım. Lazım ki, döndüğünde ballandıra ballandıra anlatsın. Unutmayalım en iyi ve inandırıcı propaganda, kişilerin yaptıklarıdır.