Her zamanki gibi tenhaydı Miletos, birkaç gezgin ve bizden başka kimse yoktu antik kentte... İşletmecisinin sabrıyla açık tutulan kafeterya da yine bomboştu. Yol arkadaşım Petek Çakaloz ile birlikte Söke taraflarındaydık son gezimizde. Sabahın erken saatlerinden gün bitimine kadar ovayı ve bütün çevresini dolaştık. Kış gelmiş ama hala ılıktı hava, gökyüzünde gri bulutlar, toprak kokulu güneyli rüzgarlar, sakinlik, huzur… Bütün güzellikler bizim içindi... Ve bu güzelliklerin fotoğrafları yine Petek'ten...

Sohbahar sabahını Selçuk’ta Belevi Gölü’nün yanıbaşında gevrek, peynir, demli çayla yaptığımız kahvaltıyla unutulmaz hale getirdik. Bazı kaynaklarda Belevi Gölü’nün adı Pegasus Gölü olarak da geçiyor. Yapısı Köyceğiz-Dalyan’a benziyor. Günümüzden 2 bin yıl önce, göl ve gölü denizden ayıran azmak, zaman içinde yok olmuş. Cumhuriyet'in ilk yıllarında bir kanal açılarak Küçük Menderes nehrine bağlantı yapılmış.

Birer orta kahveyle noktaladığımız kahvaltının ardından güneşin fazla yükselmesine fırsat vermeden yola çıktık…

MİLETOS YİNE SAKİN

Söke Ovası’nı geçip Akköy üzerinden ulaştığımız ilk durağımız Miletos’taydık. Her zamanki gibi yapayalnızdı Miletos, ne yerli ne yabancı tek gezgin yoktu bizden başka… Yöredeki tek kafeterya yine bomboştu. Geçen yıl sohbet ettiğimizde, “Dip yaptık artık kapatırız” diyen kafeterya sahibi bu kez daha karamsardı, “Yıl sonuna kadar dayanamayız” dedi. Sakinliğinden yararlanıp antik kenti İlyas Bey Külliyesi’ni saatlerce dolaştık.

Belki başka ziyaretçiler olur diye buradan söz edelim isterseniz:

ESKİ LİMAN KENTİ

Miletos Anadolu'nun batısında, Büyük Menderes Nehri’nin ağzına yakın bir liman kenti olarak geçiyor kayıtlarda. Oysa şimdi Akköy’ün 5 kilometre kuzeyinde Balat Köyü yakınlarında bir harabe. Liman Büyük Menderes tarafından doldurulduğu için artık denizden 10 kilometre içeride…

Miletos’un taş devrinden beri yerleşke olduğu biliniyor. Fakat bu konuda arkeolojik bir kanıt yok. Yunan coğrafyacısı Strabon’a göre Miletos'un bulunduğu yere yakın, denizden epeyce yüksek bir tepe mevkiinde ilk defa Giritliler tarafından bir yerleşke kurulmuş ve tahkim edilmiş.

Roma'nın cumhuriyet ve imparatorluk devirlerinde Bergama'daki Asia Eyaleti'nin parçası olan Miletos’tan günümüze kalanlara gelince… Günümüzde görülen kalıntılar daha çok Roma dönemine ait. 15.000 seyirci alabilen tiyatrosu, Anadolu’nun en büyük Roma Hamamı ve Faustina Hamamı, şaşırtıcı büyüklükteki Agoralar (pazar yerleri) Miletos'un görkemini gözler önüne seriyor.

Miletos yakınlarında ayrıca 1494 yılında Menteşe Beyleri soyundan İlyas Bey tarafından yaptırılmış bir cami ve medreseden oluşan külliye de bulunuyor.

GÜN BİTERKEN

Miletos’tan sonra ovayı yine boydan boya geçip Tuzburgazı Köyü yakınlarında Dilek Yarımadası’nın uç noktası sayılabilecek son durağımız Karina’ya ulaştık. Burada tercihimiz her zaman günbatımı fotoğrafları çektiğimiz sahile gitmek yerine Balıkçılık Kooperatifi’nin iskelesi…

Sular biraz çekilmiş, deniz olabildiğince durgun, gökyüzünde darmadağın bulutlar. Hava yağmakla yağmamak arasında kararsız. Bulutların arasından zaman zaman görünen ufka yakın uzun yol uçaklarının izleri… Zaman zaman bize bulutların arasından sürpriz yapan güneş... Sahile vuran küçük dalgalar… Bağlandıkları yerde hafif hafif kımıldanan tekneler. Pelikanlar, mekeler, flamingolar, teknelerin bayrak direklerine tünemiş yorgun martılar. Her günbatımında bize farklı bir görsel şölen sunan ufuk en büyük sürprizini yaptı. Bulutlar oynaştı, griler, sarılar, kırmızılar kaynaştı… Bir ara yüzeyi mermer kadar pürüzsüz denizin bazen alev alev yandığını hissettik. Sonra o sıcak renkler yerlerini lacivertlere, morlara terk etti. İyice sessizlik çöktü, günle vedalaştık.

.